Son yıllarda daha çok terör eylemleri, patlayan canlı bombalar, darbe girişimleri, muhalefet liderlerine suikast saldırısı ile anılır hale gelen Türkiye’de güzel şeyler de olmuyor değil. Bunlardan biri tam da ‘çılgın proje’ demeyi hak ediyor. Eserin sahibi sanatçı olunca bu çılgınlık bir anıtsal eser olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin önemli sanatçılarından Hüsamettin Koçan’dan ve doğduğu köye kurduğu müzeden söz ediyoruz. İstanbul’dan 1400, Ankara’dan 900 kilometre uzakta bozkırın ortasında, dağların tepesinde bir estetik abidesi olarak karşımıza çıkan Baksı Müzesi, üstelik Koçan’ın adını değil doğduğu toprakların, köyünün eski adını taşıyor.
‘Baksı’ Koçan için sadece doğduğu köyü ifade etmiyor. Kazak ve Kırgız dilinde baksı, şaman anlamında kullanılıyor. Şaman iyileştirici, şair, toplanma yeri anlamına geliyor. Koçan ise sanatında Şamanizm’in tüm etkilerini yansıtan bir usta.
Eşi Oya Koçan ile birlikte sanatseverlerin de katkılarıyla en büyük eserini inşa eden Koçan 10 yılda yaklaşık 10 milyon dolarlık bir harcamayla vücut bulan ama hala yeni katkılarla büyümeyi sürdüren Baksı Müzesi’ni gelecek nesillere, insanlığa bırakıyor. Bunun için de sağlam temelleri oluşturmanın çabasını sürdürüyor.
Türkiye’nin en küçük ve en yoksul illerinden biri olan Bayburt’a 45 kilometre mesafedeki müzenin öyküsü Koçan’ın babasını kaybettiği gün başlıyor. Şimdiki adı Bayraktar olan köyüne, 1987’nin soğuk bir kış günü defin için giden Koçan bundan sonraki uzun yılların öyküsünü Al-Monitor’a şöyle aktardı: “Baktım köyümde konak kapanmış, insanlar odalarına çekilmiş, bağlar gevşemiş. Oysa köy konağında buluşulur, cenk hikâyeleri okunur, âşıklar atışır, memleket meseleleri konuşulurdu. Kültür merkezi gibiydi. Yeniden inşa etmeye karar verdik; yok öyle değil, böyle yapalım, kütüphane ekleyelim, el sanatlarını yaşatalım, atölyeler kuralım derken, önce ‘el sanatları araştırma, uygulama merkezi’ noktasına geldik. Orada da kalmadık, iş bir müze fikrine dönüştü. Sonunda 2000 yılında attık temeli.”
Ulaşım olanakları son derece sınırlı, inşaat malzemesi taşımak, işçi bulmak zor olunca 10 yıllık, karınca misali bir yürüyüşle hedefe ulaşılıyor.
Beş yılın sonunda BAKSI Kültür Sanat Vakfı kuruluyor. 2010’da ana bina, 2012’de depo müze bitirilince, dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın katıldığı bir törenle müzenin açılışı yapılıyor. İlavelerle bugün 73 dönüm içinde 30 odası, 150 kişilik konferans salonu, çağdaş sanat atölyesi, doğal boya, dokuma, ehram ve seramik atölyeleri, 12 bin kitaplı kütüphanesi, sürekli ve geçici sergilerin yapıldığı galerileriyle bir büyük sanat-kültür merkezi haline gelen Baksı Müzesi yakında 500 kişilik amfi tiyatroya da kavuşacak.
Baksı açıldıktan sonra hemen uluslararası ilgi görüyor. Koçan’ın nedenini, “Çünkü Baksı müze ve yaşam arasında bağ kuruyor” diye açıkladığı bu ilgi, Baksı’nın Avrupa Konseyi tarafından 2014 yılının en iyi müzesi seçilmesi ile sonuçlanıyor. Strazburg’da düzenlenen ve Avrupa Parlamenterler Meclisi Başkanı Anne Brasseur ile Avrupa Müze Forumu Başkanı Goranka Horjan’ın konuşma yaptığı tören, müzeye ödül olarak bir Miro heykeli kazandırıyor. Ancak Koçan’ı en çok da ödülün şu gerekçesi mutlu ediyor: “Baksı Müzesi, içeriğinden konumuna, kuruluşundan yönetimine sıra dışı ve öncü kimliği, kültür ve sanat alanına sunduğu önerileri ile bize önemli bir örnek sunuyor. Sanat ve tasarımı Doğu Anadolu kırsalına götürmesi, diğer yandan yerel ekonomiye verdiği destek ile yerel kültürün yaygınlaşması konusundaki çalışmaları bir yüreklilik örneği oluşturuyor.”
