Sunay da, Koçan da çılgın olmasalardı...

Abone Ol
Son 24 saatte çok keyifli yıldönümleri paylaştım, Avrupalı Hukuk Fakültesi dekanları ve Avrupalı hukukçularla, Papa'nın sözlerini, Avrupa Parlamentosu'nun aldığı kararı ve Sözde Ermeni Soykırımı'nı konuştuk. Çarpıcı değerlendirmeleri oldu.

İsterseniz gelin önce TEMA ile başlayalım.

Hayrettin Karaca ve Nihat Gökyiğit öncülüğünde kurulan TEMA, bugün genç ellerde. Daha profesyonelce yöneltiliyor ve düne göre çok daha kurumsallar. Üye sayısı ve bağışlar da önceki yıllarla kıyaslanmayacak kadar artmış. Uluslararası tanınırlıkları, aldıkları ödüller, ulaştıkları kişiler hep, ikiye, üçe katlanmış. Eksik olan bir şey var ki, o da Toprak Dede'nin heyecanı, paylaşımı ve isyankarlığı...

Aynı şeyleri hatta daha fazlasını söylüyorlar ama etki yaratamıyorlar. Başkan Deniz Ataç ve arkadaşları, umarız en kısa sürede bu sorunu da çözerler. Çünkü Türkiye'nin onlara çok, hem de çok fazla ihtiyacı var. Çünkü altımızdaki toprak yok olup gidiyor!

Ve ayrıca önceki akşam gerçekleşen sunumdan, hepimizin çok ders çıkarması gereken çok çarpıcı bir tespit:

Gönüllülük konusunda, ülke olarak, sondan üçüncü sırada yer alıyoruz ve gönüllü olma oranı yüzde 10’u geçmiyor. İngiltere merkezli Charities Aid Foundation tarafından yayımlanan Dünya Bağışçılık Endeksi’ne göre, Türkiye'nin gönüllü faaliyetlere katılımda 135 ülke arasında 132’nci sırada!..

Sunay Akın Mucizesi

Mucize kelimesinin ne anlama geldiğini iyi bilenlerdenim. Her zaman da kullanmam ama Oyuncak Müzesi'ne gitseniz ve Sunay Akın'ın bitmez tükenmez enerjisine şahit olup, anekdotlarını dinleseniz, mucize kelimesinin, verilen bu mücadele için hiç de abartılı olmadığını anlarsınız.

Sunay Akın, çok kısa bir sürede dünyanın sayılı müzelerinden biri haline gelen Oyuncak Müzesi'nin kuruluş yıllarını anlatırken, "Hayalime inan tek kişi Belgindi" derken, aslında “O olmasaydı, ben işin altından zor kalkardım” mesajı veriyordu. Gerçekten de öyle. Sanki Sunay hayal ediyor, oyuncaklar buluyor, para kazanıyor eşi Belgin de hayata geçiriyor. Tam bir ekip işi.

10. yıl nedeniyle verilen yemekte, en büyük zenginliğimiz dediği dostları vardı. Benim yanımda, yine hayalperest ve çılgın bir müzeci olan Hüsamettin Koçan vardı. O da uzun uzun doğduğu köyde kurduğu müzeyi anlattı.

Baksı Müzesi Bayburt’un 45 km dışında, Çoruh Vadisi’ne bakan bir tepenin üzerinde eski adıyla Baksı, bugünkü adıyla Bayraktar köyünde her geçen gün daha da büyüyen, alışılmışın çok dışında bir müze. Aynı zamanda bir okul ve bir dostluk merkezi.

Çağdaş sanat ve geleneksel el sanatlarına aynı çatı altında yan yana, iç içe.

O da yakında hayalden gerçeğe dönüşen 15 yılı ve verdiği mücadeleyi, dostlarıyla paylaşacak.

Sunay da, Koçan da çılgın olmasalardı böylesi bir işe soyunmazlardı. Ama kişileri farklı ve kalıcı kılan da bu çılgınlıklar değil mi ki!..

Hukuki değil siyasi


Yeditepe Üniversitesi, dün, gurur duyacağımız bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Hukuk Dekanı Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, aynı zamanda Avrupa Hukuk Fakülteleri Birliği ELFA'nın da başkanı. Yıllık olağan toplantılarını İstanbul'da gerçekleştirdiler. Katılım yüksekti. Dekanların yanı sıra Avrupa mahkemelerinin başkan ve temsilcileri de vardı...

Kendilerini hazır burada bulmuşken, sözde Ermeni soykırımı ile ilgili olarak Papa'nın, Avrupa Parlamentosu'nun ve İsviçre'nin soykırım yoktur diyenleri cezalandıran tutumlarını sorduk...

İstisnasız hepsi, ağız birliği etmişçesine alınan bu kararlar hukuki değil, siyasi, olaya o çerçeveden bakmak gerekir dediler.

Peki, hukukçu olarak bu durum sizi rahatsız etmiyor mu, neden bu görüşünüzü resmen açıklamıyorsun sorusunu yönelttiğimizde de, herhangi bir başvuru olmadan Avrupa Mahkemelerinin böyle bir açıklaması doğru olmaz. Türkiye başvurursa olayın hukuki boyutları da tartışılır dediler.

Peki, Türkiye böyle bir başvuru yapar mı? Onu da bizim hukukçulara ve siyasiler sordum. Hukukçular siyasiler gibi değil, doğru olan ne ise ona karar verir ama ortada öylesine bir güven erozyonu varken devlet olarak başvurmayız ama bireysel başvurular olabilir dediler.

Kim açar bilmiyorum ama belki Doğu Perinçek ya da başkaları Papa ve Avrupa Parlamentosu hakkında Avrupa Mahkemelerine bir manevi tazminat davası açsa çok ilginç sonuçlar ortaya çıkabilir..

Özetin özeti: Hayatın her anında çok farklı karelerle karşılaşıyoruz. Bazen kızıyor, bazen de müthiş keyif alıyoruz. Ve zor olanı seçip, hayalinin ve doğruların peşinde koşanlar hep ayakta alkışlanıyor...

NOT: Abbas Güçlü'nün bu makalesi 18.04.2015 tarihli Milliyet Gazetesi'nde "Oyuncak Müzesi'nin 10, TEMA'nın 22. yılı ve Avrupalı Hukukçular?" başlığı altında yayınlanmıştır.