Yılanların bulunduğu ve gözeler olarak da adlandırılan Kırkpınar’a adını veren su kaynakları belli bir düzene sokulabilir, çevre düzenlemesi yapılabilir, piknik veya yaşam alanları oluşturulabilir.
Kırkpınar kadınları ve gençleri misafir ağırlama konusunda “turizm”e yönelik eğitebilir; kıyafet, fiyat, karşılama, konaklama, tedavi süreci konularında sınırlamalar getirebilir, zaten kendi kendine ve fısıltı rüzgarıyla büyüyen Kırkpınar Yılanlarına bir intizam sağlayabiliriz.
Üstelik, Kırkpınar Dağı’nda yan ürünler de mevcut: Efsane, su kaynakları…
İyi bir reklam için önümüze kendi kendine gelen bir malzemeyi kullanmak mı, yoksa malzeme olmak mı? Ya sağlıklı bir çerçevede düşünüp, görülmesi gerektiği gibi görelim Kırkpınar Dağı’nı, ya da her yıl eleştiriye müsait fotoğraf ve hikayelerle gündeme gelmeyelim.
"YOKSA SOYUNUZ TÜKENE"
EFSANEYE GÖRE; “Kırkpınar dağının gözeler kısmında bir değirmen varmış ve bu değirmenin sahibi de muhterem bir zatmış. Zare yani buğday getiren vatandaşlar, getirdikleri darının öğütülmesini beklerken piknik de yaparlarmış.
Gel zaman, git zaman; kısa bir süre sonra küçük bir kız çocuğu, bu ağaca çıkarak sepetten yumurta almak istemiş. Ama sepete doluşmuş yılanları görünce ağaçtan düşerek bacağını kırmış.
Bu durumu gören değirmenci, her zaman sevgiyle yaklaştığı yılanlara, kızın çektiği acıya da istinaden şöyle niyet ve beddua da bulunmuş:
“Ağrı çekenlere şifa olasınız, yoksa soyunuz tükene…”
Efsaneye göre, bu bedduayı duyan yılanlar, önce bacağı kırılan küçük kızı daha sonra da bu bölgede şifa arayan herkese şifa dağıtır olmuş.