Sünnet odur ki, namaz noksanlığını gidere

Abone Ol


Madem öyle bir bakalım namazın belli başlı sünnetleri nelermiş bir görelim.

Namazın Sünnetleri:


- İftitah tekbirinde erkeklerin ellerini kulak hizasına kaldırması, kadınların ise omuz hizasına kaldırması sünnettir.

- Erkeklerin başparmağını kulak yumuşak kısımlarına değdirmesi, kadınlarında parmak uçlarını omuzlarına ulaşacak ya da elleri omuz hizasına kaldıracak vaziyette iftitah tekbiri getirmesi sünnettir. Ancak ellerin kaldırılması tekbirden önceliklidir, hatta bu arada parmakların vasat (orta) halde, yani biraz ayrılmış olması gerekir. Bir başka ifadeyle parmaklar ne bitişik ne de tamamen ayrık olmalı, kendi haline bırakmak esastır. Kelimenin tam anlamıyla hafif açık olması sünnettir. Keza her iki elin iç ayası kıbleye yönelik ya da duruş itibariyle birbirini karşılıklı görür konumda olmalıdır.

- Namaz başlangıcında niyet ve tekbir arasını açmamak sünnettir.  Hatta tekbir alma anında baş eğmemeli, aksi takdirde bidat olur.

- İmamın tekbirine yakın tekbir almak sünnettir. Alır almaz değil elbet,  arayı fazla açmayacak bir yakınlıkta tekbir alınması sünnettir.

- Kıyamda erkeklerin göbek altında sağ elin sol el üzerini kavrayacak şekilde bağlaması sünnetken, kadınlarında göğüs üzerine koymaları sünnettir. Tabii el bağlanmasında bir başka incelik de söz konusu. Şöyle ki;  erkeklerde halka biçiminde sağ elin başparmağı sol üst bileği kancalaması, sağ serçe parmağının da sol elin alt bileğini kavraması yeterli değildir ayrıca diğer üç parmağında bilek üzerinde bulundurması gerekir, kadınlarda ise halka olmaksızın göğüs hizasında sağ elin sol kol üzeri boyunca koyması lazım gelir.

- Namazın başında gizlice subhaneke’yi okumak sünnettir,

- Fatiha’dan önce gizlice ‘euzu besmele’ çekmek sünnettir. Ancak, ulemadan besmelenin bütünüyle Kur’an’dan bir ayet olduğu ve aynı zamanda surelerin arasını ayırma görev ifa ettiğini beyan edenler olduğu gibi Neml suresindeki besmelenin ayetin bir cüzü olduğunu dile getirenlerde var. Hakeza bir kısım ulema da Fatiha’nın evvelinde teberrüken yazılmış olduğundan hareketle hiçbir surenin ayeti değildir demişlerdir. Fakat İmam Şafii buna muhaliftir. Hatta İmam Malik ve ekser Hanefi uleması da ayet değil görüşündedir.

Anlaşılan bu hususta ihtilaf var. Madem ihtilaf var, o halde besmeleyi inkâr eden bir kişi tekfir edilmemesi lazım gelir. Aslında bizi ilgilendiren esas temel kaide besmelenin hangi şartlarda sünnet olup olmadığıdır. Malum, İmam Muhammed bu konuda; besmele gizli okunursa sünnet, aşikâr okunursa sünnet değildir hükmünü vermiştir. Buna ilaveten Ebu Hanife ise Fatiha’nın akabinde zammı sureye başlamadan besmele çekilirse “iyi olur” demiştir. İşte Ebu Hanife’nin “iyi olur” demesi besmele hususunda birçok soru işaretini silmeye yetmiştir. 

- Fatiha’nın sonunda gizlice ‘âmin’ demek sünnettir.

