‘Şeytan, ayrıntılarda gizlidir’, pek manidar bir söz. Öyle ya da böyle, ne varsa güzel ve iyi olanın karşılığı ve ne varsa kötü olan her şey, elbet ‘kutsal Kitaplar’ın da etkisiyle ‘şeytan’la özdeşleşmiş. Kulağa sert gelen bu sözleri hem de herkesi tenzih ederek şöyle yumuşatalım: Bir şeyin iyi, güzel, nitelikli, anlamlı ve muteber olup olmadığı o şeyin ayrıntılarında ve/ya detaylarında gizlidir.
“Şeytanda insandaki özelliklerden birisi hariç hepsi vardır.
Şeytanda eksik olan tek nimet aşktır.
Şeytanın insanı çekememesi aşksızlığındandır.” Şems-i Tebrizi
‘Şeytan’ söz konusu olduğunda, şairin, ‘…Kolay değil derdin ucu derinde/Kunhan Irmağı’nda…” dediği gibi, bir benzetme nezdinde öyle kolay tanımlanacak bir husus değil. Ne ki dilimize yerleşmiş şu sözlere bir bakın:
- “Şeytan diyor ki’
- “şeytan dürtmek”
- “Şeytan görsün yüzünü”
- “Şeytanın bacağını kırmak”
- “Şeytanın kulağına kurşun”
- “Şeytanın yattığı yeri bilmek”
Keza şu atasözlerine ne demeli:
- “Şeytanla kabak ekenin, kabak başında patlar.” (Türk)
Keza şu atasözlerine ne demeli:
- “Şeytanla kabak ekenin, kabak başında patlar.” (Türk)
- “Acele işe şeytan karışır” (Türk)
- “İnsan kendinin şeytanıdır” (Hint)
- “Önce günah işleriz, sonra şeytanı suçlarız” (Afgan)
- “Cehennemi kuran şeytan değildir” (Rus)
- “Sabır şeytanı yer” (Alman)
Şeytan ile insan arasındaki ilişkiye değinen ve 24 yaşında, ruhunu şeytana sattığı söylentileri ile kıtalara nam salmış Alman simyager ve efsanevi büyücü Johann Faust’tan esinlenerek giriştiği, ‘Faust’ adlı ünlü yapıtını, hayata gözlerini yumduğu 82 yaşında tamamlayan Goethe’nin söylediği şu cümle; “Yaşadığımız cennetten bizi attıran şeytanı içimizde aramalıyız” ve Shakespeare’in, “Şeytan, hoş görünecek bir şekle giren iktidardır” sözü, -görüldüğü gibi- konunun ne kadar da derin ve vâsi olduğunu ortaya koyuyor…
Shakespeare’i anmışken, onun, batı ile doğu arasında süren ayrımın ne kadar da anlamsız, boş, yersiz ve arkaik olduğunu ve kanımca, ister doğudan ister batıdan yükselsin, her düşünür, her bilge, her birikimli, her özlü ve her evrensel sesin, ‘insanlığın sesi” olduğunu kanıtlayan şu tanımını hatırlatmak isterim: “Bir ulusun türkülerini yapanlar, kanunlarını yapanlardan daha güçlüdür.” (…)
Lakin konumuz da meramım da bu(nlar) değil. Meramım, başlıkta paylaştığım o söz üzerinden, dün kamuoyuna düşen ve Bayburt Belediye Başkanı Sayın Mete Memiş’in imzasını taşıyan bir ‘duyuru’yu, o duyuruda gizli ve mühim hususları aralayan ayrıntıları irdelemek.
‘Şeytan, ayrıntılarda gizlidir’, pek manidar bir söz. Öyle ya da böyle, ne varsa güzel ve iyi olanın karşılığı ve ne varsa kötü olan her şey, elbet ‘kutsal kitaplar’ın da etkisiyle ‘Şeytan’la özdeşleşmiş. Kulağa sert gelen bu sözleri hem de herkesi tenzih ederek şöyle yumuşatalım: Bir şeyin iyi, güzel, nitelikli, anlamlı ve muteber olup olmadığı o şeyin ayrıntılarında ve/ya detaylarında gizlidir.
