TURNA

Abone Ol

Aşıkların, şairlerin muhakkak bir şiirine konu ettiği, dertlilerin içlerini döktüğü, dünyadaki her milletten insan topluluğunda edebiyatın, sanatın, tasavvufun, şarkının, türkünün vazgeçilmez figürü olan, Anadolu’da turna veya durna diye adlandırılan flamingoları, insanlık tarihinin keşfedilen en eski mekânlarından olan on bin yıllık Göbeklitepe’deki görsel eserlerde de görmek mümkün.

Flamingolar diyar diyar gezerek en uzak ülkelere giden, tuzlu sodalı sığ suları seven, sade hayatıyla, dansıyla, güzelliği, sesiyle ilgi odağı olan, insanoğlunun adeta kutsadığı zarif, uzun boyunlarını, uzun bacaklarını uzatarak ok gibi uçan, güzel yüzen, öğrendiği kalıtsal davranışlarla yetinip temiz yaşayan, hayatı tek eşle geçen esrarengiz, narin hayvanlardır.

Bilimsel araştırmalara göre turnalar esaret altında yaşıyor ve özgür değillerse karotinden noksan beslendikleri için tüyleri beyaz olur, özgür olduğunda, ülkeleri dolaştığında kırmızı tüyler ortaya çıkar ve allı turna adını alır.

Savunmasız olduklarından flamingolar gece uçarlar, geceleme alanlarından yirmi kilometre uzağa giderek yiyecek ararlar, ıssız yerlerde ürerler. Üremeleri düzenli değildir, üç-dört yılda yumurtlayanları vardır. Tuz Gölü’nün ortasında olduğu gibi; bataklık, sulak alanlarda, çamurdan yaptıkları yuvalara yumurtlarlar. Yavru yumurtadan çıkıncaya kadar eşler sırayla kuluçkaya yatarlar. Otuz-otuz iki gün sonra dünyaya gelen yavruyu anne ile baba ortaklaşa besleyip büyütürler. Yaygın halk inancında, üreme sırasında turnaların rahatsız edilmesinin uğursuzluk sebebi sayılması, doğa ve hayvan düşmanı insanlar tarafından gelebilecek kötülükleri en aza indirmiştir.

Ülkemize Karadeniz’in kuzeyinden mart sonu gelerek üredikten sonra havalar soğuyunca güneye doğru  Afrika’ya kadar büyük gruplar halinde göç ederler. Turnagillerin daha küçüğü olan, gözünün gerisindeki beyaz süs tüylerinden adını alan, gövdesi gri, kanat telekleri ve boynu siyah olan  kışı Afrika’da geçirip Doğu Anadolu’da üreyen, yıllar önce Muş-Bulanık ovasında, Murat nehri civarında on bir tanesi görülen ‘’telli turnalar’’artık üreme maksadıyla Türkiye’ye gelmemektedir.

Küresel ısınma kaynaklı  endişelerin arttığı iki bin yirmi bir yılı temmuz ayında, bir çok göçmen kuş türünün, özellikle flamingoların  üreme alanı ve   ikinci büyük gölümüz olan Tuz Gölü sularının, insan müdahalesi, kuraklık ve aşırı sıcak havaların etkisiyle azalması, bir kısmının kuruması  sonucu  binlerce allı turna yavrusunun ölmesi haberi bu yazıyı yazmamın sebebi. Tuz gölünün yakın zamanda tamamen kuruyacağı tahmini ve bu yıl ölen kuşların görüntüsü hayra alamet gelişmeler değil.

Bayrağımıza  benzeyen kırmızı beyaz rengiyle, bir yerde durmayıp sık mekân değişmesiyle kendimize yakın bulduğumuz, aşkı anlatırken gülün deva bulmaz aşığı bülbülle yarıştırdığımız, kız çocuklarımıza ismini verdiğimiz; kilimlerimizde, halılarımızda, ehramlarımızda, nakışlarımızda desenlerini kullandığımız; "turnayı gözünden vurmak" diye deyimlerimize aldığımız, "Telli turnam selam götür sevdiğimin diyarına", "Allı turnam bizim ele varırsan’’, ’’Bir çift turna gördüm durur dallarda’’, ‘’Kalkın turnam kalkın Van’dan sökülün’’, "Turnalara tutun da gel’’, ’’Eğlen durnam eğlen haber sorayım’’, ’’Turnalar uçun yayladan geçin, yarimi seçin’’, diye şarkılarla, türkülerle andığımız, çiçeklerimize gagasının ismini verdiğimiz, önemli inanç önderlerimizi benzettiğimiz, sevdiklerimize selam gönderdiğimiz, danslarını taklit ettiğimiz  bu kuşların dünyadaki en önemli üreme alanı Anadolu’da Gediz Deltası ve Tuz Gölü olduğu için buraların korunması bu kuşların neslinin devamı için elzemdir.

Bayburt yöresindeki bir efsanede, sonradan kuruduğu için günümüzde olmayan Sünür düzlüklerindeki sazlık ve sulaklarda bulunan üreme alanlarında allı turnaların esrarengiz dansı anlatılır. Burası gibi yurdumuzda bir çok göçmen kuş üreme alanı insanî hatalarla kirlilik ve lüzumsuz yapılaşma, kuruma gibi nedenlerle ortadan kaldırılmıştır.

İnsanların elinde, nükleer silahlar, toplar, taşıtlar, çeşitli  makinalar, zehirli atıklar gibi çevreyi tahrip edecek; bitkilere, hayvanlara zarar verecek çok şey var ve dünya kirlenip çirkinleştikçe, tahrip ediciler çoğaldıkça gezegenimizi güzelleştiren bu zarif kuşlar gibi birçok hayvan ve bitkinin nesli  tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Hayvanlara çok görüp, dar ettiğimiz, bitkilerini, ağaçlarını yaktığımız, tatlı sularını, derelerini, ırmaklarını kuruttuğumuz; havasını, atmosferini kirlettiğimiz; insanlarını öldürmek, sakat bırakmak için çeşit çeşit silahlar, zulümler icat ettiğimiz, toprağını betonla kapladığımız, yaratıcısının büyüklüğüne aklımız ermediğinden kullarına kulluk ettiğimiz dünya; daha ne kadar sırtında taşır insanoğlunu?

TURNAM

Turnam bizi götür uzak ellere
Betonu, çöplüğü duymamış yere
Yeşillik içinde göl, gümüş dere
İçine avcılar girmemiş olsun. 

Susuz kalmış balıklardan çok öte
Ölmüş yavru turnalardan vareste
Ağacı kesilip kâğıt, kereste
Yakılıp hiç kömürleşmemiş olsun

Amik, Avlan, Meke gölleri gibi
Beyşehir, Karagöl, ve Tecer gibi
Kars Kuyucak, Akşehir gölü gibi
Gölleri çöllere dönmemiş olsun


Erzurum Sazlığı, Sultan Sazlığı
Yok olmuş bir milyon kuşun yazlığı
Doğada özlenen o yalnızlığı
Bozanlar tanıyıp görmemiş olsun

Buzulu eriyen Ağrı Dağını
İmara açılan Koruk Bağını
Çorak tarlaları, kıtlık çağını
Hak kader etmemiş, vermemiş olsun.