Fatiha bitince imam gizlice ‘âmin’ der. Rasulullah (s.a.v); “İmam âmin deyince sizde âmin deyin. Çünkü bir kimsenin âmini Meleklerin âminine denk gelince geçmiş günahları afv olunur” beyan buyurmuştur. Dikkat edin hadiste geçen ‘âmin’ ibaresi emir kipinde telaffuz edilmiş. Dolayısıyla emir olduğu için âmin demek sünnettir. Kaldı ki, Kur’an’da böyle bir emir hüküm yoktur, olsaydı farz olurdu zaten.

Fatiha’dan sonra okunacak zammı surelerin başlarında besmele okunmaz. Ancak İmam Muhammed okunur görüşündedir. Malum, diğer üç ve dört rekâtlı farzların üçüncü ve dördüncü rekâtlarda ise zaten zammı sure okunmaz, dolayısıyla bu rekâtlarda sadece Fatiha okunması sünnettir, diğer bir görüşe göre de vaciptir.

- Kıyamda ayak arasını dört parmak açık tutmak sünnettir.

Rükû ve secdeye giderken veya doğrulurken ‘Allahü Ekber’ demek sünnet olduğu gibi rükûdan doğrulduktan sonra  ‘Semiallahü limen hamideh’ ve akabinde ‘Rabbena leke’l hamd’ demekte sünnettir. Şayet namaz imamla kılınıyorsa imamın “Semiallahu limen hamideh” demesi karşısında cemaatin sadece Rabbena leke’l hamd demesi kâfidir.

- Rükû ve secdede üçer defa ‘Subhane Rabbiyel Azim - Subhane Rabbiyel Ala’ demek sünnettir.

- Erkekler rükûa vardıklarında ellerini diz kapakları üzerine koyup parmak aralarını açık tutması sünnettir. Tabii kadınlar öyle değildir parmak aralarını ayırmadıkları gibi dizlerini dik tutmazlar da. Anlaşılan erkeklerin inciklerini dik tutması, kadınların da bükük tutması sünnettir. Değim yerindeyse erkeklerin rükûda sıratı müstakimi hatırlatırcasına sırtını dosdoğru tutması sünnettir.

- Secdeye varırken önce diz, sonra eller,  en son alnı secdeye koymak sünnettir, doğrulurken de tam aksi istikamette sıralamayı takip etmek sünnettir.

- Tahiyyat ve celse (secde araları) oturuşlarında erkeklerin sol ayağı yere yatırıp sağ ayağını dik tutmanın yanı sıra ayak parmaklarını kıble istikameti üzere olması sünnettir. İki secde arasında ‘Subhanallah’ diyecek kadar oturmak sünnettir. Peygamberimizin çantı üzerine oturarak ayaklarını sağ taraftan çıkardığı rivayet edilmişse de bu durum ihtiyarlık ve zayıflık haline yorumlanmıştır. Esası otururken sol ayağını yere döşeyip sağ ayağını dik tutmak şeklindedir. Nafile namazın sadece teşehhüdünde değil, her rekâtında oturarak kılmak caizdir, hatta o kişi oturmak, bağdaş kurmak ve diz çöküp ellerini bir araya getirmek arasında serbest olur da.

- Şahadet getirirken işaret parmağı tevhidi işaret etmek sünnettir. Yani; ‘Lailahe’ denildiğinde kaldırılır, ‘illallah’ da ise indirilir.  Yani şahadet parmağı nefi ederken Lailahe deyip işaret edilir, İllallah denildiğinde işaret parmağı indirilip isbât edilmiş olur. Nefi ve isbât yapmakta zorluk yaşayacağını düşünen terk etmesi daha uygundur.

- Tahiyyatı sessizce okumak sünnettir.

- Son oturuşta salât ve selam okumak sünnettir.

- Namazda dua okumak;  yani “Rabbena atina ve rabbenağfirli” dualarını okumak sünnettir. Ancak dualara ‘seyyid’ kelimesini katmak mekruhtur.

- Selam verirken önce sağa ‘esselamu aleyküm ve rahmetullah’, sonra sola dönüp ‘esselamu aleyküm ve rahmetullah’ denmesi sünnettir.

