Şansın varmış kitap tam adamına düştün. O ki adın “Anlatılan Onların Şiiridir/Şiir ve Devrim”dir. Önce Cazim Gürbüz “Daim Sola Daim Sola” adlı kitabını açacak, “Sözün devrimci eylemidir şiir” başlıklı bölümünün “Şiir Solcudur” alt başlığını sana okuyacak, sonra senden söz edecek.
“Şiir solcudur. Çünkü emek ister, yoğun emek, ince işçilik ister, çile ister, ufuk ister, derin düşünmeler ister…
Bölüşmek, bölüşülmek, çoğalmak, çoğaltmak ister şiir.
Şiir göze alır, göze aldırır çünkü; içirir gözünüzü, örgütler kışkırtıcı biçimde öğütleyerek, duyguları ayaklandırarak…
Şiir bir meydan okumadır çünkü ve meydanlarda okunup, meydanlar onu okuduğunda kitleler tutuşur, bir olur, sönmez ve dinmez olur.
Sözün devrimci eylemidir şiir; aykırıdır, muhaliftir, diyalektik düşüncenin enerjisidir. Aykırı ve muhalif olunca kimliğini, kişiliğini bulur; methiye ve pohpoh şiirleri de vardır ya, onlar şiir işliğinin yanlış ürünleridirler, tarihsel süreç içinde ıskartaya çıkarlar ya da şiire ihanet simgesi olarak ibret alınırlar.
Şiir maddeyi konuşturur, uzayı ve sonsuzlukları okur, çoklukları da yorumlar, yoklukları da… Ve bunları kendi öz gücü ile yapar, vahiyle değil.
Sol, ütopyalar ister, ütopyalarsa şiirsiz olmaz, şiirsiz içi dolmaz; şairin imgelemi bereketli bir ütopya tarlasıdır.
Ve nam salmıştır şiirin iğnesi; korkudur zalimlere, haksızlara; arkadır güçsüzlere, etkisiz ve yetkisizlere…
Solu sevmiştir, sola kendini vermiştir şiir; sağa eğilimi yoktur. Sağ sığdır çünkü; kendini sınırlar, kalıplar ve dogmalarla düşünür. Şiir sığlıkta, kalıpta, dogmada ve sınırlar içinde gelişemez, güzelleşemez, kendini gösteremez.
Solcudur şiir evet; çünkü dayatmaz, özgürce yorum ve algı olanağı verir, duygu ve imge alanları açar ve bundan da pek mutlu olur. Sağcının ve dincinin elinde ise şiir kirlenir, kinlenir, barış sözü olmaktan çıkar.”
Evet işte böyle. Sevgili Özgün E.Bulut şimdi senin Totem Yayınları tarafından 2.baskısı yapılan kitabına girelim, görelim bakalım neler var şiir ve devrim ilişkisi bağlamında.
Diyorsun ki “Devrim insanı en yüce değişime ortak eder. Düşü insanlarla birleştirme, insanı ona ortak etme çabasıdır. Şiire değmeyen bir devrim görkemli olmaz.”
Doğru ve güzel diyorsun.
Ve sürdürüyorsun demelerini. Sürdürürken Lenin’in “Ne yapmalı?” sorusuna öncelikle verdiği “Düş kurmak gerek” yanıtından yola çıkıyorsun “Şiiri güzel kılan şey gerçekliği var ettiği kadar düşü ve imgeyi de çok kılmasıdır. Düşü olmayan bir devrimin estetikle ilgisini bile sorgulamak abestir. Çünkü devrimin düşü geleceğin bugüne taşınmasıdır, bugünü yarın yapmasıdır.”
Sonra büyük devrimcilerin şiirle ilgileri, şiire bakışları, şairlikleri ve şiirleri bağlamında ayrıntılı ve özel bilgiler veriyorsun.
İşte onlardan bölümler, başlıklar, bilgiler:
-Engels’in yayımlanan ilk yapıtı şiirdir ve şiirlerinin yanında çizimleri de yer alır.
-Marx, Engels’ten daha çok şiir yazmıştır, şiir defterleri vardır.
-Ve Mao, o da şairdir. Yazarımız Özgün E. Bulut, “Mao’nun şiirlerinde uzun yürüyüş vardır” diyor.
-“Latin Amerika devrimin ruhudur” evet öyle… Bu ruhu da pek güzel yansıtıyor, şiirlerden de çarpıcı örnekler veriyor, devrimci savaşımdan yakıcı öyküler aktarıyor.
