Temizlik imanın yarısıdır

Abone Ol
Ey iman edenler namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi yıkayın, ellerinizi dirseklerle beraber yıkayın.. cünup olursanız temizlenin (Maide, 6) beyanı delildir. Hakeza necasetten taharete ise ‘Elbiseni temizle’ ayeti kerime delil teşkil eder. Tabii bitmedi dahası var, Allah Teâlâ genel manada tüm kirlerden arınmamız içinse; Şüphesiz ki Allah, çok tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever (Bakara, 222) beyan buyurmakta. Hakeza Peygamberimiz (s.a.v)’de; “Temizlik imanın yarısıdır(el-Camius, Sahih Müslim, 1/203) ve “Allah temizdir, temizliği sever” (es-Sünen, Tirmizi, 8/33) Hadis-i şerifleriyle ümmetinin temiz olmasını dilemiştir.

Yukarıda beyan olunan ayet ve hadislerden de anlaşıldığı üzere temizlik hem madden, hem de manen tüm kirlerden arınmak demektir. Hele Hanefi fıkhı kitaplarına şöyle bir göz attığımızda temizlikle ilgili çok daha ayrıntılı kurallarla karşılaşırız. Madem öyle, dilimizin döndüğü kadarıyla dikkat çeken birkaç temizlik kaidesinden bahsetmeye çalışalım:

İstinca; idrar ve gaita’nın (büyük abdest) tahliye edildiği bölgelerin temizlenmesi demektir. Ki, bunun için en ideal temizleyici hangi sıvı denildiğinde elbette su tercih edilir. Şayet kırda bayırda su yoksa zarurete binaen taş parçacıklarıyla temizlenmek gerekir. Ve böylece istinca işlemi tamamlanmış olur. Peki, sırada ne var derseniz, istinca’nın hemen akabinde istibra yapmak gerekir. Malum, istibra erkeklere has uygulama olup, su ya da taş parçasıyla temizlenmenin sonrası aşamasında hareket etme, öksürme gibi benzeri yöntemlerle idrar yollarından sızıp geleni veya eser miktarda kir bulaşığını gidermeye yönelik bir usuldür. Derken bu aşamadan sonra abdeste geçilir. Zaten abdest veya gusle geçmeli ki, birtakım ibadetler eda edilebilsin. Mesela öyle durumlar var ki, hayız hali sona ermeden abdest alınsa bile hem namaz kılmak hem de Kur’an okumak doğru olmaz. Anlaşılan o ki; özel durumlar hariç şer’i hükümleri yerine getirme öncesinde abdest ya da gusül almakla hadesten temizlenmiş olunur. Mesela cünüp halden çıkmak için tüm bedenin iğne ucu kadar kadar kuruluk kalmadan tüm azaların sudan geçirilme şartı aranır. İşte görüyorsunuz, iğne ucu kadar kuruluk bile affedilmiyor, geriye kalanı artık siz düşünün. Madem öyle gusül deyip geçmemeli. Kaldı ki Tıbbi açıdan bakıldığında bile ilginçtir abdestle birlikte tüm vücudun statik elektriği giderilir de.

Bir kimse namaz kılarken affedilmeyecek kadar pisliği taşımasıyla namaz batıl olup kazası lazım gelir. Malum, affedilmeyecek pislikten amaç; elbisenin ¼’üne tekabül eden pislik veya fazlası necasettir. Yani elbisenin ¼ kadar kısmın necis olması demek tamamının necis olması manasınadır. Belli ki  ¼ sınırı bütünü temsil eden bir rakamdır. Ancak ¼’ün altında cüzi (az miktar) bir pislikle namaz kılmak sahih ise de bunda kerahet vardır. Sahih olan necisi giderip sonra namaza durmak esastır. Peki, necis sadece elbiseye yönelik hüküm mü,  elbette ki hayır, bunun yanı sıra bedeni temizlik, seccade temizliği ve mekân temizliği içinde aynı hüküm söz konusudur. Ancak bizim asıl bilmemiz gereken husus var ki; malum, necaset temizliğinin su ile giderildiğini, hadesten temizliğin ise abdest almakla giderildiğini bilmektir. Hakeza su olmadığı durumlarda toprakla teyemmüm alınacağını bilmemiz gerekiyor. Zaten bu temel kaideleri bildikten sonra necasetin azı af edildiği halde,  hadesten temizliğin azı af edilmez hükmün ne demek olduğunu anlamak zor olmayacaktır. Nitekim gusül bunun en tipik örneği. Keza abdest alırken de öyledir. Bilhassa abdest esnasında ayak ve dirseklerin bitim noktalarının kuru kalmayacak şekilde ıslak olup olmadığına azami ölçüde dikkat etmek gerekir ki abdestimiz iptal olmasın. 

