Bilimin çeşitli dallarında, fedakarlıkta, insanlığı yönlendiren başarılara imza atmış değerlerimizin unutulmaması için isimlerinin kalıcı tesislere verilmesi toplumların iç güdüsü haline gelmiştir. Bayburtlu da çeşitli sıkıntılı günlerde dahi bu hususu ihmal etmemiştir. Medrese şehri olan Bayburt’ta yıllar önce bir Üniversite’nin kurulması düşüncesi, bir eşi de Erzurum’da olan Bayburt Yakutiye Medresesi’nin kapatılmasından sonra başlar.
Medresenin kapladığı alan bir hayli geniştir. Çarşı içinde, halk arasında Yeni Cami diye bilinen cami alanının Kırkpaharlar’a kadar uzantısı Medrese’nin işgal ettiği alandır. Şehir planlamasında bu alanın bir bölümüne şimdi ibadete açık olan Yakutiye Camisi yapılmıştır.
Üniversite’nin kurulma fikri 1989 yılında Bayburt vilayet olduktan sonra yeniden alevlenmiş, medresenin yeri uygun olmayacağından şehrin gelişme planlarına göre uygun mekanlar aranırken ismi üzerinde de durulmuştur.
Bayburt ismini takip eden çoğunlukla Dede Korkut ve Şair Zihni isimleri olmuşsa da çoğunlukta Türk dünyasının sevip saydığı Dede Korkut üzerinde durulmuştur.
Üniversite kurulduğunda yalnız Bayburt ismi ile yetinilerek Üniversite’nin adı Bayburt Üniversitesi olarak belirlenmiştir. Rektörlük bu boşluğu hissetmiş olacak ki Dede Korkut adını kampüse vermiştir. İleride Üniversite’ye de verilmesi isabetli olacaktır.
Bu hususta şehrimizin hassasiyetini yansıtan 1986’lı yıllarda yazdığım bir yazıdan bazı paragraflar vermek istiyorum. Yazıyı okuduğunuzda göreceksiniz ki o tarihte pek çok köyümüze motorlu araç gitmemesine rağmen tarihi değerlerimizin unutulmaması için Bayburt Postası’nın çabaları şöyle yansıtılmaktadır.
“Bayburt Postası Gazetesi idarehanesine girdiğimizde gazetenin sahibi ve başyazarı Osman Okutmuş’u yazı makinasının başında bulduk. Beraberinde Şair Zihni İlköğretim Okulu Müdürü A. Osman Akbulut vardı. Selamlaştıktan sonra yazıyı gösterdi. Bayburt’ta yeni hizmete açılan 1000 kişilik kapalı spor salonu ile 5000 kişilik stadyumu isimlendirmeyi konu alan bir yazıydı. Kahramanlıklarıyla ün yapmış tarihi kişilerin adlarını ölümsüzleştirmek için kapalı spor salonuna Genç Osman, stadyuma Bamsi (Bey) Beyrek isimlerinin verilmesinin Bayburtluların dileği olduğunu vurgulayan gazete manşetinin hazırlığı içerisindeydi.
Bamsi (Bey) Beyrek’i tanıtan Dede Korkut; Oğuzların destan niteliğindeki hikayelerini anlatan Oğuz ozanıdır. Tarihi kaynaklardan, Oğuzname metinlerinde ve halk söylentilerinden derlenen bilgilere göre; çok uzun yaşayan (295 yıl) Dede Korkut, Oğuz Han’a vezirlik yapmış, Hz. Peygambere, Oğuz Türkleri adına elçi olarak gönderilmiş, Oğuzlar arasında İslam’ı yayan, şair, hakim, ermiş bir kişi olarak tanınmıştır. Halkın güvenini kazandığından sık sık ‘o’na akıl danışarak güncel müşkillerini çözümledikleri gibi gelecekten de haber verdiğine inanılırdı.
Dede Korkut kitabı, Müslüman Oğuzların Azarbeycan ve Kuzeydoğu Anadolu civarında ki yaşantılarını yansıtmakla beraber, İslamlıktan önceki dönemden izler taşıyan 12 destansı hikayenin toplandığı külliyattır.
Bugün elde edilen nüshaların Akkoyunlu Devleti’nin çökme döneminde yazıya geçirildiği ileri sürülmektedir.
Hikayelerde Müslüman Oğuzların Rum, Ermeni, Gürcü Beyliklerle yaptıkları savaşları, Oğuz Oymaklarının iç çekişmelerini ve tabiat üstü varlıklarla mücadeleleri anlatılır. Üslubunda destanlaşmış tarihi olayları masal unsurlarıyla birleştirmektedir. Bunlardan birisi Türbesi Bayburt merkezinin 5 kilometre yakınında ki Erenli (Duduzar) köyünde olan Bamsi (Bey) Beyrek’i tanıtmaktadır.