***
Sözü daha fazla uzatmadan sadete gelelim. Öncelikle bu hayli vasat, sorunlu ve pek sıradan duyurunun Mete Memiş’e ait olup olmadığından emin olamadım. Ne ki kendisini arayıp durumu sormak aklımdan geçmedi değil. Buraya yazdığım hususları özetleyip, bu duyurunun kendisine ait olup olmadığını veya bilgisi dâhilinde hazırlanıp hazırlanmadığını sormak belki de daha yerinde olurdu. Ancak iki sebepten ötürü bu niyetimden vazgeçtim: Birincisi ki ana konusu Bayburt olan ve Hes’lere de değinen bir yazım üzerine, ilk elden bilgi almak amacıyla daha önceki belediye başkanımızı aramıştım. Heyhat, o zaman nahoş bir konuşmaya ve haksız ithamlara maruz kalmıştım. Bu durumun yarattığı olumsuz etki, meşgul etmemek düşüncesi ve diğer kaygılar yeni başkanı aramama engel oldu.
Oysa evet, bunlar çok da geçerli sebepler değildi. Üstelik Memiş, insana dokunan, insanla sıcak ve samimi ilişkiler kuran, yaptığımız söyleşi ve söyledikleri ile umulan bir ‘ideal yönetici’ profili çiziyordu. Dahası her görüşe ve eleştiriye her zaman açık olduğunu, ancak eleştirinin usule uygun ve yapıcı olmasının ve de etik değerler içinde kalmasının önemine vurgu yapıyordu. Bu açıklamaları, bir musibetten yola çıkıp bir -genel- yargıya varmadığımı, aksine bunun büyük bir ‘hata’ olduğunun/olacağının altını çizmek için yaptım.
İkinci sebep, eğer o duyuru, şimdiki belediye başkanımızın direktifi ve bilgisi olmadan hazırlanmış ise, durum hem vahim, hem de yine yazmaya değer önemdeydi.
Biçimsel yapılanma
“Daha Güzel Bir Bayburt’u Birlikte İnşaa Edelim” cümlesiyle dolaşıma sokulan, o tanımlamakta zorluk çeksem de ‘duyuru’ diye ifade ettiğim bildiri, içeriksel ve özellikle de biçimsel yapılanması ile hata, zaaf ve soru işaretleri barındırıyor. Dahası maalesef basit ve ‘kiç’. Öncelikle ilk dikkati, dilimizin sökülememiş olması çekiyor. Belediye başkanının imzası ile çıkan bir metinde yer alan yazım ve imla hataları, öyle kolayca es geçilecek bir husus değil. İnsan, ‘koskoca belediyenin bir metin yazarı, bir metni redakte edecek (düzeltecek) kimsesi yok mu’ demekten kendini alamıyor.
İfade olarak sorunlu olmakla birlikte ‘Hemşehrilerim’, cümle içinde büyük harf ile yazılmaz bir. ‘İnşaa’, bu kelime inşa olarak yazılır iki. ‘Şuanda’, şu anda diye ayrı yazılır üç. ‘Cumhuriyet Caddesi’, özel isim olduğundan caddenin aldığı takı, Caddesi’nin diye ayrılır dört. ‘yeni dizaynı nasıl olsun…’ diye başlayan ikinci cümlede yeni kelimesi, büyük harfle başlar beş. Tasarım anlamına gelen ‘dizayn’ kelimesi yerine ‘tanzim etmek’ veya ‘düzenlemek’ gibi Türkçe ve daha anlaşılır bir kelime seçil(e)memiş olması altı. İki cümleden oluşan bu duyuruda her iki tümcenin de ‘düşük’ olması yedi…
Duyuruya, grafik tasarım(!) açısından baktığımızda ise standart dışı olması bir yana olmamışlık ve eğreti hali maalesef gözden kaçmıyor. Ehil bir grafikerin elinden çıkmadığı formatı ve vektörel olmaması ile malum bu çalışma, bir ‘maling’, bir ‘photoshop uygulaması’ mı belli değil. Deforme edilmiş ‘su’ya (kenar süsü) baktığımızda desenler diploma, onurluk, sertifika gibi özel bir evrağı andırsa da, böylesi bir duyuruda hiçbir anlam taşımıyor. Hem renk uyumunda, hem de seçilen fontlarda (yazı karakteri) bir anlama, bir söyleme ve içeriğe dair tek bir kaygı göze çarpmıyor. Özetle hem ‘yaptım oldu’ mantığı taşıyor hem de iler tutar bir yanı olmadığı görülüyor…
İçeriksel yapılanma
Gelelim duyurunun içeriksel yapılanmasına veya başka deyişle, çağrıdaki sorunlu hususlara. Şimdi bu çağrı veya duyuru üzerine binlerce görüş geldi diyelim; ilgililer ne yapacak, nasıl bir yol izleyecek?
