Yalnız değilsiniz

Abone Ol

Türkiye’de bazı çevrelerin Başbakan Davutoğlu’nu Fransa’daki katliamı protesto etmek için yapılan yürüyüşe katılmasını eleştirmesi, “Başbakan’ın orada ne işi var?” diyerek sorgulaması, nasıl garip bir zihniyetin ürünüdür! İnsanlığın vicdanını sızlatan, “insanlık değerlerine saldıran teröre” karşı Türk Başbakanı’nın en önde yürümesi, bu ülkenin tarihine, sahip olduğu birikime karşı sorumluluğunun ifadesidir. Başbakan Davutoğlu Paris’te basın mensuplarıyla yaptığı görüşmede aslında sadece bu katliamın değil, Avrupa’da yükselen ırkçılığa İslamofobi denilen ayrımcılığa karşı da açıkça cevap vermiştir. Avrupa’daki bütün bu şiddet eylemlerinin arkasında, Batı’nın içe kapanmacı dışlayıcı moda tabirle ötekileştirici politikaları yatmaktadır. 

Türkiye sadece bugün değil, bu topraklarda bin yıldır öteki olanları birleştiren, ortak bağlar kuran, biz duygusunu genişleten, “bize kattıkça” herkesin kendi olma hakkını da muhafaza eden bir anlayışın temsilcisidir. Anadolu’nun Mezopotamya’nın Afrika’nın Ortadoğu’nun, hülasa bütün bu coğrafyanın kadim halkları, bu kültür ve siyaset anlayışının şemsiyesi altında varlıklarını korumuş ve geliştirmişlerdir. Camilerle kiliseleri ve sinagogları yan yana yaşatan, “barış dininin” kültürel pratiğe dönüşmesini sağlayan bir yönetim anlayışı söz konusudur.

Irkçılığa karşı yürümek

Bugün Avrupa kendi içine kapanıyor. İçine kapandıkça Almanya’da Türk ve yabancı düşmanlığı hareketi olan PEGİDA genişliyor, Fransa içine kapanıyor LePen’in ırkçı partisi, diğer Avrupa ülkelerinde de benzeri siyasi partiler yükseliyor. Daha yüz yıl önce Afrika’yı, Asya’yı yağmalayan, emeğini hiçbir Avrupalının çalışmadığı ve çalışmayacağı işlerde ve şartlarda sömüren Avrupa, bugün büyük çoğunluğu Müslüman olan bu insanların nesillerine ve çocuklarına karşı şiddet baskı ve dışlayıcı politikalar uyguluyor.

Avrupa içine kapandıkça İslam karşıtlığı büyüyor ve Avrupa devletleri kendi değerleri olarak saydıkları “demokrasiyle aralarına” mesafe koymaya başlıyor. Avrupa’nın, demokrasiden uzaklaşması demek aynı zamanda özgüven kaybetmesi demektir. Böyle bir Avrupa’nın, giderek ağırlaşan sorunlarını çözme gücünü hızla yitirmesi demektir.

Başbakan Davutoğlu Fransa’da yaptığı basın toplantısında, bugün AB’nin içine düştüğü çıkmazın temel kaynaklarından birinin Türkiye’ye karşı uyguladığı politika olduğunu vurgulamıştır. Türkiye’nin AB üyeliği, Avrupa için önemli bir çıkış yoludur. Avrupa açısından Türkiye’nin önemi hızla artmaktadır. Bunun birkaç sebebi vardır. Birincisi Avrupa’yı gerçek anlamda “çoğulculaştıracak olan” Türkiye’nin AB üyeliğidir. Unutmayalım ki bütün Avrupa Birliği ülkelerinin hepsi, sadece Hıristiyan değil, Batı uygarlığının çocuklarıdır.

Kültür ormanı haline getirecek

Bu sebeple, Türkiye üyeliği Avrupa’yı AB’yi “Hıristiyan kulübü olmaktan çıkaracak” bir alternatif olduğu kadar, aynı zamanda bir “başka medeniyetin temsil edildiği” çoğul bir kültür ortamı haline getirecektir.

Diğer önemli bir neden ise, Avrupa’da yaşayan büyük bir Müslüman nüfus olmasına rağmen AB’de “Müslüman bir ülkenin bulunmaması” Avrupa’nın siyasal kurumlarında büyük bir eksiklik ve entegrasyon için güç zaafı demektir. Bir diğer neden ise, Türkiye’nin genç nüfuslu, gelişen ve dinamik bir ekonomi olarak, Avrupa’nın yaşadığı krizden çıkamayan “durgun ekonomisi açısından” ciddi bir değişim ve çözüm potansiyelini temsil etmesidir.

Davutoğlu haklıdır! Batı’daki Türkiye karşıtı tavırlar, bugün İslamofobi’nin de, içe kapanmanın yarattığı güven kaybının da Batı’daki ırkçılık ve her türlü fanatizminde beslenmesini sağlayan tavırlardır. Türkiye Paris’te sadece bir yürüyüşe katılmamış, Avrupa’da yaşayan Türklere, Müslümanlara “yalnız değilsiniz” mesajı vermiş olduğu gibi, aynı zamanda Batı’ya da “birlikte barış içinde yaşamak mümkündür” mesajını vermiştir.