Vergi can acıtır, zulüm ve haksızlık aracı olur, isyan olur, taşlama ve yergi olur… Türk şiirinde buna değgin pek çok örnek vardır. Bunları derlemiş 2007 yılında yayımlanan “Edebiyatlaşan Vergiler” adlı kitabıma almıştım. O aldıklarımın bir bölümünü bugün ilginize ve bilginize sunmak istiyorum:
HASAN HÜSEYİN'İN CEBİNDE VERGİ MAKBUZUYLA ÖLMEK KORKUSU
Hasan Hüseyin Kormazgil, Acıtan Gerçek adlı şiirinde şöyle der:
ölümden
ölmekten
değil korkumuz
yaprak düşer
çiçek solar
soğur elbet yuvalar
taa eskiden
çok eskiden
binlerce yıldanberi
kırlangıçlar gibi savrulur günlerimiz
ve kimbilir
nerde
nasıl
ne biçim
çıkar birgün karşımıza sonumuz
ölümden
ölmekten
değil korkumuz
daha güzel bir dünya
yaşanılır bir vatan
diye başlarken şarkımıza
vurulup kahpe tuzaklarda bir geyik gibi
düşmek boyluboyunca
cepte vergi makbuzumuz
bundan işte korkumuz
canım oğlum
güzel yavrum
gözümün ışıltısı
bundan kaygumuz!
NAZIM HİKMET'TEN VERGİ MANZARALARI
Nazım Hikmet'in “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserinde çizdiği tiplerden biri ve insana en çok dokunanı, kendini asan bir köylüdür. Nazım, şöyle anlatır bu bahtsızın öyküsünü:
Bu sabah üçüncü koğuşta, gusülhanede
köylü bir mahpus astı kendini.
Yol parasından yatıyordu.
Onlara tayın çıkmaz.
Bu üçüncü yatışıydı vergi borcundan.
Meydancı haber verdi:
Ölüyü indirdiler kuşağının ucundan.
Halil hatırlıyor:
Kısa boylu sessiz bir adamdı.
-Gelmedi bu sefer görüşmecisi filan- dediler-
-Keç kerre yemeğe buyur ettik yemedi,
Kimseciklere ağzını açıp bir cigara verin bile demedi,
Acından öldü fakir...
-Acından değil be- dedi Asrî Yusuf-
Bilmiyon
onurlu adamdı
kahrından öldü.
"Ali Çaviş" adlı bir vurguncu da vardır İnsan Manzaraları’nda. Nazım Hikmet'in yazdıklarına bakılırsa, Ali Çaviş'in tapuları öyle çoktur ki, vergi ödeme dönemi geldiğinde kâtipleri heybeyle taşımaktadırlar.
Zebella gibi zenciydi Ali Çaviş
Trablusgarp'ten gelmeydi.
Altmış beş yaşlarında var.
Okuması yazması yok.
Korsanlık, kaçakçılık ve eşkıyalık etmiş
seferberliğin sonuna kadar.
Ve Cumhuriyet'te açmış ilk yazıhanenin kapılarını.
Şimdi Maliyeye vergi ödendiği sıralarda
katipleri heybeyle taşırlar emlak ve arazinin tapularını
1952 Kore Savaşı dolayısıyla yazdığı "Mektup" adlı şiirinde, Anadolulu Ahmet'e "Kimi öldürmeye gidiyorsun? " diye sorar, kendi köyünün dertlerini hatırlatır. Bu dertlerden biri de ödenemeyen vergidir:
Onlar bu yıl veremedi vergiyi
öldü sarı öküz
dayı oğluna göründü gurbet.
Kimi öldürmeye gidiyorsun Ahmet ?
Yedi deniz ardında kaldı Anadolu
köy halkıyla beraber.
Nazım Hikmet'in vergi unsuru taşıyan şiirleri yalnızca yukarıdakiler değildir. Şair, Hopa Hapishanesi'nde yazdığı bir şiirde, yol vergisinin toplumda bıraktığı kötü izlenim ve açtığı yaraları dile getirmektedir. (Yol Vergisi hakkında ileriki bölümlerde yeterli izahat yapılacaktır). O yıllarda Yol Vergisi’ni ödeyemeyenler yol yapımında çalıştırılmış ya da hapse atılmıştır.
Deli şimdi yüzüstü yerdedir.
Ve beyaz donlu bir adam,
çiğneyip bıyığını,
bu et yığınını
polis palaskasıyla dövmededir.