Tek başına kılan kişinin sadece hafaza meleklere niyet ederek selam vermeli,  çünkü yanında başkaları yoktur, cemaatle kılan ise cemaat ve hafaza meleklerinin yanı sıra cinlerin iyi olanlarına selam vermesi sünnettir. Bu arada İmama uyan kişinin selamı imamın selamına yakın olmalıdır. Selama sağdan başlamak sünnettir, keza imamın ikinci selamı birinci selamdaki sesten daha alçak seste tutması sünnettir.

Mesbuk (Namaza sonradan yetişen) olan imamın ikinci selamını bitirmesini beklemesi sünnettir. Ki; böyle yapmakla sehiv secdesi var mı yok mu bu şekilde anlaşılmış olsun.

- Beş vakit namaz, Cuma namazı ve kazaya kalan namaz için ezan okumak ve kamet getirmek sünnettir. Kadınlar malum, onlar için ezan ve kamet okumak sünnet değildir.

- Sütre edinilmesi sünnettir. Açık yerlerde secde önüne kalın bir ağaç dikmek gerek, dikmekte güçlük varsa ağacı boylu boyunca uzatmak ya da uzunlamasına bir çizgi çizip öyle kılmak lazım gelir. Kaldı ki direk ve sandalye türü şeyler de sütre işini görmekte. Şayet cemaatle namaz kılınıyorsa sadece imamın önüne sütre bulunması yeterlidir. Namaz esnasında önümüzden geçeni engellemek için ‘Subhanallah’ denmesinde mahzur yoktur.

Bu arada şunu belirtmekte fayda var her sünnet nafile hükmündedir.  Malum nafileler;

- Namaz bağlı olan nafileler,

- Namaza bağlı olmayan nafileler olmak üzere iki kısımda incelenir.

İlginçtir Vitir nafile namaz gibi gözükse bu namaz aslen amelen farz, itikaden vacip, subuten sünnet bir namazdır. Sünnet açısından bakıldığında Kur’an yoluyla değil sünnet cihetiyledir. Resulü Ekrem (s.a.v); “Vitir haktır. Vitir namazını kılmayan benden değildir” buyurduğu gibi “Sabahlamadan vitir kılın” da demiş, hatta “Her kim vitir namazını kılmadan uyuyor veya unutursa hatırladığı zaman onu kılsın” buyurmuştur.

- Kunut duası okumak sünnettir. Ancak vitir namazı dışında okunması tartışmalıdır. Nitekim Hanefilere göre sadece musibet durumlarında sabah namazında kunut okunması uygun denmiştir. Anlaşılan bir fitne veya musibet gelirse bunu okumakta beis yoktur. Ki; bunu Rasulüllah (s.a.v) uygulamıştır.

Sünneti Müekkede kuvvetli sünnet demektir. Zira Sünneti müekkedeyi terk etmek harama yakın bir durumdur. Yani Sünnet-i Müekkede’nin terkiyle sanki vacibi terk etmiş gibi bir fiil işlenmiş olur.                

Teravih hariç diğer nafileleri evde kılmak daha efdaldir. Zira İmamlarımız teravih namazının sünnet olduğunda hemfikirdir. Öyle ki, Hz. Ömer halife olur olmaz onu kendiliğinden ortaya çıkarmış değildir. Hatta bu hususta bidat işlemişte değil. Belli ki onu Rasulüllah’tan bellediği bir bilgiye istinaden emir etmiştir. Kaldı ki; Resulü Kibriya Efendimizin (s.a.v); “Benim sünnetimle Raşidin’in sünnetine sarılın bunun üzerine parmak basın” buyurduğu sabit olmuştur. O halde Hz Ömer (r.anh)’ın uygulamasını hafife almamalıdır.

