Üzengili… Eski adıyla Aşhanas… 1993 yılının Ocak ayında “kara güne” uyananların yaşadığı köy… O acı günden bugüne tam 21 yıl geçmiş…

Yaralar sarılmış, izler silinmiş belki ama yürekler hâlâ buruk… Ve o gün yaşanan çaresizlik, hala dün gibi…

***

Tam 21 yıl önce 1993 yılının kara günü 18 Ocak sabahını feryatlar eşliğinde geçiren Üzengili’de, henüz arama kurtarma çalışmaları sürerken; TRT, felaketin yol açtığı acıyı sıcağı sıcağına duyuruyordu…

Çığ altında kalanları kurtarmak için yola düşen yöre halkının fırtına dolayısıyla kapalı yolları aşmakta zorlandığını aktaran radyolar; yardım çağrısı yapıyordu!

21 Ocak 1993 tarihli Bayburt Postası, Bayburt’u yasa boğan o felaketi birkaç gün sonra şu başlıkla taşıyacaktı sürmanşetine: “Çığ felaketi Üzengili köyümüzü haritadan sildi, Bayburt kan ağlıyor”…

***

Acı büyüktü…

Bu acıyı bir nebze olsun hafifletmek için çığ altından kurtarılan vatandaşların isimleri açıklanmaya başladı…

İsmi ilk açıklanan, Hatice Karaaslan’dı…

Sağ bacağı kırıktı, sol bacağını ise hissetmiyordu…
Çığ ve soğuk, sanki yüreğini dağlamış, acısını unutturmuştu…
Az önce çığ altından kurtarılan kendisi değilmiş gibi, diğer yanan yürekler için duaya başlamıştı…

İşte “o an” ve o felaketin öncesinde ve sonrasında yaşananlar...


Üzengili’li Hatice bacı, tüm dünyayı ihya etti…

Yola koyulduğumuzda bir felâket haberi ileten telefondaki sesin yanılmış olabileceğini, fırtınanın büyüklüğünden endişeye kapılıp telefon açmış olabileceğini düşünüyoruz. Veya köy yolunun açılması için bir bahane; hatta bir şaka olmasını diliyoruz. 

Sarımeşe köyü, fırtına ve kar kalınlığı engel teşkil edemedi kurtarma ekibine; imkânsız gibi görülen ulaşım, iman gücü ve azimle aşılmış, Valimiz Erol Uğurlu öncülüğünde ilk kurtarma ekibi Üzengili köyüne ulaşmış, manzaranın vahameti karşısında şok olmuş vatandaşlara ilk yardım eli uzanmıştı.

Ölesiye bir çalışma; çığlıklar, feryatlar; herkes üzerine düşen görevi üzerinde bir gayret içerisinde. Mehmetçik, her zaman olduğu gibi, “Türk ve Ordu”nun anlamını simgeliyor. Çığ altından çıkarılan her ceset büyük üzüntü kaynağı olurken, her canlı sevinçle kucaklanıyor.

İlk  kurtarılanlardan biri de Hatice Karaaslan bacımız. Sağ bacağı kırık, sol bacağını hiç hissetmediğini söylüyor. Ve tüm dünya milletlerine, henüz çıktığı enkaz altını, köyün faciasını, göz gözü görmez tipi, kargaşa ve feryatları haykırıyordu. TRT kamerasından dahi bihaber, öylesine bir çağrı ki, tüm dünya milletlerine, Türk-İslâm ruhunun yüceliğini de vurguluyor:

“Büyük Allah’ım, Bosna Hersek, Karabağ, Filistin ve Somali’de zulüm gören kardeşlerimizi de kurtarsın.”

Ve Allah’ın en büyük lütfü o yüce ruh, nefesini dahi zorlukla alabildiği halde, Hatice bacıyı mikrofona şöyle konuşturuyordu:

“Allah Ümmet-i Muhammed’e böyle günler göstermesin.”
 
***

Erzurum Araştırma Hastanesi'nde tedavi gören bacımıza acil şifalar dilerken, Anadolu insanının simgesini oluşturan bu büyük sese, o şartlar altındaki duygulara ve Üzengili’den tüm dünyaya iletilen bu mesaja, Türk basınının ve Dünya kamuoyunun kayıtsız kalmamasını temenni ediyoruz.

Nene Hatunlar, Gobuk Sultanlar mes’ud; onlar Türk anası… Bizler mesrur; öylesine bir atanın, Fatma anaların, Hatice bacıların, Ayşe ninelerin evlâtlarıyız. 

Bayburt Postası Arşivinden…
Yakup Okutmuş / 1 Şubat 1993