“Diz Boyu Papatyalar” adlı öykü kitabında (Yapı Kredi Yayınları) “Şen Ol Bayburt” adlı bir öyküsü de var…
Darülfünun Müderrisi bir babanın doktor oğlu, hafifmeşrep bir kadın olarak temayüz eden İspanyol Feride’ye tutuluyor, evleniyor onunla, evlenmekle de kalmıyor, İstanbul’u terk edeceğini Anadolu’’da hükümet tabipliği yaparak halkın dertlerine derman olacağını söylüyor ve bunu yapıyor…
Ailesi içine, konumuna ve asilzadeliğine sindiremiyor bu durumu…
Feride Hanım’la, Doktor Behçet Beğ, önce Polatlı’ya gidiyorlar, sonra Lice’ye ve sonra da Bayburt’a…
Bayburt son durak oluyor… Neden son durak? Çünkü ailesi ve yakın çevresinin ihbarları sonucunda mesleğinden ediliyor…
Yani Bayburt, bir kopuşun, yenilginin, küsüşün, belki de pes edişin adı ve anısı olmuş…
Öykü’de Bayburt sözcüğü bir kez geçiyor, bu durum okurda ikilemler, dudak bükmeler yaratabiliyor “Bayburt bunun neresinde? Başlık niye ‘Şen ol Bayburt’ o zaman?” soruları sorulabiliyor.
Evet, o türküyü bilmeyenler için bu sorular haklıdır, fakat bilenlerin algılaması tam ve kuşatıcı anlamda olacaktır.
“Şen ol Bayburt” demiş de yazar “Şen ol sende nem kaldı” dememiş. Neden? Çünkü öykünün kahramanları olup biteni Bayburt’tan bilmiyorlar, Bayburt masum, sevmişler aslında Bayburt’u, ayrılmak zor gelmiş, “şen ol” demeleri bundan…
Ve Bayburt’ta kalan çok şey var onlar bakımından, umutları, mutlulukları, Behçet Beğ’in derde derman olma idealleri ve ekmek paraları…