Doğum ve yaşantısı menzum ve nesir olarak anlatılan, Oğuz Beylerinden Bay Büre’nin oğlu Bamsi (Bey) Beyrek’in yaşamı boyunca gösterdiği sabır, cesaret, doğrulukla milli benliğimizi, örf ve adetlerimizi yansıttığından örnek değerlerimiz arasına girmiş mezarı ziyaretgaha dönüşmüştür.
Genç Osman, Osmanlı Padişahlarından IV. Murad’ın Revan seferine giderken Bayburt’un Alınyurt (Giv) köyünden yaşı küçük olduğundan gönüllü olarak orduya katılmıştır. Bağdat kalesine Osmanlı bayrağını dikerken şehit edilmiştir. Savaşta ki atılganlığı, küçük yaşına rağmen en ön saflarda savaşması, elinde bayrakla ok yağmuru altında kale burçlarına tırmanması, bayrağı burca diktikten sonra altında şehit olması hayatını kısa sürede efsaneleştirmiştir.
Bu iki mahalli ve milli değerimizin isimlerini ölümsüzleştirmek için iki spor tesisine verilmesi kadir bilirlik olacaktır.
Anadolu’muzun, özellikle doğu yerleşim merkezleri bu gibi tesislerin özlemi içinde olduğundan en iyi şekilde isimlendirip, değerlendirmek istenmektedirler. Nitekim bu tesislere kavuşan ilçe merkezinde görülür bir canlılık başlamış, 3. ligin başlarına yerleşerek top koşturmaya başlayan Bayburtspor yalnız kaza merkezinin değil, köy gençlerini de arkasına takmış, gençliği kahvehanelerden alarak spora kanalize etmiştir.
Küçük çapta da olsa her yapılan tesis kırsal bölge için geç kalmış ihtiyaçların karşılığı olduğundan daha çok sevindirici olmaktadır. Şöyle ki; varlıklı bir insanın araba edinmesi normal karşılanırken, ihtiyaçlı birinin aldığı bir çift pabucun hoşnutluğuna benzemektedir.”
Bu ortam içinde konuşmalarımızı sürdürürken Okul Müdürü A. Osman Akbulut ilginç bir anısını anlattı..
“Çoruh nehri vadisinde ki Kaçkar dağları yamacında bulunan Yoncalı köyünü Bayburt’a bağlayacak olan yolun yapım çalışmalarını yerinde görmek üzere Vali ve daire müdürleriyle beraber köye giderler.
Heyetin ciplerle Yoncalı’ya gittiklerini haber alan Taşburnu köyü muhtarı, öğretmenle birlikte 2 kilometre uzakta bulunan yolun üzerine kendi ulaşım dertlerini aktarmak için koşturur. Bir süre bekledikten sonra konvoy görünür. El kaldırınca dururlar. Muhtar, Valiyi ayran içmek için köye davet eder. Muhtar’ın ısrarına dayanamayan heyet Taşburnu köyüne yönelir. Ayranlar içildikten sonra stabilize yola çıkabilmek için araçlar bir rampayı tırmanmak mecburiyetindedir. Çift diferansiyelli arazi araçları rampaya varınca patinaj yapmaya başlar. İte kaka yamaç aşılarak yola çıkılır. Valinin yanında bulunan YSE Müdürü muhtara sertçe çıkışır; “Kardeşim buranın böyle olduğunu bildiğin halde bizi ne diye köye götürdün?” Sertleşen havayı yumuşatmak, taşı gediğine koymak için öğretmen söze bir fıkra ile başlar;
“Adamın biri eşeğini pazara satmaya götürür. Eşek önüne geleni kapar, arkasına geçeni teper. Alıcılar bu halden huzursuzdur. Derler ki bu acuze hayvanı ne diye pazara getirdin, böyle huysuz hayvanı kim alır? Sahibi cevap verir; bende bunun bu haliyle satılamayacağını biliyorum, biliyorum da cümle alem bunun elinden neler çektiğimi görsün diye getirdim.”
Anlatılan bu fıkra sert havayı yumuşatmakla kalmaz, gülüşmelere neden olur. Bu ortam içinde öğretmen ve muhtarla vedalaşarak yola devam edilir.”
… Diye 19.11.1984 tarihli yazımız devam ediyor.
Yazıda adı geçen Osman Okutmuş, Bayburt’u ve gazetesini seven bir dostumuzdu. Allah Rahmet eylesin. Öğretmen Ali Osman Akbulut ömrünü köylere harcamıştır. Anlattığı fıkra Anadolu’nun bütün köyleri için geçerlidir.
Okullarında değerli insanlar yetiştirmişlerdir. Emekli olmuş, köşesinde de Bayburt’u düşünmektedir.
Aralık / 2010