Veya farz edelim ki çoğunluk, caddenin asfaltla kaplanmasını önerdi. Bu öneri ne olacak, kabul mü edilecek? Lakin şunu çok iyi biliyoruz ki, çoğunluğun savunduğu her zaman doğru olmayabilir. Ki insanlık tarihi, bunun binlerce örneği ile sabit…
Yanı sıra bir Bayburtlu ve bir vatandaş olarak bendeniz, böyle bir konuda fikir yürütmenin pek de doğru olmadığını düşünenlerdenim. Çünkü, ister ‘ukalalık’ ister ‘özgüven’ sayılsın, ki kendimi görmüş geçirmiş, okumuş yazmış, birikimli, antenleri dört yana açık, ufku geniş, hayalleri büyük ve vizyon sahibi görsem de, yine de konunun uzmanı değilim. Ancak konunun uzmanları, daha açık ifadeyle mimar, mühendis, şehir planlamacı, peyzaj mimarı, zanaatkâr, sanatçı, hatta özellikle aydınlatma hususunda fikir verecek ve ‘Kelvin’ (renk sıcaklığı) konusunda akademik bilgi almış fotoğrafçı ve ilgili kişiler eşliğinde mesele enine boyuna tartılıp birkaç tasarım hazırlanabilirdi. Ve bu tasarımlar görüş, öneri ve hatta oylamaya açılabilirdi. İşte böylesi bir yöntem kanımca çok daha anlamlı olurdu.
Öte yandan, altı yeterince doldurulmasa da, hayli iyi niyetli çıkışlarla Bayburt’un nasıl bir kent olması ve geleceği konusunda kentleşme üzerinden fikirler öne sürülüyor. Diğer yandan Bayburt’un ‘kadim’ bir şehir olduğunu iddia ediyoruz. Görkemli geçmişimizden, tarihsel ve kültürel değerlerimizden dem vuruyoruz. Bir zamanlar bilim ve kültür merkezi olduğumuzu dillendiriyor, şanlı kervanların konakladığı, şaşalı ticaretin hüküm sürdüğü ve uygarlıkların gelip geçtiği bir coğrafyadan, tarihi yollardan ve medeniyetlerin buluştuğu bir kavşaktan söz ediyoruz…
O halde, bütün bunlar, sosyo-ekonomik koşullar, tarihsel ve kültürel değerler, iklim, coğrafya, insan ve her şey hesaba katılarak, bütünlüklü bir Bayburt projesi, bir ‘master planı’ hazırlanmalı öncelikle. Ve kente bir çivi dahi, bütün bunlar hesaba katılarak çakılmalı. Aksi halde, çok değil, birkaç yıl önce, kente yapılan onca şey, onca düzenleme, onca asfalt gibi bu çalışmada ilerde sökülüp, değiştirilip büyük bir israfa sebep olabilir. Bir gecede kentin dört yanına dikilen taştan, mermerden ‘bunu da biz yaptık, ben yaptım’ manasına gelen imzalıkların, bir gecede yıkıldığına tanık olduk…
Şimdi, daha çok Bayburt özelinde olsa da kamuoyuna düşen ve maalesef her haliyle hayli vasat duyurudan yola çıkan bir vatandaş; zemini, kaldırımları, ışıklandırması, nefes alanları, can toprakları, meydanı, çevre düzenlemesi ile kentin vitrini olacak böylesi komplike, özel bilgi ve uzmanlık gerektiren bir konuda neyi, nasıl beyan edecek? Hadi diyelim ki duyarlı hemşerilerimiz tüm bunlara kafa yorup bir şeyler yazdı ve bunu ilgili mecralara iletti. Peki, sonra bu yazılanları kim, nasıl değerlendirecek? İnsanlara, sizin görüş ve önerinizi şu sebeplerle, şundan ötürü, bundan dolayı kabul edemedik diye cevaplar yazılacak mı?
