Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethinden sonra kenti gezerken, kapalı bir mekândan inilti duyar. Fatih, sesin sahibini oradan çıkartıp, yanına getirtir, neden hapsedildiğini sorar. Adam, gelecekten haber veren bir kâhin olduğunu, kuşatma sırasında İstanbul’un Türklerin eline geçeceğini söyleyince, Bizans imparatorunun gazabına uğradığını ve bu nedenle hapse atıldığını söyler. Bu kez, Fatih kâhine, İstanbul’un Türklerin elinden çıkıp çıkmayacağını sorar. Aldığı cevap şu olur:
"İstanbul, Türklerin elinden harp ve darp ile çıkmayacak. Lâkin öyle bir zaman gelecek ki, mülk ve arazileriniz satılacak, bu suretle İstanbul Türk malı olmaktan çıkacak."
Fatih, bu sözler üzerine ellerini havaya kaldırarak bilinen şu bedduada bulunur: “İstanbul’da fethettiğim yerleri yabancılara satanlar, Allah’ın gazabına uğrasınlar.”(1)
Günümüze geldiğimizde, Türkiye’de 2002’den bu yana, yabancılara 76 milyon 145 metrekare gayrimenkul satılmış. Bu satışın en fazlası Konya’da gerçekleşmiş. Bunu 6 milyon 205 bin ile Antalya, 5 milyon 768 bin Muğla, 4 milyon 494 bin ile Ankara, 3 milyon 184 metrekare ile Aydın ve 2,2 milyon metrekare ile İstanbul izliyor. (2)
Türkiye’de gayrimenkule yatırım yapan yabancıların sayısı 119 bin 599 kişi.
Türkiye’de gayrimenkul sahibi yabancıların başında 35 bin 245 kişiyle İngilizler, bunu 27 bin 21 kişiyle Almanlar ve 10 bin 750 kişiyle Yunanlılar izliyor. Yunanlılar, genellikle İstanbul, İzmir ve Bursa’da, Suriyeliler ise Hatay ve Gaziantep’te gayrimenkul almışlar.(3)
Yabancılara satılan gayrimenkullerde daha önemli olanı; yabancı şirketlere satılan taşınmazlardır. Geçen yıla kadar taşınmazların işletme hakkı geçici sürelerle yabancı şirketlere veriliyordu. 12 Mayıs 2011 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla; ‘’Yabancılara Taşınmaz Satışı’’ önündeki engeller kaldırıldı. Bu tarihe kadar işletme hakkı devredilen liman, su kaynakları, maden, Tekel gibi işletmelerin tapusu artık yabancılar tarafından alınabilecek.
Tapu kanununda değişiklik öngören 5782 sayılı kanunun Anayasa Mahkemesi tarafından onaylanmasıyla yabancılara toprak satışı için hiçbir sorun kalmadı. Yabancı şirketler; bugüne kadar işletmesini aldıkları Tüpraş, Telekom, banka ve bunlara ait maden alanlarını, limanları, enerji tesisleri ve derelerin tapularını alabilecek. Yabancı şirketler böylece Türkiye’de 150 bin kilometrekarelik maden alanının hakkına sahip olacak.
Ülkemizin geçmişinde böyle bir durum var mıdır? Topraklarımızın satışı geleceğimiz açısından nasıl bir gelişme yaratacaktır?
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde yabancılara toprak satışı
1856’da batılıların baskısı ile hazırlanan Islahat Fermanı’nda devletimizin asli kurucularının elinden bazı haklar alındı. Gayrimüslimlere Müslümanlarla aynı haklar verildi. Islahat Fermanı ile iki önemli düzenleme yapıldı. Birincisinde yabancılara mülk ve arazi edinme hakkı tanındı. Bu hak, kutsal yerler dışında imparatorluğun her yerinde mümkündü. İkincisi ise başta Patrikhane olmak üzere Müslüman olmayan dinî kuruluşların hukuksal ayrıcalıkları çok daha genişletildi. Bu düzenlemeyle imparatorluğun her tarafında misyoner okulları açıldı ve Rum, Ermeni kiliseleri devleti bölme merkezleri gibi çalıştı. Ayrı bir yazı konusu olmakla birlikte; günümüzde Türkiye’nin AB sürecinde Rum ve Ermeni kiliselerine verilen ayrıcalıklara dikkatinizi çekerim. Karşılığı olmadığı halde, kilise vakıf malları iade edilmiş, kiliseler devlet eliyle tamir edilmiş, haç takılmış ve ibadete açılmıştır.