Sonuç itibariyle necaset denildiğinde aklımıza ilk evvela pislik gelmektedir. Tabii sadece pislik deyip meseleyi geçiştiremeyiz. Zira necaset ana başlığı altında hafif necaset ve ağır necaset diye kategorize edildiğini fark ederiz. Madem öyle fıkıh kitaplarının sayfalarını çevirelim bu kategoriler neymiş bir görelim:

Hafif necasetler:

—At ve eti yenen koyun, geyik gibi evcil hayvanların idrarları hafif necasettir. Fakat bu hayvanların tersleri konusunda farklı görüş vardır; İmamı Azama göre ağır pisliktir. İmam Yusuf ve İmam Muhammed ise hafif necaset olarak değerlendirmiştir. Zaten fetva da bu iki imamın görüşü yönündedir. Ancak katır ve merkeplerin tersleri hakkında net bir hüküm olmadığından bu hususta ihtilaf vardır.

—Etleri yenmeyen atmaca, çaylak ve kartal gibi kuşların pislikleri de hafif pislik hükmündedir.

—Hangi hayvan olursa olsun fark etmez öd kesesi ve işkembesi vs. pislik hükmünde olduğundan bu durum namaza mani de. Malum, koyun tersi öyle değil, yani ağır olmadığından öd kesesi ve işkembesi hafif pislik hükmüne tabiidir.

Hafif necasetin pis olduğu konusunda şer’i delil olmakla birlikte bu hususta birçok farklı görüşlerin ileri sürüldüğü muhakkak. Mesela bir görüşe göre bu tür necasetler murdar olarak nitelenirken, diğer görüşe göre de murdar addedilmez.

Ağır necasette pislik miktarı yaklaşık üç gram baz alınırken, sıvı necasette ise el ayasından büyük olanı baz alınır. İşte ölçü bu, bundan sonrası bizim uygulamamıza kalır.

Ağır necasetler:

—İdrar (insan ve eti yenmeyen hayvanların idrarları) ve gaita (tersler) ağır necasettir. Ancak yarasa’nın idrar ve tersinden sakınmak pek mümkün olmadığından temiz addedilir.

—Dışkı (kuşlardan başka bütün hayvanların tersleri ve insan tersi) ağır necasettir.

—Kan (lohusa kanları ve istihaze kanları), organlardan sızıp gelen kan veya kesilip düşen et ve deri parçaları ağır necasettir.

—İrin, sarı su, ağız dolusu kusmuk ve eti yenmeyen hayvanların ağız salyaları ağır necasettir,

—Meni, vedi (kalın akıntı) ve mezi (şehevi istekten sonra gelen hafif sıvı) ağır necasettir,

—Şarap ve alkollü içecekler ağır necasettir,

—Leşler veya lâşeler (ölü hayvanlar), hatta boğazlanmaksızın ölen yahut din’i kurallara uyulmaksızın kesilen kanlı hayvanlar ve bunların tabaklanmamış derileri de bu kapsamdadır. Keza kaz, tavuk ve ördeklerin pislikleri ve ölüleri de öyledir.

Şafii ve Hanbelîlere göre meni temiz sayılır. İnsan ve eti yenmeyen hayvanların idrarları, kuşlardan başka bütün hayvanların tersleride ağır necaset kapsamındadır. Malum, idrar kuruyup görülmediğinden ‘Necaset-i gayr-i mer’iyye’ olarak değerlendirilir. İdrar aslen necis olduğu için bulaştığı elbiseyi de necis (pis) eder. Bu yüzden ulemamızca ayakta bevl etmenin tahrim-i mekruh olduğunu, aynı zamanda kabir azabına yol açtığını beyan etmişlerdir. Peki ya dışkı? Tabiî ki bilhassa insan ve hayvan tersleri ‘Necaset-i Galize’ olarak değerlendirilir. Bu arada unutmamak gerekir ki gerek lohusalık kanı, gerek adet kanı olsun, gerekse hastalığa bağlı akan kanlar olsun fark etmez ‘Necaset-i Mer’iyye’  kapsamında değerlendirilir.