Aslında ayrıntılara takıldığımızda, görüldüğü gibi soruların ardı arkası kesilmiyor. Ancak sözü daha fazla uzatmanın da âlemi yok. Meramımı özetlersem, her şeye rağmen, insanlara fikirlerinin sorulması çok önemli, çok değerli. Hatta bu iyi niyetli çaba takdire de şayan. Ancak o kötü tasarım, sıraladığımız o sorunlu hususlar; hem iyi niyeti, hem doğru ve yerinde çabayı, hem de insanın bir şeyler yazma istediğini gölgeliyor…
İlgililere ve yazımızdan ötürü kendini muhatap hisseden her kişiye, sözlerimizin her daim ‘Bayburt aşkı’ ile yazıldığını, ısrarla ve samimiyetle hatırlatmak isteriz…
Şeytan ile insan arasındaki ilişkiye değinen ve 24 yaşında, ruhunu şeytana sattığı söylentileri ile kıtalara nam salmış Alman simyager ve efsanevi büyücü Johann Faust’tan esinlenerek giriştiği, ‘Faust’ adlı ünlü yapıtını, hayata gözlerini yumduğu 82 yaşında tamamlayan Goethe’nin söylediği şu cümle; “Yaşadığımız cennetten bizi attıran şeytanı içimizde aramalıyız” ve Shakespeare’in, “Şeytan, hoş görünecek bir şekle giren iktidardır” sözü, -görüldüğü gibi- konunun ne kadar da derin ve vâsi olduğunu ortaya koyuyor…
Shakespeare’i anmışken, onun, batı ile doğu arasında süren ayrımın ne kadar da anlamsız, boş, yersiz ve arkaik olduğunu ve kanımca, ister doğudan ister batıdan yükselsin, her düşünür, her bilge, her birikimli, her özlü ve her evrensel sesin, ‘insanlığın sesi” olduğunu kanıtlayan şu tanımını hatırlatmak isterim: “Bir ulusun türkülerini yapanlar, kanunlarını yapanlardan daha güçlüdür.” (…)
Lakin konumuz da meramım da bu(nlar) değil. Meramım, başlıkta paylaştığım o söz üzerinden, dün kamuoyuna düşen ve Bayburt Belediye Başkanı Sayın Mete Memiş’in imzasını taşıyan bir ‘duyuru’yu, o duyuruda gizli ve mühim hususları aralayan ayrıntıları irdelemek.
‘Şeytan, ayrıntılarda gizlidir’, pek manidar bir söz. Öyle ya da böyle, ne varsa güzel ve iyi olanın karşılığı ve ne varsa kötü olan her şey, elbet ‘kutsal kitaplar’ın da etkisiyle ‘Şeytan’la özdeşleşmiş. Kulağa sert gelen bu sözleri hem de herkesi tenzih ederek şöyle yumuşatalım: Bir şeyin iyi, güzel, nitelikli, anlamlı ve muteber olup olmadığı o şeyin ayrıntılarında ve/ya detaylarında gizlidir.
***
Sözü daha fazla uzatmadan sadete gelelim. Öncelikle bu hayli vasat, sorunlu ve pek sıradan duyurunun Mete Memiş’e ait olup olmadığından emin olamadım. Ne ki kendisini arayıp durumu sormak aklımdan geçmedi değil. Buraya yazdığım hususları özetleyip, bu duyurunun kendisine ait olup olmadığını veya bilgisi dâhilinde hazırlanıp hazırlanmadığını sormak belki de daha yerinde olurdu. Ancak iki sebepten ötürü bu niyetimden vazgeçtim: Birincisi ki ana konusu Bayburt olan ve Hes’lere de değinen bir yazım üzerine, ilk elden bilgi almak amacıyla daha önceki belediye başkanımızı aramıştım. Heyhat, o zaman nahoş bir konuşmaya ve haksız ithamlara maruz kalmıştım. Bu durumun yarattığı olumsuz etki, meşgul etmemek düşüncesi ve diğer kaygılar yeni başkanı aramama engel oldu.
