Bayburt Postası - Dünya hayatı boyunca doğanın bir parçası olan güvercinler, insan hayatında da bazı değerleri temsil eden önemli bir sembol oldu... Dünya genelinde daha çok sevginin, barışın ve merhametin sembolü olarak öne çıksa da, Bayburt’ta -çok yaygın olmasa da- ötüşüne önem verilen bir kuş türü olarak bakıla gelmiş. Ötüşüyle ünlü kuşlar arasında yer alan ve bulunduğu yörede yüzyıllar öncesinden gelen bir kültürün temel taşı olmayı başaran bu güvercinler, bugün hâlâ gönüllü kişiler tarafından yaşatılmaya çalışılıyor…

Haber: Semavi Ardahan / Bayburt Postası
Fotoğraflar: Zeynel Abidin Öztürk


Bilinen en yakın tarih 1900’lü yılların başından itibaren Bayburt’ta, kendine has özellikleriyle insan hayatında ayrı bir öneme sahip olan ve dünya kuş literatüründe İngilizce “Turkish whisperer” yani “Türk fısıldayıcısı” olarak tanımlanan bu ötücü kuşlar, ana vatanında ise “Bayburt Kuşu” ya da yerel tabirle “çift kukul” olarak biliniyor…

İnce bir uğraş…

Bayburt adıyla özdeşleşen birkaç değerden biri…İnsanoğlu yaşamı boyunca sosyal anlamda çeşitli uğraşlarla iştigal ettiğinden, bu uğraşlar, kimi zaman bazı toplumlarda önce devam eden bir geleneğe, sonra da o toplumu temsil eden kültürün bir parçası haline dönüşebiliyor.

Kültür; tam anlamıyla toplumların yaşayış ve düşünüş tarzından oluştuğuna göre, Bayburt’ta çok eski zamanlarda yapılan ve süre gelen “kuşçuluk” geleneği de, zaman içinde Bayburt kültürünün bir parçası haline gelmiş.

İşte, bazı hayvanlar; çoğu zaman geçim derdi, korunma hissi gibi ihtiyaç duyulan bir çok sebepten dolayı insan hayatında kendilerine yer bulsa da, Bayburt’ta yapılan ‘kuşçuluk’ ihtiyaçtan çok öte, duygusal anlamda tamamen bir aşk, sahip olduğu özellikler açısından da sıra dışı sosyal bir uğraş olarak günlük hayatta kendine yer bulmuş…

Kuşçuluk geleneğinin, sıra dışı sosyal bir uğraş olarak görülmesinin tek sebebi ise; Bayburt Kuşu’nun yine sıra dışı ses özelliğine sahip olmasından kaynaklanıyor!

“Hayret hâlâ ayaktayız!”

Mustafa Kayalı...Bayburt’ta ‘kuşçuluk’ ile uğraşanların deyimiyle 'bu işe sevdalı' insanlar, toplum tarafından kabul gören bir itibara sahip... Ve bu kişiler ismiyle değil daha çok ‘kuşçu’ lakabıyla tanınırlar...  Aynı zamanda Bayburt'un yerel şairlerinden biri olmasına rağmen bu alanda yıllarını geçirdiğin için doğal olarak çevresinde “kuşçu” olarak tanınan Mustafa Kayalı bu isimlerden biri...


Kayalı, ilk olarak, çocukluk yıllarından itibaren uğraştığı kuşçuluğu, yine Bayburt’ta günümüz şartlarında her şeye rağmen yaşatmaya çalışan kişilerden sadece biri olarak “hayret hâlâ ayaktayız” diyor… Çünkü 1990’lı yıllardan itibaren bahçeli ve damlı evlerin, beton yığınlarına yenik düşüşüyle yok olma sürecine giren kuşçuluk, Kayalı gibi çok az kişi tarafından çağın gereklerine uygun olarak yaşatılmaya çalışılıyor…

Yaşatılıyor ama nasıl?

