“Tarihi aydınlatan romandır. Tarih ancak yeniden yaşatma sanatı olursa, romanla eşitlenmiş ona yetişmiş olur” diyor Alain.
Tarihi yeniden yaşatma sanatı olarak sunabilmiş, romanla tarihi eşitlemiş bir yazarımızın yeni çıkan “Ahparig/Kardeş” adlı romanından söz edeceğim bugün (Herdem Kitap).
Yazarımız Ali Kemal Temuçin, Ermeni sorunu, Ermeni isyanları, Türk-Ermeni çatışmaları, yapılan karşılıklı vahim yanlışları roman kurgusu içine ustaca yerleştirmekle kalmıyor, söz ve satır aralarında tarih ve insanlık dersi de veriyor, bununla da yetinmiyor, çözümü de gösteriyor öğüt vermeden, üstencilik etmeden. Bu romanda yazarımızın sunduğu ileti ve sav, her koşulda halkların kardeşliğinin ve insanlık değerlerinin esas olduğudur. Neden? Çünkü halkların boğuşmasının yeneni, yenileni yok; öleni var, sürüneni, sürüleni, acı çekeni, kinleneni, kine boğulanı var.
Kitabın arka kapağında yazarımızın dedikleri de bu yazdıklarımı onaylıyor:
“Ahparig/Kardeş’i neden yazdım? Ahparig’i, Türk’ü ‘ahparig’ olarak gören Ermeniler için yazdım. Kardeş’i, Ermeni’yi kardeş olarak gören Türkler için yazdım.
İstedim ki; Türk’ü düşman gören Ermenilerle, Ermeni’yi düşman olarak gören Türkler derin derin düşünsünler.”
Düşünürler mi bu kitabı okuduklarında? Evet kesinlikle… Öylesine yakıcı olaylar, ders dolu anlatımlar var ki, etkilenmeyecek insanın algısından, ilgisinden, bilgisinden ve sevgisinden kuşku duymak gerek.
Bir roman tarihsel olayları anlatıyorsa olayların geçtiği yerleri ve yaşanılanları, yani coğrafyayı ve tarihi iyi araştırmalıdır. Dahası; halkların geleneklerini, yönelimlerini, geçmişlerini, ortak tutumlarını da anlatıma aktarmalıdır ölçüsünce, yerli yerince.
Bu yapılmış bu kitapta, dahası, Ermenice sözcük ve deyimleri yerli yerinde çokça kullanmış yazar, dipnot olarak anlamlarını vermiş, bu da renk katmış metne.
Kitapta Türk ve Ermeni atasözleri, özdeyişleri de başlık olarak, metinlere gömülmüş olarak da var. Örnekleyelim bunları:
“Kavurganın önce yananı sıçrar”
“Denizden ne haber diye sorulduğunda balık, ‘söyleyecek çok şeyim var ama ağzım su dolu’ dedi.”
“Aş taşarsa çömçenin değeri kalmaz.”
“Kurt geride bıraktıkları için üzgündür ve çoban onun götürdüklerine üzülür.”
Ve bu kitapta gerçeklerden yana tutum alınmış, temelden çatıya dek gerçekle gidilmiş, kurmacalık ince işlerde olmuş, o da abartıya kaçmadan. Ali Kemal Temuçin bunu başarabilmiş. Evet, azıcık olaylardan da söz edelim: Dağıstan’dan Çarlık Rusyası’nın yayılmacı emelleri yüzünden Türkiye’ye göçüş, Türkiye’de yer arama ve teey Zile’de göçü durdurma. Ne ki göç Türk’ün olduğu gibi Mollaoğlu ailesinin de kaderi, Zile, baba yurtlarına benzemiyor, dönüyorlar yine doğuya doğru, Kelkit vadisi, Çoruh Vadisi, derken varıyorlar Kars’a, Yahnı Dağı yakınlarında Subatan Köyüne yerleşiyorlar. Sürüleri çoğalıyor, evlatları çoğalıyor. Gelgelelim, Rus Kars’a doğru geliyor yine ve yine göç göç olup göçler yola düzülüyor. Yönleri yine Zile ama Bayburt’a varınca, oradaki Kars kökenli dostları “Kalın burada, Sarahart köyünde Ermenilerin boşaltıp gittiği yerler, yani metruke yerler var, satın alın oraları” diyorlar. Sarahart’ı görüyorlar, baba yurtlarına benziyor. Oradaki Ermenilere de kanları ısınıyor. Göçü yıkıp oraya yerleşiyorlar.
Öykü böylece bitmiyor ama daha neler var neler, ben onları anlatmayacağım, kitabı ilgiyle, sevgili Temuçin’in akıcı biçemi, usta kurgusu ve engin bilgisinin sürükleyiciliğiyle, “aşk olsun” diyerek siz okuyup öğreneceksiniz.
Olayların kurgusu, dönemeçleri ansızın ve acıtıcı olsa da bu roman için bence gerekli. Roman kahramanlarının olaylar karşısında ve eşliğindeki psikolojilerini eksiksiz yansıtıyor yazarımız. Bu roman için bu olgu, büyük bir ayrıcalık ve üstünlüktür. Bir diğer üstünlük de ayrıntıları yakalamada… Bunu da not olarak aktaralım.
Ve o ikizler, bu romanda Ermeni ikiz kardeşler var, onların yaşam öyküsü için bile bu roman okunur. Öylesine çarpıcı ve yakıcı ki… Anne-baba gitmek zorundalar, gayrı bu iller artık onlara yaramaz, Türk dostlarının yardım ve desteğiyle önce Trabzon’a oradan da teey Marsilya’ya… Gelgelelim o ikizler çok küçükler yola dayanamazlar. Netmeli? Sarahart’ta güvendikleri Mollaoğullarına emanet etmeli. Gözü gibi bakarlar onlar ikizlere, ayırmazlar öz evlatlarından. Öyle oluyor ya, onlar delikanlı oluncaya dek, Ermenilikleri hep yüzlerine vuruluyor, Bayburt Merkezine göç de çözüm olmuyor.
Bir karar verilecek ve kararı ikizler verecek. İkizlerden birinin kararı çekip gitmek… Ya öbürünün?.. O kalacak, çünkü o, bir Türk kızına âşık ve aşk Türklükten de Ermenilikten de büyük.
Sonra mı? Kitabı okuyunuz…
Sevgili Ali Kemal, benden bu kadar, kutluyorum, nice kitapları eline alıp gururla okşamanı dilerim.