Oysa evet, bunlar çok da geçerli sebepler değildi. Üstelik Memiş, insana dokunan, insanla sıcak ve samimi ilişkiler kuran, yaptığımız söyleşi ve söyledikleri ile umulan bir ‘ideal yönetici’ profili çiziyordu. Dahası her görüşe ve eleştiriye her zaman açık olduğunu, ancak eleştirinin usule uygun ve yapıcı olmasının ve de etik değerler içinde kalmasının önemine vurgu yapıyordu. Bu açıklamaları, bir musibetten yola çıkıp bir -genel- yargıya varmadığımı, aksine bunun büyük bir ‘hata’ olduğunun/olacağının altını çizmek için yaptım.
İkinci sebep, eğer o duyuru, şimdiki belediye başkanımızın direktifi ve bilgisi olmadan hazırlanmış ise, durum hem vahim, hem de yine yazmaya değer önemdeydi.
Biçimsel yapılanma
“Daha Güzel Bir Bayburt’u Birlikte İnşaa Edelim” cümlesiyle dolaşıma sokulan, o tanımlamakta zorluk çeksem de ‘duyuru’ diye ifade ettiğim bildiri, içeriksel ve özellikle de biçimsel yapılanması ile hata, zaaf ve soru işaretleri barındırıyor. Dahası maalesef basit ve ‘kiç’. Öncelikle ilk dikkati, dilimizin sökülememiş olması çekiyor. Belediye başkanının imzası ile çıkan bir metinde yer alan yazım ve imla hataları, öyle kolayca es geçilecek bir husus değil. İnsan, ‘koskoca belediyenin bir metin yazarı, bir metni redakte edecek (düzeltecek) kimsesi yok mu’ demekten kendini alamıyor.
İfade olarak sorunlu olmakla birlikte ‘Hemşehrilerim’, cümle içinde büyük harf ile yazılmaz bir. ‘İnşaa’, bu kelime inşa olarak yazılır iki. ‘Şuanda’, şu anda diye ayrı yazılır üç. ‘Cumhuriyet Caddesi’, özel isim olduğundan caddenin aldığı takı, Caddesi’nin diye ayrılır dört. ‘yeni dizaynı nasıl olsun…’ diye başlayan ikinci cümlede yeni kelimesi, büyük harfle başlar beş. Tasarım anlamına gelen ‘dizayn’ kelimesi yerine ‘tanzim etmek’ veya ‘düzenlemek’ gibi Türkçe ve daha anlaşılır bir kelime seçil(e)memiş olması altı. İki cümleden oluşan bu duyuruda her iki tümcenin de ‘düşük’ olması yedi…
Duyuruya, grafik tasarım(!) açısından baktığımızda ise standart dışı olması bir yana olmamışlık ve eğreti hali maalesef gözden kaçmıyor. Ehil bir grafikerin elinden çıkmadığı formatı ve vektörel olmaması ile malum bu çalışma, bir ‘maling’, bir ‘photoshop uygulaması’ mı belli değil. Deforme edilmiş ‘su’ya (kenar süsü) baktığımızda desenler diploma, onurluk, sertifika gibi özel bir evrağı andırsa da, böylesi bir duyuruda hiçbir anlam taşımıyor. Hem renk uyumunda, hem de seçilen fontlarda (yazı karakteri) bir anlama, bir söyleme ve içeriğe dair tek bir kaygı göze çarpmıyor. Özetle hem ‘yaptım oldu’ mantığı taşıyor hem de iler tutar bir yanı olmadığı görülüyor…
İçeriksel yapılanma
Gelelim duyurunun içeriksel yapılanmasına veya başka deyişle, çağrıdaki sorunlu hususlara. Şimdi bu çağrı veya duyuru üzerine binlerce görüş geldi diyelim; ilgililer ne yapacak, nasıl bir yol izleyecek?