-Sonra Afrika, Kara Afrika… Bu bölümde Senegalli şair Leopold Sedar Senghor’un “Kara Kadın” adlı çok sevdiğim şiiri… Aşağıya yazıyorum, siz de seveceksiniz:
“Çıplak kadın, kara kadın!
Giyinmişsin yaşamın kendi olan renginde, güzellik olan biçiminle!
Gölgende büyümüştüm, ellerinin yumuşaklığı örtmüştü gözlerimi.
Sonra yazın ve öğlenin sıcağında, birden buldum seni
adanmış toprak, kavrulan yüksek bir tepenin üstünde
Ve güzelliğin uçan bir kartalın çakışı gibi çarpıyor yüreğime.
Çıplak kadın, kara kadın!
Olgun yemişin sıkı eti, kararmış şarabın acıdan
koyulaşan renginde, ağzımı şiirlere iten ağız
Tam-tam oymalı çevrenin üzerine gerili gergin deri
inildiyor fatihin parmakları altında
Senin derin, içten sesin kutsal ezgisidir en yüce olanın.
Çıplak kadın kara kadın!
En ufak bir solukla dinginleşiyor yağ, yarışçının
böğrünün üstündeki yağ.
Mali Prensinin böğrü üstünde
Gök tutuşlu ceylan, çiğ damlaları derinin gece göğsünde
yıldız
O bağışlanmaz usun tatları, çilli derinde al altın yansımalarıdır.
Saçının kara gölgesinde kara sevdam aydınlanır
doğan güneşiyle gözlerinin.
Çıplak kadın kara kadın!
Yiten güzelliğini türkülüyorum, ölümsüz bir kalıba sokuyorum onu
kıskanç bir kader seni yaşamın köklerini beslemek için
döndürmeden küle.
Bu kitapta ilginç ve önemli bir başlık da “Hayatın Ateş Renkli Kelebekleri ve Türkiye Devriminin Hayaletleri” tümcesi ile veriliyor.
Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir, Cihan Alptekin, Hikmet Kıvılcımlı, Behice Boran, İbrahim Kaypakkaya, Sait Kırmızıtoprak var bu bölümde. Şiirle ilişkileri ve yazdıkları şiirler bağlamında neler var neler.
Biz çok sevdiğimiz Mahir Çayan’dan söz edelim, onun üç şiirinin elde olduğunu söylüyor yazarımız. İşte Mahir’den dizeler:
Cigaram elimi yakıyor
Maltepe’de etrafı karanlığın cüceleriyle çevrilmiş marş söyleyen iki adalı.
İki adalının marş söyleyişinde silahlar susar
Maltepe’nin göbeğini derin bir sessizlik kaplar.
Dalga dalga yayılır adalıların erkek sesi, etrafa.
O anda iki adalının gözünde her şey silinir
Karanlığın militanları küçülür…
Sanki biraz önce atılan tomson kurşunu değil
parmak cücelerinin minik okları.
O an binlerce güvenlik kuvveti ne polis ne zırhlı
tugay ne tomson ne mitralyöz.
Her şey önemsiz, küçük ve etkisidir iki adalı için.
Adalıların korosu karanlık cücelerinde panik yaratır
Yüzlerinde ezikliğin, şaşkınlığın, biraz da utancın izleri okunur.
Sanki ilahi bir kuvvet onların ellerini, kollarını bağlamıştır
ta ki adalını marşı bitene kadar.
Adalılar sol yumruklar havada
pencerenin önünde boy hedefi oldukları halde
ataş edemezler.
Garip bir andır bu an
Bu an karanlık cücelerinin insanlığa dönüş anıdır.
Cüceler konuşmazlar bile bu an
büyülenmişlerdir iki adalının havaya kalkan sol yumruklarıyla
ve kaybolup gitmişlerdir ikili koronun nameleri arasında.
Koro susar, büyü bozulur, görevlerini hatırlar cüceler
Eller tetiklere tarrr….
Ve Cevahirimi kalbime gömüp dönerim hain hücreme.
112 sayfalık bu kitap binlerce sayfaya sığacak bilgiler, ayrıntılar veriyor, özdeyişler sunuyor, gerçek ve yakıcı öyküler anlatıyor ve elbette şiirler…
Okuyunuz derim…