Malum; Teravih on selamla eda edilip yirmi rekâta tamamlanan bir namazdır. Şayet yirmi rekâtı bir selamla kılınmak istenildiğinde her iki rekâtta oturulduğu takdirde kerahetle sahih olur, oturulmazsa iki rekât yerine geçer. Zaten fetvada buna göredir. Teravihi cemaatle kılmak esas kavle göre sünnet-i kifâyedir (başkalarının kılmasıyla diğerlerinden düşen-satık olan). Bu hüküm teravihin sünnet olduğunu ortaya koyar. Zira sevabı kılana aittir. Dolayısıyla terk etmekle mekruh işlenmiş sayılır. Evinde kılarsa cemaat faziletini terketmiş olacaktır. Şayet evinde cemaatle kılarsa bu seferde mescitteki cemaat sevabına nail olamamak durumu tahakkuk edecektir.

Bir görüşe göre bir kimse teravihi özürsüz oturarak kılsa caiz değildir. Hatta sabah namazının sünnetide öyledir. Zira her ikisi de sünnet-i müekkededir.

Resulü Ekrem (s.a.v) öğleden önce dört, sonrasında iki, akşamdan sonra iki, yatsıdan sonra iki ve sabahtan önce iki rekât namaz kılardı. Peygamberimiz (s.a.v); “Sizden kim cumadan sonra namaz kılarsa dört rekât kılsın” buyurmaktadır. Kaldı ki farzlardan sonra kılınan sünnetler namazın noksanlığını giderir. Farz olan namaz, zekât ve başkaları tamam olmazsa nafile ile tamamlar (Hadis).

İkindi namazının müekked sünneti yoktur. Hakeza yatsı da öyledir. Yatsıdan önce dört rekât namaz kılmak müstehaptır. Ayrıca dört rekâtlı sünneti müekkedelerin ilk oturuşlarında salâvat okunmaz.

Akşam namazının ardından kılının evvabin’in çok büyük fazileti var. Resulü Ekrem (s.a.v) bu hususta ; “Evvabin namazı deve yavruları çöktüğü zaman kılınır” buyurmuştur. Çok büyük fazilet sadece evvabin değil elbet.  Bakın; “Sabah namazının iki rekât sünneti dünya ve mafihadan daha hayırlıdır” ve “Sizi atlar kovalasa sabah namazının iki rekât sünnetini bırakmayın” hadisi şerifleri seher vaktine de vurgu yapıyor. Hatta öyle mühim bur vurgu ki, Hz. Ayşe (r.anh); “Peygamber nafilelerden sabah namazının iki rekât sünnetine gösterdiği titizliği başka hiçbirinde göstermezdi” buyurmuştur.

Sabah namazının sünnetini hiç ortada özür yokken oturarak veya hayvan üzerinde kılmak caiz değildir.  Niye derseniz, gayet açık; kuvvetli sünnet olduğu içindir elbet. Demek ki; sünnetlerin en kuvvetlisi sabah namazının sünnetidir, sonra öğle namazının ilk dört rekât sünneti evladır. Hatta Allah Resulü bu hususta, “Bu sünneti (öğlenin ilk dört rekâtını) terk eden benim şefaatıma nail olamaz” buyurmuştur. Bir kimse sabah namazını kaçıracağından emin olduğunda sünneti terk edebilir. Zira cemaat sevabı daha kuvvetlidir. Burada sünneti terk etmekten maksat sünnete başlamamak manasınadır, asla başlanılanı bozmak manasına değildir.

Şeyhayn’ce rivayet edilen bir hadiste: Peygamber (s.a.v); sabah namazının iki rekât sünnetini kılınca sağ tarafına yatardı. Dolayısıyla bu rivayetten hareketle sabah namazının sünnet ve farzı arasında yatmak sünnettir. Ancak fukahanın bazıları yatmanın sadece evde mendup olduğunu beyan etmişlerdir.

Gündüz nafilelerinde dört, gece nafilelerinde sekiz rekâttan fazla kılmak mekruhtur. Her iki durumda da efdal olan dört rekâtta bir selam vermektir. Ancak İmameyne göre gece nafilelerin her iki rekâtta bir selam verilmesi efdaldir. Zaten fetva da buna göredir. 

