Unutma!..

Abone Ol

Terörle mücadelede bu iktidar akıl almaz “yanlışlıklar dizisi”ni oynuyor.

1998-2000 yıllarında terörün bel kemiği kırılmıştı. Siyasi iradenin kararlılığı, silahlı kuvvetler komutanlarının omuzlarındaki yıldızın hakkını, haysiyetini taşıyan çapta şahsiyet olmaları, Dışişleri, İçişleri Bakanlıkları, Silahlı Kuvvetler, MİT ve Emniyet güçleri arasındaki işbirliği, terör teşkilatının iki numaralı adamının teslim alınması, bir numaranın Suriye’den çıkışının sağlanarak, daha sonra T.C.’ye teslimiyle meyvelerini verdi.

Siyasi kadro için vatanın bütünlüğünü korumak temel amaçtı.

2002’de AKP iktidar oldu. Kürt sorunu hemen her vesile ile söylenir oldu. İktidarın dayandığı siyasi felsefe Cumhuriyetin temel prensipleriyle çatışıyordu. İktidar çevreleri Kemalizme karşı oluşlarını, Milli Devlet anlayışına bağlı olmadıklarını açıklamakta adeta bir birleriyle yarıştılar. 

İktidar teröre karşı kullanacağı hukuki yetkilerini buzdolabına koydu: Olağanüstü hal, sıkıyönetim gibi gerçeklerden doğmuş tedbirler elin tersiyle itildi. 

Öyle bir hale geldik ki PKK sertleşiyor, iktidar geri adım atıyor. Bu acı tablo her gün ayrı bir renk alıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti açık açık tehdit ediliyor. İktidarın en büyük yanlışı PKK terörü ile Kürt sorununu birlikte ele almasıdır. PKK içinde çeşitli Türk düşmanı güçleri bir araya getirmiş eli kanlı bir örgüttür. Kürt sorunu konusunda ise pek çok şikayetin aslında sadece Kürt kökenlilerin değil diğer vatandaşların da müşterek derdi olduğu görülecektir. 

Baştan itibaren Hükümetin iki yanlışı, eksiği vardır. Birincisi; terör örgütü ile mücadele eden ülke dış politikada yalnız kalmamaya ve gereksiz yere düşman kazanmamaya önem verir. Ne yazık ki bu iktidar, komşularımızla bütün köprüleri yıktı. Şu an Musul ve civarındaki Türkler katlediliyor. Bağdat Hükümeti bu katliamı yapan El Kaide’nin Irak kolu olan IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) gibi örgütlerden fevkalade rahatsız... İktidarın yanlış politikası olmasa Merkezi Irak Hükümetiyle birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri bunları ezer, geçerdi. 

Öz Türk yurdu Musul katlediliyor, biz sadece ateş dolu gözlerimizle seyrediyoruz... Aynı durum Suriye Türklüğü için de felaket halinde. Kıbrıs Türkünü yok edecek gelişmeler var.

İktidar beceriksizliği, dirayetsizliği sebebiyle ağzını açmıyor...

Komşularımız Irak, Suriye ve İran’la ilişkilerimiz ne yazık ki neredeyse bitmişlik çizgisindedir. İktidar “Dış politika”da dost ve müttefik bırakmadı. Diğer taraftan üyesi olduğumuz NATO, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ile münasebetlerimiz kırılma çizgisine doğru ilerliyor. ABD hükümet sözcüleri hakaret çapında sözler söylüyor. Rusya ve İran’la gergin şartlardayız.

İşte bu başarısız, Türkiye’yi yalnızlığa mahkûm etmiş dış politika bizi terörle mücadelede güçsüz kılıyor. 

İkincisi; adı terör konmuş, örtülü bir savaş yaşayan Türkiye, AB’nin hukuk mevzuatını koşar adım kabullendi. Emniyet güçlerinin yetkileri sınırlandırıldı. Silahlı Kuvvetler eli kolu bağlı hale getirildi. Bu iki gücün teröre karşı paketlenişi, etkisiz hale getirilmesi, PKK militanlarına meydanı açtı. Çatışma üstünlüğü onlara geçti. Ateş açmanın, teröristlere cevap vermenin izne bağlandığı görülmüş müdür? Ceza Kanunu hafifletildi, cezalar tüye döndü. Polisin yetkileri son derece kısıtlandı... Hele şu son “Açılım Süreci”nde akıl almaz rezaletler yaşandı, yaşanıyor.

Durum ciddidir. Sayı üstünlüğü iktidara sayısız yanlışlar yaptırıyor. Harbiye Marşı; “Kanla, irfanla kurduk Biz bu Cumhuriyeti” diyor. Kan ve irfan bedeli ödenmiş bu vatan on binlerce şehidin ruhaniyeti altındadır. Diyarbakır toplantısında olanlar, söylenenler yarının utanç tabloları olacaktır. TBMM vatanın bütünlüğüne sahip çıkmalıdır. İktidar tek yetkilinin Meclis olduğunu bilmeli, yanlış yoldan dönmelidir.

Merhum Süleyman Nazif; “Irkına, vatanına, tarihine ihanet eden fert ve milletlerin hiçbirini unutma Türkoğlu... Unutma ve affetme!” buyuruyor. Bu günümüze ve geleceğimize rehber olacak gerçeğin ifadesidir. Elbette unutmayacağız!..