“Dünyada ötücü kuş çok, fakat Bayburt Kuşu gibi fısıldayan yok”

Türkiye’de ötücü ırklar içerisinde Ankut, Demkeş ve Sivas Kumrusu ile aynı sınıfa dâhil edilen Bayburt Kuşu, ötüşünde farklılık gösteren ve dünya üzerinde kırılmadan gelen bir kaç ender ırktan biridir. Bakımı zor olsa da yaşatılması bu sebepten dolayı 'bakıcıları' için önem arz ediyor.

Bu zamana kadar ırkın bozulmadan gelebilmesinin tek sebebi, tam anlamıyla Bayburt’taki kuşçuların hassasiyet göstermesidir. Irkın devamı için aynı hassasiyetin gösterilmesi halinde yüzyıl öncesinden gelen bu kültürün ilelebet devam edeceğini söyleyen Kayalı, “Kuşçuların biraz daha konuya eğilerek iyi kuş yetiştirmek için, asil ırkları takip ve temin ederek, bilinçli eş etme yöntemiyle yavru alımına gitmeleri gerekmektedir. Çünkü dünyada ötücü kuş çok, fakat Bayburt Kuşu gibi fısıldayan yok” diyor.

“Kuş tüyü kadar narin, kuş sütü kadar tatlı”

Kanatlarını açarak gezmeleri onlara heybetli bir görünüm kazandırıyor…Bayburt’ta kuşçuluğun çok eski tarihlere dayandığını ve bilinen en yakın tarihin 1900’lü yılların başı olduğunu ifade eden Kayalı, “Büyüklerden araştırıp derlediğim kadarıyla 1900’lü yılların başından beri Bayburt Kuşu, sesi için bakılan bir güvercin türü. Kesinlikle evveliyatı var ve sonradan ihdas edilmiş bir uğraş değil” diyor. Kayalı, kuşçuluğun gerçek anlamda tanıtılması gerektiğini ise şu sözlerle ifade ediyor:

Bayburt Kuşu’nu ve aynı zamanda kuşçuluk geleneğini bilinçli bir şekilde devam ettirip, kültürel anlamda tanıtımının da doğru yapılması gerekiyor. Bu uğraşta; Türk’ün hayvan sevgisiyle beraber, sesindeki hoşluğu almak için can kulağının duyuşunu ve kuş tüyü kadar narin, kuş sütü kadar tatlılığını sembolize eden ince ruh yapısını görmek mümkün

“Bu bir kültürdür, yanlış aksedilemez”

Toplumların yaşam biçimini yansıtan kültürel faaliyetlerin yanlış tanıtılmasını içine sindiremediğini ifade eden Kayalı, bu konuda oldukça dertli... Kuşçuluk gibi sıra dışı bir uğraşın sadece “anlamsız bir hayvan sevgisi” üzerinden ele alınmasını kabul etmiyor.

Kayalı, hayvanların sadece birer canlı gözüyle ele alınmasının farklı, sahip olduğu yetenekler üzerinden ele alınmasının ise daha farklı bir konu olduğunu söyleyerek, “Çoğu kez ulusal basından okudum. Bana gelenler de oldu. Ve bu gelenler yüzyıllık bir kültürü; garip ve tuhaf sorularla, anlamsız bir durum içine sokup öyle göstermeye çalıştılar. Oysa bu yüzyılı aşan bir kültürdür ve yanlış aksedilemez” diyor… 

Yöre insanıyla beraber Almanya’ya göçmüş…

Çoğu zaman duruşu dik, gerdanı sarkık… Bulunduğu yörenin insanı tarafından saygı duyulan bir kültürün parçası haline geldiği için yine o yörenin adıyla özdeşleşen Bayburt Kuşu, gerek ana vatanında, gerekse Bayburtlu'nun göçüp gittiği her hangi bir yerde sevdalıları tarafından yaşatılmaya devam ediyor.

