Dış politikada nereden nereye geldik? Komşularımızla “sıfır sorun” olacak dendiğinde, “sıcak sorun”umuz olan komşumuz yok gibiydi.
Yunanistan’la tarihten gelen, Kıbrıs ile derinleşen; ancak 90’lı yıllarda başlayarak gittikçe çözüme yaklaşan sorunlarımız vardı. Sıcak sorun olarak Ege üzerindeki “it dalaşları” yaşanıyordu; bu dalaşlar da oyuna dönüşmüştü…
Kıbrıs sorunu, KKTC üzerinden çözümlenmeye çalışılıyor. Giderek doğrudan iki toplumun; Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların sorunu olarak algılanır olmaya başlandı. Sorunlar dondurulmak, zaman içinde çözülmek isteniyordu.
Ermenistan’la sorunumuzun temelini Dağlık Karabağ oluşturuyordu. “Soykırım” ile ilgili sorunu daha çok Diaspora ile Diaspora’nın etkin olduğu kimi Avrupa ve Güney Amerika ülkeleriyle yaşıyorduk. Ermenistan’ın ara sıra yaptığı radikal çıkışlara da gerekli diplomatik yanıtları veriyorduk. “Büyük Ermenistan” ve ”Ararat”ın boş birer düş olduğunu kendileri de anlamış, bu düşlerin gereği olarak kendilerini tatmin eden ritüellere yönelmişlerdi.
İran, çok derin ve anlamlı ilişkilerimizin olduğu bir komşumuz. Sınırımız ta 1600’lü yıllarda belirlenmiş, bazı dinsel zıtlaşmalar dışında ilişkilerimiz “sıcak komşuluk” anlayışıyla sürüyordu. Son yıllardaki örtülü “İslam Dünyası Liderliği” yarışmasının çekişmeleri ve de “doğal gaz eder ayarlamaları” paslaşmaları dışında sorun yok gibiydi.
Irak bir sorunlar yumağı… Bu yumak içinde bizi ilgilendiren “36. Paralel”in kuzeyi, yani “Kuzey Irak”, günümüzde kabullenilen/kabullendirilen adıyla “Irak Kürdistanı”… TC kırmızı pasaportuyla gezebilen; her başı sıkıştığında TC’ye sığınan, yeri geldiğinde “TC’ye kürt kediyi bile teslim etmem!” diyebilen Barzani’nin ve uluslararası diplomaside “güvenilmez dönek” olarak bilinen Talabani’nin muhatap alındığı karmaşık bir durum. Bu karmaşıklıkta bile Türk şirketleri inşaat, enerji ve ulaştırma alanlarında büyük işler alıyordu.
AB ilişkilerimizde “hedefler”, “açılımlar”, “izlemeler” masallarıyla yıllardır avutulup duruyoruz. “Yol haritaları” kısır dolambaçlara dönüşmüş. Bu olumsuzluklara karşın son yıllarda yeni umutlar, yeni yol haritaları, yeni yarkurullarla “yeni umutlar” aşılanır oldu. Sonu belli olmayan tam bir karmaşa AB olayı.
İsrail’le en yakın –ama kapalı- ilişkiler 2000’li yıllarda kurulmaya başlandı. Özellikle de askeri alanda antlaşmalar –bir bölümü gizli- yapıldı. Uçaklarımızın modernizasyonu İsrail tarafından gerçekleştirildi; bunların uçuş güvenliğini sağlayan programları bile İsrail yazıyordu. Başbakanımıza Yahudilerin en büyük nişanı veriliyor, gazetelerde boy boy resimleri yayınlanıyordu. İsrail, Irak’taki nükleer tesisleri bombalıyor, geri dönen İsrail jetleri Türkiye üzerinden uçarak Akdeniz’e ulaşıyor, boş yakıt tanklarını da –sanki armağan olsun diye- Türkiye’ye atıyor… Suriye sınırımızdaki mayınlı alanların temizlenmesi, 30 yıl işletme hakkıyla İsrail şirketlerin verilmek isteniyor. İsrail ile ilişkilerimizi yönlendiren ana aktör de ABD oluyor.
Mısır, Abdülnasır döneminde 3. Dünya ülkeleri arasında yer alıyor, Kıbrıs nedeniyle de Türkiye’ye soğuk bakıyordu. Sonraki yıllarda ilişkilerimiz giderek düzelmiş, karşılıklı ziyaretlerle bu soğukluk yerini sıcak yaklaşımlara bırakmıştı.
Hafız Esat Suriye’si, Abdullah Öcalan krizi sonrası, pabucun pahalı olduğunu anlayarak geri adım atıyor; yüzünü Türkiye’ye dönüyordu. Oğlu Esat ise daha ileri gidiyor, Türkiye ile sıkı bağlar kuruyordu. PKK unsurlarına destek kesiliyor, ya da enterne ediliyordu. Oğul Esat’ı, Başbakan Erdoğan “Kardeşim Beşar!” diyerek kucaklıyor, Esat ailesini Türkiye’de ailece özel olarak ağırlıyorlardı. İki ülke arasında ticaret patlaması oluyor, hatta sınırların kaldırılmasından söz ediliyordu…
Son olarak BOP’tan (Büyük Ortadoğu Projesi) söz etmemiz gerekiyor. Türkiye’nin ulusal bütünlüğü için en büyük tehlike olduğu anlaşılan BOP’tan… Başbakan Erdoğan’ın “Beni BOP Eşbaşkanı olduğum için kıskanıyorlar” sözüyle tanışıyordu Türkiye, BOP ile. Bu proje ile Türkiye’nin “Ortadoğu’nun lideri” olacağı pompalanıyor; halk ta inanıyordu. Ne zaman ki bu projenin, ABD’nin Sevr tutkusunun sonucu ortaya atıldığı anlaşılıyor… olanları bundan sonraki yazımızda ele alacağız.
Bu yazıda, dış ilişkilerimizin önceki durumları irdelendi. Gelecek yazımızda da “nereye getirildik” irdelenmeye çalışılacak… Komşularımızla “sıfır sorun” dan “yoğun aymazlık”a nasıl getirildiğimiz anlatılacak. Yani dünyadaki “hüzünlü yanlızlık” ımız…
Ekim 2013