Namaz kılınacak seccade üzerinde ayak, el, diz ve alnımızı koyacağımız yerin affedilmeyecek derecede necasetten arınmış olması gerekir. İşte affedilmeyecek nitelikte alana secde edildiğinde elbisenin kenarları pis yere değse zarar etmez. Ancak esas kavle göre secde edilecek yeri temizlemek bilittifak şarttır. İmam-ı Azam’dan bir rivayete göre de; secde mahallin temiz olması şart değildir, icabında böyle durumlarda sadece burun üzere secde etmek kâfidir denilmektedir.

Üzerinde necaset bulunan elbiseden başka temiz elbise yok, ya da yıkama imkânı yoksa bu durumda namaz oturarak kılınır. Hakeza necis bir alanda namaz kılmaya mecbur kalındığında ima ile kılmak tercih edilir. Namaz kılma esnasında altını ıslatmış veya pislemiş bir çocuk oturur ya da üzerine pis bir güvercin konarsa namaz caizdir. Niye derseniz, mesele gayet açık, bir kere pislik namaz kılanın iradesi dışında yüklenilmiştir. Hatta bir insan düşünün ki üzerinde içi kanlanmış çürük bir yumurta taşıyor ve bu halde namaz kılsa yine caizdir, zira pislik kendi kaynağındadır. Ancak elbisenin cebine konulmuş içinde idrar bulunan kapalı bir şişe veya başka bir muhafaza kabı bulundurmak öyle değildir, elbette ki bu durumda namaz kılmak caiz değildir. Çünkü necis kaynağında değildir, malum idrarın asıl kaynak yeri idrar haznesidir, pet şişe vs. değildir.

Yıkanmış elbiseler sabun artığından arınmış olması lazım gelir. Her ne kadar sabun necaset olmasa da sonuçta sabun köpüğünün elbiseye sirayeti hoş olmaz. Hakeza çamaşır kabı içinde aynı hassasiyeti göstermek gerekir. Yani, kap kacakları deterjanlı sularla yıkamak yetmez, bunun yanı sıra temiz suyla tekrar tekrar çalkalayıp durulamalı da. Şayet kap kacakların içlerinde necaset kalırsa yemeklerin necis olacağı muhakkak. Tabii sadece kap kacak değil, giysileri yıkadıktan sonra sıkmak yetmez temiz sudan da geçirmeli, sonrasında ise alt tarafı üste gelecek şekilde tutup bir kez daha sudan geçirmelidir. Aksi takdirde eksik temizlik veya yeterince durulanmayan giysilerde her an necaset kalabiliyor. Madem öyle, şüpheden arınmak için sudan geçirme ve durulama işlemini üç kez tekrarlamalı da.

Temizleme metotları:


—Suyla temizleme en iyi temizleme metodudur. Peki ya su bulunmadığı zaman? Malum, bu durumda abdestsizlik teyemmüm ile giderilir.

—Silerek temizleme cam bıçak, ayna ve mermer türü materyallerde uygulanan bir yöntemdir.

—Ateş deyince alev akla gelse de aynı zamanda temizleme aracıdır. Yani usulüne uygun kesilen hayvanların doku parçalarından arta kalan kanların ateşte pişirilmesiyle bu manada bir temizlik aracıdır. Hakeza laboratuarlarda kültür ekiminde kullanılan eküvyon çubukları gibi vs. aletlerin ateşten geçirilerek steril hale gelmesi de öyledir. Nitekim bu sterilize işlemi sayesinde kontaminasyon riskini önlenmiş olur da. 

—Kazımakta bir temizleme yöntemidir. Nitekim emici özelliklere sahip olmayan deri ve mest türü materyallere bulaşan necaseti kazıyıp temizlemek bu yöntemin en tipik örneğidir.

—Ovalayarak temizleme bilhassa kurumuş meniyi ovalamakta işe yarayan bir yöntemdir. Ancak yaş olan meni bulaşığını su ile temizlenmek esastır.