Veya farz edelim ki çoğunluk, caddenin asfaltla kaplanmasını önerdi. Bu öneri ne olacak, kabul mü edilecek? Lakin şunu çok iyi biliyoruz ki, çoğunluğun savunduğu her zaman doğru olmayabilir. Ki insanlık tarihi, bunun binlerce örneği ile sabit…
Yanı sıra bir Bayburtlu ve bir vatandaş olarak bendeniz, böyle bir konuda fikir yürütmenin pek de doğru olmadığını düşünenlerdenim. Çünkü, ister ‘ukalalık’ ister ‘özgüven’ sayılsın, ki kendimi görmüş geçirmiş, okumuş yazmış, birikimli, antenleri dört yana açık, ufku geniş, hayalleri büyük ve vizyon sahibi görsem de, yine de konunun uzmanı değilim. Ancak konunun uzmanları, daha açık ifadeyle mimar, mühendis, şehir planlamacı, peyzaj mimarı, zanaatkâr, sanatçı, hatta özellikle aydınlatma hususunda fikir verecek ve ‘Kelvin’ (renk sıcaklığı) konusunda akademik bilgi almış fotoğrafçı ve ilgili kişiler eşliğinde mesele enine boyuna tartılıp birkaç tasarım hazırlanabilirdi. Ve bu tasarımlar görüş, öneri ve hatta oylamaya açılabilirdi. İşte böylesi bir yöntem kanımca çok daha anlamlı olurdu.
Öte yandan, altı yeterince doldurulmasa da, hayli iyi niyetli çıkışlarla Bayburt’un nasıl bir kent olması ve geleceği konusunda kentleşme üzerinden fikirler öne sürülüyor. Diğer yandan Bayburt’un ‘kadim’ bir şehir olduğunu iddia ediyoruz. Görkemli geçmişimizden, tarihsel ve kültürel değerlerimizden dem vuruyoruz. Bir zamanlar bilim ve kültür merkezi olduğumuzu dillendiriyor, şanlı kervanların konakladığı, şaşalı ticaretin hüküm sürdüğü ve uygarlıkların gelip geçtiği bir coğrafyadan, tarihi yollardan ve medeniyetlerin buluştuğu bir kavşaktan söz ediyoruz…
O halde, bütün bunlar, sosyo-ekonomik koşullar, tarihsel ve kültürel değerler, iklim, coğrafya, insan ve her şey hesaba katılarak, bütünlüklü bir Bayburt projesi, bir ‘master planı’ hazırlanmalı öncelikle. Ve kente bir çivi dahi, bütün bunlar hesaba katılarak çakılmalı. Aksi halde, çok değil, birkaç yıl önce, kente yapılan onca şey, onca düzenleme, onca asfalt gibi bu çalışmada ilerde sökülüp, değiştirilip büyük bir israfa sebep olabilir. Bir gecede kentin dört yanına dikilen taştan, mermerden ‘bunu da biz yaptık, ben yaptım’ manasına gelen imzalıkların, bir gecede yıkıldığına tanık olduk…
Şimdi, daha çok Bayburt özelinde olsa da kamuoyuna düşen ve maalesef her haliyle hayli vasat duyurudan yola çıkan bir vatandaş; zemini, kaldırımları, ışıklandırması, nefes alanları, can toprakları, meydanı, çevre düzenlemesi ile kentin vitrini olacak böylesi komplike, özel bilgi ve uzmanlık gerektiren bir konuda neyi, nasıl beyan edecek? Hadi diyelim ki duyarlı hemşerilerimiz tüm bunlara kafa yorup bir şeyler yazdı ve bunu ilgili mecralara iletti. Peki, sonra bu yazılanları kim, nasıl değerlendirecek? İnsanlara, sizin görüş ve önerinizi şu sebeplerle, şundan ötürü, bundan dolayı kabul edemedik diye cevaplar yazılacak mı?
Aslında ayrıntılara takıldığımızda, görüldüğü gibi soruların ardı arkası kesilmiyor. Ancak sözü daha fazla uzatmanın da âlemi yok. Meramımı özetlersem, her şeye rağmen, insanlara fikirlerinin sorulması çok önemli, çok değerli. Hatta bu iyi niyetli çaba takdire de şayan. Ancak o kötü tasarım, sıraladığımız o sorunlu hususlar; hem iyi niyeti, hem doğru ve yerinde çabayı, hem de insanın bir şeyler yazma istediğini gölgeliyor…
İlgililere ve yazımızdan ötürü kendini muhatap hisseden her kişiye, sözlerimizin her daim ‘Bayburt aşkı’ ile yazıldığını, ısrarla ve samimiyetle hatırlatmak isteriz…