Tanzimat’tan sonra Islahat Fermanı ile iyice sağlamlaştırılan mülkiyet güvencesi ve hukuksal ayrıcalığı fırsat bilen yabancılar ülkeye akın ettiler. Özellikle Batı Anadolu’da çok sayıda mülk ve geniş araziler edindiler.
Sonuç milletimiz için ayrışma oldu ve vatan topraklarımız elimizden çıktı. Bu nedenle; Türk milleti bu fermanı İngiliz ve Fransız Büyükelçilerinin istediği gibi hazırlayan ve uygulayan Âlî Paşa’ya Fatih Cami avlusundaki cenaze namazında helallik vermedi, affetmedi.(4)
Osmanlı’nın son döneminde, Sultan 2.Abdülhamit kutsal yerler olan Kudüs ve Filistin’de yabancılara tapu verilmesini engelledi. 19.asrın sonu ve 20.yüzyılın başlarında Rotschild ve Baron Hirsch gibi zengin Yahudiler Türk toprağı Filistin’de toprak satın alarak, Yahudileri buraya yerleştirmeye çalıştı. 1896 yılından sonra Theodere Herzl Filistin’de Yahudiler için bir devlet oluşturma peşinde idi. Herzl, Sultan Abdülhamit’i bu konuda ikna etmek için 5 defa İstanbul’a geldi. Osmanlı Devleti’ne bazı mali imkânlar sağlayarak bu hedefine ulaşmayı düşündü. Herzl anılarında belirttiğine göre; 2.Abdülhamit, toprak satma konusuna soğuk bakmış ve Herzl’le görüşmek istememiş ve bununla ilgili olarak Herzl’in arkadaşı Newlinski’ye şunları söylemiştir;
"Eğer Bay Herzl senin benim arkadaşım olduğun gibi arkadaşın ise, ona söyle bu meselede ikinci adım atmasın. Ben bir karış bile olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu imparatorluğu kanlarını dökerek kazanmış ve yine kanlarını dökerek mahsuldar kılmıştır. O bizden uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın askerleri birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Türk İmparatorluğu bana ait değildir, Türk Milleti’nindir." (5)
Sultan Abdülhamit, saltanatı müddetince Yahudilerin Filistin’de toprak alarak yerleşmelerini engelledi. Ancak Sultan Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra, 1908’den itibaren ikinci Meşrutiyet’te İttihat ve Terakki Partisi iktidarı döneminde Filistin’e Yahudi göçü yoğunlaştı. İttihat ve Terakki’nin bunu önlemeye yönelik tedbirleri başarılı olmadı.
İngilizler, 1.Dünya Savaşı’ndan önce, Ortadoğu’da Türklerden sonra tek Arap Devleti kurulacak diye Arapları kandırdı. Şerif Hüseyin ve oğlu Emir Faysal bu yalanlara kanıp, Yahudilerin siyonist emellerine hoşgörüyle ile baktılar.1920’de savaş bitince bütün Ortadoğu, İngiltere ve Fransa arasında paylaşıldı. İngiltere; Filistin, Irak ve Ürdün’ü aldı. Yahudiler, İngilizlerin yardımıyla Filistin’e göç edip, bu ülke’ye sahip oldular ve 1948 yılında İsrail kuruldu.