Baksı’nın gerekçedeki gibi farklı kültür katmanlarından ve ekonomilerden ürünler sergilediğini anlatan Koçan, sanatçının yaratıcı ve yerleşik olanın ötesine geçmek zorunda olduğunu anımsatarak şunu dedi: “Sanatçıların sınırları zorlama etkileri çeşitli biçimlerde görülebilir. Sanatçı için önemli olan yolculuk yapmak, bilinmez alanda adımlar atabilmektir. Buradaki de belki o sanatçı güdümünün, etkisinin bir sonucudur denebilir.”
Açıldığından bu yana TBMM Sanat Ödülü de dâhil 30’a yakın ödül kazanma başarısı göstermiş olan Baksı, ulaşımdaki zorluğa, uzun kış mevsimi boyunca kapalı olmasına rağmen yılda 15 bin sanatseveri de ağırlamaya başladı. Türkiye’den çok tanınmış sanatçı, iş adamı, siyasetçi ve diplomatın da ziyaret ettiği Baksı’yı örneğin eski ABD Büyükelçisi Francis Ricciardonegezdikten sonra bakın nasıl anlatmış: “Sırf Baksı Müzesi için Bayburt'a seyahate değer. Tabii ki kale de çok güzel bir yer. Ama Baksı'nın ne kadar güzel bir müze olduğunu gördük. Burada insan fiilen bir barış hissediyor."
Koçan ilgiden çok memnun nedeni için de kendisini dinleyelim: “İlk başta bölgede insanlar, ‘ya bu nedir’ diye baktılar. Bugünse hem BAKSI ile gururlanıyorlar hem de elçilik yapıp konuk getiriyorlar. Anadolu’nun ortasında, bozkırın tepesinde, terk edilen, göç veren, kültürel yabancılaşma yaşayan bir yer burası. Bu yatırımı, ‘çılgınlık’, ‘delilik’ diye niteleyenler oldu. Öyle mi, böyle mi bilmem ama bir tutku, bir aşkla yapıldı. Aşk bir yanıyla çılgınlık evet, ama diğer yanıyla büyük bir zenginliktir. Bu da paylaşılan bir tutku. İnsanlar geliyor, öneriler, katkılar sunuyor. Yoksa makul bir aklın ve davranışın girişimi değil bu. Makul insanlar bunu mantıksız buldu, buraya kim gelecek diye sorguladılar. Ama çocuklar, sanatçılar, gurbetçiler çok sevdi sonra da sanatseverler.”
Şimdilerde 10 yıl sonrasını düşünen Koçan, kreatif, markalaşmış ürünler çıkaran, kurumsallaşmış, konaklamak veya gezmek için kuyruk oluşturan kalabalıklar hayal ediyor. Bazı bayram günleri oluşan kuyrukları hayallerinin işareti sayan Koçan Türkiye’nin en önemli sanatçılarının eserlerini bağışladığı müzeyi bize gezdirirken de aynı heyecanları yaşadı, bu eserlerin mutlaka ilgi göreceğinin altını çizdi.
Baksı’nın kısa tarihinde, başta 2015’te Uluslararası Müzeler Konseyi’nin toplantısı ile Bülent Ortaçgil, Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu gibi tanınmış sanatçıların konseri olmak üzere birçok etkinliğe ev sahipliği yapması da Koçan’ı doğruluyor.
Vakfın sadece kadınlardan oluşan Yönetim Kurulu’nun Başkanı Oya Koçan da geleceğe odaklanmış. Vakfın yakında yine kadınlardan oluşan bir mütevelli heyet tarafından yönetileceğini açıklayan Koçan Al-Monitor’a şöyle konuştu: “Kadın ve çocuklar hedef kitlemiz. Atölyeler eliyle kadınları üretimin içine sokuyoruz. Parça başı veya günlük istihdamla ürettiklerini müzede satışa sunuyoruz. Bayburt şehir merkezinde atıl bir kadın nüfus var, daha önce bir şekilde tarımda çalışmış, şehre gidince eve kapanmış. Onları, dikiş-nakış, boncuk, bilezik, heybe, çanta vs. üretiminde etkin hale getirecek bir merkez açacağız. Çocuklara yönelik bu yıl dördüncü şenliğimizi yaptık. Bayburt köylerinden binlerce öğrenci resim yapıp yolluyor, elemeler sonucu 30 öğrenciyi bir hafta müzemizde atölye çalışmasına alıyoruz. O bir haftada çıkan tüm resimleri sergiliyoruz. Ayrıca Robert Koleji öğrencileri, sosyal sorumluluk projeleri çerçevesinde gelip atölyelerde bir hafta boyunca resimden gitar çalmaya, spordan tiyatroya kadar, Bayburtlu çocuklar neden zevk alıyorsa o çalışmayı yapıyorlar.“
Sanatçıların dünyayı değiştirdiği kesin, bir örneği de Baksı’da... Bu ‘çılgın’ eser, ziyaret edenlere de şimdilerde ‘çılgın ziyaretçi’ dedirtiyor. Ama bu çılgınlık çok sürmeyecek gibi, o nedenle hızlı hareket etmekte yarar var deriz.