Hasan Dayı bağırdı yanımdan
Sarılıp demir parmaklıklara
-Dövmeyin be deliyi
yol vergisini artırın iki misli
yatarım doksan gün daha"
Nazım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı eserindeki kişilerden biri de Aziz Bey’dir. Aziz Bey’in durumunu ve muhasebesini şairin dizelerinden öğrenelim:
Çerkezdi Aziz Bey
Orman bekçisiydi babası.
Fakat bugün Aziz Bey’in
Bir sömürge toprağı kadar ormanı var;
İstanbul’a odun ve kömür veren ormanlar.
.......
Aziz Bey ormanlarındaki işçilerin bilmez sayısını.
Zaten Aziz bey hesap bilmez
Muhasebe servisi alt kapağıdır cıgara paketinin.
Hısım ve akrabaları ki korucubaşıları ve silahşorlarıdır
Çalarlar hayasızca Aziz Bey’den.
Aziz bey bilir
Ses çıkarmaz
Çünkü on misli daha, daha yüz misli çoğunu
Cıgara kağıdı muhasebesinden çalar.
RUHİ SU’NUN BALADIZ DESTANI’NDA VERGİ
Söz ve müziği Ruhi Su’ya ait olan “Baladız Destanı”nda da vergi var. İşte o destanın o vergili dörtlüğü:
Haciz geldi ocakları bozuyor
Kimi vergi kimi sorgu yazıyor
Can dayanmaz kul canından beziyor
Böyl'olursa demir kalmaz sivrilir
Sivrilir ağam
MUHAREBEDEN Mİ, VERGİLERDEN Mİ?
Orhan Veli, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yazmış olmalı Tenezzüh adlı bu şiiri. Verginin dağ başlarındaki yerleşim yerlerinde bile ne denli önemli olduğunu gösteriyor:
Böyle gece yarısından sonra
Ne diye ışık yanar bu dağ evinde?
Ne yaparlar acaba içerdekiler?
Konuşurlar mı, tombala mı oynarlar?
Belki o, belki bu...
Konuşurlarsa ne konuşurlar?
Muharebeden mi, vergilerden mi?
Belki de hiçbir şey yapmazlar
Çocuklar uyumuştur
Efendi gazete okur
Ayali dikiş dikmektedir
Onu da yapmazlar belki de
Kim bilir
Belki de yazılmaz
Ne yaptıkları
ŞAİR EŞREF'İN VERGİ TAŞLAMALARI
Şair Eşref'in "fahişelik vergisi" koymak isteyen dönemin hükümetine yolladığı taşlama, deyim yerindeyse "it yese kudurur" cinsinden:
"Vergi miktarını ol mertebe artırmalı ki
Sahibi servet olanlar da züğürt kalmalıdır.
Yalnız fâhişeler vergisi haksızlık olur,
Evlilerden de yattıkça rüsûm almalıdır."
Memurlara maaş ödeyemeyen hükümetin, köprüden geçenlerden para almasına ilk tepki de Şair Eşref'ten gelmiştir. 'Hasbihal' adlı kitabında köprü vergisinden şöyle şikâyet ediyor:
“Ahali köprüden on para vermezse geçirmezler,
Ne feyz ummaktayız böyle dilenci hükûmetten?”
BU TAŞLAMALAR DA NEYZEN TEVFİK'TEN
Neyzen Tevfik, yakın dostu Şair Eşref gibi, vergisel taşlama yazanlardan. Aşağıdaki dizeler, Eşref'inkiler kadar ağır:
"Eskazâ bir lokma et yersem, hâyâlen, vergici,
Rüzgâr altından geçerken zartımı koklar benim."
“Ağralı, verginin tezyidine kalkmış yeniden
Doğrusu vergi tahsili yolu eksik gibidir.
Karıştırmışsın Allah için şu işleri
Ele aldıkça büyür vergi s.. gibidir."
KARAKOÇ BAMBAŞKA...
Abdurrahim Karakoç, "Bambaşka" adlı şiirinde, canından vergi kestiklerini söylüyor sevdiklerinin:
Dost yolları nakışlandı kanımdan;
Sevdiklerim vergi keser canımdan;
Sükûta muhtacım, ayrıl yanımdan,
İncitip günâha girme boşuna.
Karakoç, "mebus bey" adlı taşlamasının bir yerinde de sözü vergiye getiriyor:
Çalışa çalışa kuruyor kanım,
Vergi şeleğinden* çıkıyor canım;
Sen insansın ama ben de insanım...
Yolunacak kaz belleme mebus bey.
*sırtta taşınan yük