—Boğazlama veya kurallara uygun bir hayvanı boğazlamak, hayvanı mundar olmaktan kurtarmaya yetiyor, yani bu yöntemle hayvan temizlenmiş sayılır, tabiî ki domuz bundan istisnadır.

—Tabaklanma yöntemi usulüne uygun boğazlanmış bir hayvana ait derinin tabaklanması demek olup, böylece bu işlemle birlikte hayvanın derisi temiz hükmü kazanır.

—Orijinal halini dönüştürme işlemi de bir başka temizleme metodudur. Şöyle ki; tezeği yakıp kül haline getirme işlemi bunun en tipik misalini teşkil eder.

Anlaşılan temizlik deyip geçmemek gerekir. Nasıl geçilebilir ki, “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat için” şart ta. Malumunuz sıcaklık genleşme, soğukluk ise daralma (büzüşme) yapmakta. İşte bu yüzden abdest alan bir insan genleşme ve daralma refleksleriyle her gün vücuduna dinamizm kazandırabiliyor. Nasıl mı? Dedik ya sıcak su damarları genleştirir, soğuk su ise daraltır. Tıpkı bu gel git hadisesiyle denizin kabarıp çekilmesi gibidir, aynen öyle de abdest hadisesiyle de genel vücut dolaşımımız adeta jimnastik etkiden geçip bilhassa etki sayesinde kalbimizden uzak damarlar direnç kazanabiliyor, bu da yetmez vücudumuzun statik enerjisi alınır da. Aslında abdestsizlik statik enerji demek olup, bu aynı zamanda kasların durağan kalmasıyla birlikte gerilip aktivitesini yitirmesi demektir. Hatta dinamizmden yoksunluk derimizde kırışmalara yol açar da. Bakın modern dünya istenmeyen kırışıkları gidermek için akupunkturdan tutunda daha birçok fizik tedavi yöntemlerini seferber etmiş durumda.  Modern Tıp bu teknikleri uygulaya dursun biz zaten Yüce Allah’ın bize lütfettiği abdest mucizesi sayesinde her vakit diliminde vücudumuza soğuk ve sıcak etkileşim yaptırmak suretiyle kendiliğinden deri kırışıklığının önüne geçildiği gibi bu arada nur yüzlü olmamız da sağlanıyor, bilmem daha ne istiyoruz, bu bize yeter artar da.

Kelimenin tam anlamıyla su sıcak olduğunda genleşme etkisi gösterir, soğuk olduğunda ise daralma etkisi yapıp uyuşuk olan vücut uyarılır da. Ve bu sayede refleksimiz zinde tutulmuş olur. Malum, zindelik kazanmak lenf sistemimiz içinde bulunmaz büyük bir nimet. Şöyle ki, ara sıra kazaen maruz kaldığımız yaralanmalar sonucu ortaya çıkan sıyrıklarda renksiz sıvının varlığını görürürüz. İşte o renksiz sıvı lenf sıvısı olup, mikroplara karşı savunma mekanizmamızın en önemli unsurunu oluşturur. Düşünsenize üşüttüğümüzde ister istemez lenf damarlarımız büzüşüyor. Böylece damarlarımız büzüştüğünden mikroplara karşı mücadeleci hücreleri salamama durumunda kalabiliyor. İşte bu noktada abdestin soğuk sıcak etkileşimiyle ortaya çıkan uyarıcı ısı farklılıkları sayesinde pasif durumdaki mücadeleci hücreler aktif hale gelip harekete geçmesi problemi çözmeye yetecektir. Derken abdestle birlikte mikropların hevesi kursağında kalır bile.

Bakın, Allah Teâlâ; “Ey inananlar! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Eğer cünup iseniz yıkanıp temizlenin..” (Maide suresi; ayet 6) buyurmakta. Ayette geçen abdestin namaz kılmaya başlamanın ön şartı olmanın yanı sıra bedenimiz üzerinde yaptığı esneklik ve zindelik açısından da son derece mucizevî hadisedir. Sadece abdest mi, şüphesiz teyemmümde vücudumuzdaki statik elektriği alan bir işlev üstlenir. Kimbilir bu tür temizlik metotlarının daha nice sırları var,  ama şu bir gerçek ki; estetiğe harcanan masraflara gerek kalmadan en pratik çözüm abdest sırrında gizli.

Velhasıl; İslam temiz gönüllerde yükselen bir pınardır.