Günümüzde şu anda Bayburt’ta 30-50 arası kuşçu olduğunu ve Bayburt’un civar köyleriyle beraber bu sayının 300’e kadar çıktığını doğruluyan Kayalı, yakın vilayet olduğu için Gümüşhane ile beraber Bayburtlu'nun göçtüğü İstanbul’da, Bursa’da hatta Almanya’da kuşçuların var olduğuna da değinerek, 'Bayburt Kuş'unun uzak diyarlarda nasıl tanındığını ise şöyle açıklıyor: 

Ehli kuşçularımız; yakın vilayet olması dolayısıyla Gümüşhane’yi etkilediği gibi göçtüğü yere de yanında kuş götürmüştür ki; İstanbul’a, Bursa’ya hatta Almanya’ya gidişi böyle olmuştur. Yurt içinde ve yurt dışında, ‘Bayburt Kuşu’ veya ‘çift kukul’ olarak bilinmesi de böyle sağlanmıştır

Dünya üzerinde sayıları çok az olmasına rağmen Bayburt Kuşu’nun neslinin devam ettirildiğini söyleyen Kayalı, kuşçuluk geleneğinin geleceği hakkında ise bir endişesinin olmadığını şöyle dile getiriyor:

Bayburt Kuşu ve kuşçuluk, geçmişteki köklerinden kopmadan günbegün gelişiyor. Almanya’ya gidemedim, fakat Bayburt Kuşu’nun göçüp gittiği diğer yerlerde bunu gözlemledim. Bilinçli bir şekilde yetiştiriliyor ve neslinin tükenmesi söz konusu değil

Bakımı ve yaşatılması, hem zahmetli hem zor…

Karakteristik özelliklerinden dolayı kafeste ve yalnız bakılması mümkün olmayan Bayburt Kuşu, eşli ve geniş ortamlarda yaşatılmaya çalışılıyor. Bayburt’ta her kuşçunun kendine ait ayrı bir güvercin damı, her damda da sayıları 10 ve 25 arasında değişen güvercin var…

Öterken başını yere eğmesi, görünüşüne estetik bir görüntü katıyor…Bayburt’ta eskiden özel olarak yapılmış güvercin damlarına rastlamak mümkün iken, şimdilerde şehrin kıyısında köşesinde ayakta kalmaya çalışan birkaç derme-çatma yer dışında o eski yapılara artık pek rastlanmıyor. Güvercinlerle adeta özdeşleşen ahşap kırmanlı damların yerini şimdilerde beton yapılar almış durumda. Çağın gereklerine uygun olarak devam ettirilen kuşçuluk da, neredeyse yok olmak üzere iken, sevdalıları tarafından beton yapılarda bile olsa devam ettirilmiş.

Geçmişte olduğu gibi bakımı oldukça zahmetli olan Bayburt Kuşu’nu, günümüz şartlarında yaşatabilmek daha zor bir hale dönüşmüş. Kendine özgü doğal ve geniş bir ortamda yaşatılması gereken güvercinler için yer bulmak her zaman için pek kolay değil. Çünkü eskiden serbest olarak dışarıya bırakılan güvercinler, yükselen binaların çatı katlarına sığınma tehlikesi yüzünden artık pek dışarı salınamıyor. Fakat Bayburt’ta ne kadar güvercin damı veya beslenen yer varsa, bu damlar ve yerler tüm meraklılar tarafından ziyaret edilebiliyor.

İşte, Bayburt Kuşu’nun sahip olduğu özellikler bakımından, ötüşündeki o eşsiz tınıya aşina olanlar ve kendilerini bu zevkten bir daha alıkoyamayacak yeni kuşçular ise bu ziyaretlerle ortaya çıkıyor...

***

Bayburt’ta yolunuzun üzerinde herhangi bir kapı önünden geçerken, içeriden bir kuş sesi duyarsanız kapısını çalmadan geçmeyin. Kim bilir siz de keyifli bir ortamın içinde bulursunuz kendinizi. Ve kuşların ötüşünü dinlemek, o eşsiz tınıya şahit olmak için yapılan ‘sekü’de, seslerine tuhaf bir şekilde bambaşka anlamlar yükleyen birilerini gördüğünüzde, ‘bu adamlar ne yapıyor?’ diye sakın şaşırmayın. Mustafa Kayalı’nın dediği gibi “can kulağının duyuşunu ve kuş tüyü kadar narin, kuş sütü kadar tatlılığını sembolize eden ‘kuşçuluk’ bir aşk işidir" vesselam…
(Bayburt Postası Arşiv - 2012)