Şu bir gerçek gecenin nafilesi gündüzün nafilesinden daha faziletlidir. Nasıl faziletli olmasın ki, farz namazlardan sonra en efdal gece namazıdır, yani teheccüddür. Zira Peygamberimizin taviz vermeksizin tek devamlı kıldığı teheccüd namazıdır. Teheccüd namazının en asgarisi iki rekât, ortası dört, en azamisi sekiz rekâttır. İlginçtir vitir ve teheccüd namazı cemaatsiz namazlar hükmü taşımasına rağmen Ramazan bundan istisnadır. Bu demektir ki Ramazan haricinde vitir ve nafile namazlar cemaatle kılınmaz.

Bir kimse yatsıdan önce uyurda, yatsıyı kılmadan nafile namaz kılarsa sünnet yerine geçmez. Zira farzı terk etmiştir. Hakeza bir kimse yatsı namazını kılıp yattığında gecenin bir vaktinde kalkıp ardı sıra kaza namazları kılmaya koyulursa teheccüd yapmış sayılmaz. Zira kaza başka, teheccüd başkadır. Kaldı ki teheccüd namazı en fazla sekiz rekâtla sınırlı tutulmuştur. Peygamberimiz (s.a.v); “Her kim geceleyin uyanırda ailesini uyandırır ve iki rekât namaz kılarlarsa ikiside Allah’ı çok zikreden erkek ve kadınlardan yazılırlar” buyurmuştur. Yine Rasulüllah (s.a.v); “Amellerin Allah’a en makbul olanı devamlı yapılanıdır, velev ki; az olsun” buyurmuştur. Bir kimse başladığı sahih bir nafile namazı devam ettirmesi gerekir. Zira o namaz süreklilik kazandığından adeta vird haline gelmiş olur. Dolayısıyla süreklilik kesintiye uğradığında iki rekât kazası lazım gelir. Ancak anlık bozduğunda kazası lazım gelmez. Yani, devam etmek isterde bozarsa kazası gerekir. Mesela bir kadın nafile namaza başlarda sonradan hayız kanını görürse o namaz kaza özelliği kazanır. Yine bir başka hususta şudur ki bir kimse mekruh vakitlerden birinde başlamış olduğu nafile namazı terk etmemeli, tamamlaması lazım gelir. Hani derler ya bir işe başlamak bitirmenin yarısıdır diye, aynen onun gibi mekruh vakitlerde kılınan namazı bozmak bile haram addedilir. Zira Allahü Teâlâ; “Amellerinizi bozmayın” buyurmaktadır.

Malum olduğu üzere riyaya kaçma tehlikesine binaen nafile namazların evde kılınması daha uygundur. Nitekim Yüce Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuş; “Size evlerinizde namaz kılmayı tavsiye ederim. Zira kişinin en hayırlı namazı evinde kıldığıdır. Sadece farz namazı bundan müstesnadır” (Hadis). Ama öyle olağan üstü durumlar var ki cemaatle kılınmasında hiçbir mahsur yoktur. Güneş tutulduğunda ezansız ve kametsiz cemaatle namaz kılınması bunun tipik misalidir. Tabii bu misalin tam tersi durumda söz konusudur. Mesela, İhrama giriş namazı ve tavaf namazı cemaatsiz kılınır. Malum, ihrama mikâpta (mescitte) giyildikten sonra kılınır, tavaf namazı da makamı İbrahim’i görünce kılınır. Demek ki cemaatle nafile namaz kılmak sadece Ramazana özgü bir sünnettir. Nitekim Hulefa-i Raşidin döneminde Ramazanın haricinde cemaatle kılındığı görülmemiştir. Hakeza Vitir namazı da bir cihetten nafile olduğu o kadar bariz açık bin husus ki, ezan ve kamet okumaksızın eda edilebiliyor.  
                                                  
Vesselam.

Faydalanılan kaynaklar: İbn-i Abidin,  İslam Fıkhı ansiklobedisi (Prof. Dr. Vehbe Zuheyli), İslam İlmihali (Ömer Nasuh’u Bilmen)