Sultan Abdülhamit, Osmanlı Devleti’nin borçları yüzünden, mali bakımdan kötü bir durumda olmasına rağmen, Düyun-u Umumiye borçlarının kaldırılması karşılığı vatan topraklarını satmadı. Büyük maddi zorluklar altında kurulan Cumhuriyet döneminde de Osmanlı’dan kalan borçlar ödenmesine rağmen, yabancılara varlıklarımız satılmadığı gibi, yabancıların elinde bulunan varlıklarımız geri satın alındı.
Ancak AKP iktidarında, bütün stratejik, önemli varlıklarımız tapusu ile yabancılara satılmaya başlanmıştır. Bugüne kadar bazı taşınmazlar 49 ve 99 yıllığına yabancı şirketlere veriliyordu. Şimdi ise limanlar, Bankalar, Tekel, Telekom gibi işletme hakkı verilen bütün varlıkların mülkiyetini de almış olacaklar. Kuşadası, Antalya, Mersin, İzmir limanları yabancılara satıldı. İstanbul Galata Liman’ı da Yahudi Ofer’e satılmış, bu satış mahkemece durdurulmuştu. Yeniden ihaleye çıkılacak. Yabancılar aldıkları bu limanlarda istedikleri değişiklikleri yapabilecekleri gibi, başka yabancılara da satabileceklerdir. Yabancılar satın aldıkları orman vasfındaki arazilerin ağaçlarını kesebilecekler ve buralara istedikleri tesisleri kurabileceklerdir. Yabancılara satılan kamu tesisleri ve bu tesislerin üzerindeki araziler ve su kaynakları, dereler de yabancılar satabilecek veya başka amaçlarla kullanabilecektir.(6)
***
Sonuç / AKP iktidarı döneminde bütün varlıklarımız, dış borçlarımızın azaltılacağı gerekçesiyle 47,9 milyar dolara özelleştirildi. Ancak, Türkiye’nin 2002’deki bütün dış borcu 129,6 milyar dolarken, varlıklarımızın satışından sonra dış borcumuz azalmadığı gibi 2011’ de Cumhuriyet tarihimizde bir rekor olan 309,6 milyar dolara ulaşmıştır.(7)
Vatan topraklarımız, stratejik önemde ve değerde varlıklarımız satılarak ülkemizin ve milletimizin güvenliği ve geleceği büyük bir tehlikenin içine atılmıştır. 1096’da 1.Haçlı Seferi’nden beri Türkleri Anadolu’dan atmak için fırsat kollayan Haçlı emperyalistlerin ve tarihi düşmanlarımızın eline fırsat verilmiş, yurdumuza yabancı eli sokulmuştur.
Mülksüz devlet olmaz. Mülkünü yabancılara satan, gün gelir devletsiz, vatansız kalır.
Vatan topraklarını yabancılara satanların Fatih Sultan Mehmet’in bedduasına uğramalarından başka, milletimiz yabancılara mülk satışını uygulayanlara, Âlî Paşa’ya yaptığı gibi, kıyamete kadar hakkını helâl etmeyeceği, unutulmasın!
Türk milletinin hukukunu koruyan milliyetçiler elbette vatan mülklerini satanlara karşı hukuki, siyasi ve demokratik mücadelelerini sürdüreceklerdir.
Kaynakça;
1) Prof. Süheyl Ünver, İstanbul Risaleleri, İBŞB Yayınları 2 Cilt
2) Yabancıların Türkiye’deki gayrimenkul haritası, emlak.ensonhaber.com/ 29.08.2011
3) Türkiye’de yabancıya en çok emlak satılan iller, emlakpencerem.com/ 02.02.2012
4)Nevzat Köseoğlu, Milli Meseleler, Diyarı Bayburt, 26.01.2012
5) Prof. Dr. Vahdettin Ergin, Pazarlık, Yeditepe Yayınevi, 2010, İstanbul
6) Yabancılara Tapu Hakkı, Yeniçağ, 3.7.2011
7) Esfender Korkmaz, Varlıklarımız azaldı borçlarımız arttı, tumkoseyazilari.com, 29.2.2012
Mayıs 2012