“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Bugünkü Türk milleti, siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri, propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler (adlandırmalar) birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden ya da hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden (elem) başka bir tesir hasıl etmemiştir. Çünkü bu millet efradı da umum Türk camiası gibi aynı müşterek mazi, tarihe, ahlaka, hukuka dayanmaktadır.
Bugün Anadolu’da yaşayan ve kendilerine Kürtlük, Çerkezlik, Lazlık ve Boşnaklık fikri propaganda edilmiş olan ‘millet efradı’ bu vatandaş ve milletdaşlarımız da aslında umum Türk camiası gibi aynı ortak maziye tarihe sahiptirler. Türk Tarih Tezi’nin ortaya koyduğu bu görüşler, böylece Türkiye Cumhuriyetini kuranların aynı millet olduğunu da ispatlamış bulunmaktadır. Türk milletini Kürt, Çerkez, hatta Laz veya Boşnak olarak adlandırmak geçmişin istibdat devirlerinin mahsulü, yanlış adlandırmalardır. Aslında bunların hepsi ‘umum Türk topluluğu’ gibi aynı geçmişe, tarihe, ahlaka ve hukuka sahiptirler. Türk Tarih Tezi bu gerçeği ortaya koymuştur. Türklerin Anayurdu Orta Asya’dır. Ve en az 7000 yıldan beri Türkler buralardan yayılarak Anadolu’ya gelip yerleşmişlerdir. Bugün yapılan yeni kazılar, ilmi veriler Anadolu’ya yerleşen medeniyetlerin, hususiyle Etilerin M.Ö 4000 yılına kadar uzanan bir kültür ve medeniyete sahip olduklarını göstermektedir.”
Yukarıdaki cümlelerin tamamı Atatürk’ün sözleridir. Türkiye Cumhuriyetini kuran ve Türkiye Türklüğünü çağdaş anlamda bir millet olarak kurmak çabasında olan Atatürk ve yanındaki Türk milliyetçilerinin ortak yaklaşımı bu cümlelerdedir.
Yani, Türkiye Devleti ve bu devlet çatısı içinde oluşturulan Türk Milleti ırk veya köken esasına dayalı değildir.
Atatürk’ün, Türk Milletini tarihin en eski milleti olarak kabul etmesi, insanlık tarihinin Türk ile başladığını bilip söylemesi ile yukarıdaki görüşlerinin arasında bir çelişki var mıdır? Varmış gibi görünse de gerçekte yoktur.
Bir konunun iyice açıklığa kavuşması gerekiyor. Avrupa da milletlerin gündem maddesi olması, 19. Yüzyılın meselesidir. Türk Milleti ise daha Büyük Kun Yabgusu Çiçi döneminde bile millet bilincine sahiptir. Çin kaynaklarında bunun belgeleri vardır. Miladi 8. Yüzyılda dikildiği bilinen Göktürk Yazıtlarında ise millet bilincinin olduğu çok kesin bir gerçekliktir.
Avrupa’daki çağdaş millet kavramı ile, Türklüğün binlerce yıldan beri sahip olduğu millet bilincini aynı zeminde karşılaştırmak mümkün değildir. Ancak çağdaş dünyanın etkilerinin dışında kalması mümkün olmayan Türkiye Cumhuriyeti de Avrupa anlamında bir süreç yaşamak durumunda kalmıştır.
Tarım toplumlarının oluşturduğu kavim gerçekliğinden, millet olmak bilincine çok erken yükselmiş olan Türk milletinin milliyetçileri, milli mücadeleden sonra Türkiye sınırları içinde çağdaş bir millet oluşturma yoluna girmişlerdir. Bu yeni millet, tarihin derinliklerinden gelip dünyanın her bucağına dağılmış büyük Türk Milletinin bir parçası olmakla birlikte; özüne özgü bir varlığı da olacaktır. Böylede olmuştur. Türkiye Türk Milleti, derin Türk tarihi bilinci, İstanbul Türkçesinin oluşturduğu bütüncüllük ve ortak mücadele ile, ortak geleceğin umutları ve ortak çıkarlar ikliminde oluşmuştur. Bu oluşum içinde ana dili veya ırkı farklı olan kişi ve topluluklar da erimiş, içinde eridiği gerçekliğe renk katmışlardır.
Bu durum Avrupa’daki bütün çağdaş milletler için de geçerli olan bir durumdur. Şimdi içimizden birilerini Türkiye Türk Milletinden ayırma çabaları, Türkiye üzerinde hesabı olanların ve ülkeleri bölerek kolay lokma haline getirmek isteyenlerin oyunlarından başka bir şey değildir. Bu oyunlar tutabilir mi? Devleti yönetenler akıllı, bilgili, dürüst ve kararlı olurlarsa tutmaz…