Şiir Şöleni’nin eleştirisi ve Baksı…

Abone Ol
Geçen hafta bugün Bayburt 25. Dede Korkut Şenlikleri kapsamında “Şair Zihni Şiir Gecesi” yapıldı. Bendeniz de katılımcı şairlerden biriydim.

2012’de bir kez daha katılmıştım, bir de bu etti iki, bir üçüncüsü olmayacak. Olmayacak çünkü ben 18 yıl bu şiir etkinliğine davet bekledim, şarkı sözü yazarları, şairlikleri tartışma götürür kimseler şair diye çağrıldılar, o toprağın çocuğu olan ben yok sayıldım. İki kez çağrılı olmak bana yeter de artar bile. Bundan böyle başkaları, özellikle de toprağını bulamamış tohumlar çağrılmalı, belli kişilere özgülenmiş olmamalıdır bu önemli etkinlik.

Bu yılki şiir etkinliğine eleştirilerim de olacak. Biz yaşadık bunları, bizden sonrakiler yaşamasınlar. 25 yılda gerekli deneyim kazanılmış olmalıydı, hiçbir aksama ve yakınma olmamalıydı. Hâlâ oluyorsa, buna bir neşter vurmak gerek.

İşte benim neşterimin ortaya çıkardığı yaralı yerler:

1-Şairlerin özgeçmişleri istenmedi, okunmadı. Yalnızca etkinliğini yöneten Sayın Akengin’in özgeçmişi okundu, sahneye çağrılmadan önce. Neden? Bizler oralara tesadüfen ya da ittirilerek gelmedik. Nasıl geldiğimiz, neler yazdığımız ve neler yaptığımız özgeçmişlerimizde yazılıdır. Benim kısaltılmış özgeçmişim bir A-4 kâğıdını doldurmakta… Kitaplarımın en son ya da ilk sayfasında da var, meraklısı bakar. 71 yıllık ömrümüzde birçok başarıya imza atmışızdır. Diğer arkadaşların da öyle olduklarına eminim. Gelen izleyiciler bunları bilmeliydiler.

2-Katılacak şairler önceden saptanmış olmasına karşın, eklemeler yapıldı, hatır gönül girdi işin içine. Türk Dünyası’ndan başka amaçlarla (bilimsel toplantılar gibi) gelen kimseler şair diye sahneye çağrıldılar. Bunlar şair idiyseler önceden şölen katılımcısı olarak ilan edilmeliydiler. Son anda dahil edilmeler hiç hoş değildi. Hele sahneye çağrılan şaşkın ve taşkın adam. Önce Nurullah Genç’e abartılı övgüler sundu, onun bir şiirinin bir eşinin asla yazılamayacağını öne sürdü, sonra da lafazanlığa başladı. Sayın Akengin birkaç kez müdahale etmek zorunda kaldı, sonunda inebildi kürsüden. Böylelerine o kürsüde yer olmamalı.

3-Şiir okuma öncesi yapılacak sunuş içerikli ya da okunacak şiire değgin konuşmalar 2 dakika ile sınırlandırılmalı idi. Bazı şairler nutuk çekip durdular, bu da hiç hoş değildi.

4-Ataol Behramoğlu, salon dışında stand açarak kitaplarını sattı, imzaladı. Bu olanaktan bizler haberdar edilmedik. Söylenseydi, biz de kitaplarımızı getirir, satar imzalardık. Ben de profesyonel olarak çalışıyorum ve yazarlıktan başka da (emekli maaşımı saymazsak) bir kazancım yok. Yani bizim başımız kel mi idi?

5-Gerek 2012’de verilen, gerekse bu şölende verilen anımlıklar (plaketler), ince bir zevkin ürünü idiler. Bundan dolayı ilgilileri kutlarım.

Baksı Müzesi

Dede Korkut Şenlikleri’nin benim açımdan en önemli bölümü, Baksı Müze Ziyareti idi. Oraya değgin izlenimlerim şöyle:

Kaleardı’ndan İspir’e, Pazaryolu’na giden yol, Çoruh’la yan yana uzuyor. Zaman zaman koyaklar içinde akıyor Çoruh. Bu koyakların en gözegelir yerine kurulmuş Baksı Müzesi. Çoruh’a üstten bakıyor; Çoruh, Baksı’ya esinler veriyor koyağın iki yanındaki doğal ortamla birlikte; ben bunu sezdim, duyumsadım.

Dinginliğin, özgürlüğün, özgünlüğün, aykırılığın ve yaratıcılığın uzamı Baksı. Konumu, konuş yeri, kuruluş amacı; sanatın, kültürün ve mimarinin ortak kararı… İçi ve dışı insana sanatsal bir tapınak izlenimi veriyor.

Baksı, Koçan’ın yaratısı… Mısır koçanı kadar verimli, cömert, doyurucu ve uyumsal taneli… Dip koçanı kadar asıl, hesap çıkarıcı, doğrulayıcı.

Çevresine aykırı ve karşıt Baksı, ne ki, bu aykırılık çevresini sevmediği anlamına gelmiyor, çevreyi kendisine çekip değiştirerek, çevreye üretim ve yaratılar sağlıyor, beceriler kazandırarak, gelecekler sunuyor, işlevini işte bu emeğe dayalı işlerle sürdürüyor.

Baksı, Bayburt’un tarihine geçmiştir, her gün yazılmakta olan tarihte de yeri olacaktır kesinlikle.


Baksı’dan ayrılırken “Türk’e Baştan Başlamak” adlı kitabıma aldığım; tüm sözcükleri B harfi ile ve ilk dizesi “Bir baksı’nın büyüsüyle” diye başlayan “B(eleme)” adlı şiirimden şu dizelere dilime geliyordu ve okuyordum içimden:

Bir baksı'nın büyüsüyle
Bambaşka balkıyordu bakışları.
Buyurgandı.
Başlarında Börteçine, börüler beliriyordu bilinçaltında
Bencileyin, bölük bölük, boy boy...
                              
Boynuzdan borular betimlemekte başlangıçları
Bağırtılar baskınlar
Bağlılıklar, bakayalar, burgaçlar, başıbozuklar,
Berkler, bökeler...
Buyruklar boyun borcu 
Baht burcunu boylamakta bayraklar.

Boğaçlar, Basatlar, Bayındırlar, Bamsı Beyrekler
Baysungurlar, Bayboralar, Baybarslar...
Bu bizim budun
Bilgece, bahadırca, böylece...
Bozkurtların başbuğları, batırları, beyleri...
                              
Beldelerimiz de boylam boylamdır
Balasagun, Buhara, Belh, Bakû, Basra, Bağdat, Batum
Bayburt, Bingöl, Bursa, Belgrat, Budin...

Bizim beğenimiz, bezeğimiz, beyitimiz, bestemiz
Bağbanımız, bağımız.
Bozlaklarla bunlu, baraklarla bungun
Buluşmalar bulak başlarındadır.

Bakmayın bazı bellerin bükülmekten bıkkınlığına
Beşikte ballar balı 
Bala'dır büyüyen bileşimimiz.

Basma'da bindallı'da buket, başmakta boncuk
Bitki behresi mi boyalarımız?

Bayram mı, barış mı, bağbozumu mu?
Boyunda beşibirlik, bileklerde bilezik
Bakırlar, bakraçlar, barhaneler
Baklavadan böreğe bark'ta bolluk bereket.