Belediyenin ‘en çok’ cenaze haberi veren hoparlörü, önce “hık, mık” deyip şehrin tozunu alacak ve ardından yutkunarak yeni bir ‘veda’ haberini duyuracak…
Öksüren ve tıksıran hoparlörden günün en acı haberini aldığın vakit, ‘utanmazlığa uzanan’ ilk katın merdivenlerinde nefeslenmiş, ‘seni’ izliyor olacağım:
Gencecik bir kızın hazin vedasını dinlerken, -belki de duyduğunun ne anlama geldiğini fark etmeyip- her zaman ki gibi ‘esniyor’ olacaksın!
Ki, ben; daha ‘Gizem’ kadar bile değilken fark etmiş, yakalamıştım seni!
Birinci katta…
***
Belki de şehrin sonuna yaklaşmaktayız ve görünmez şehir, yaşanmaz hale gelen şehirlerin kalbinden doğan bir rüya! Kim bilir?
***
Bu şehirde bir üst kata çıkmak, Everest’e tırmanmaktan daha zordur!
Sen ‘umutla’ ilk basamağa adım attığında; merdiven altına doluşmuş leşler ordusu göreve başlamıştır bile…
Ve üç kuruşluk akıl; umut bırakmaz sokaklarda…
Umutsuzluğa kapılırsın yarınlarda!
***
İnsan; bir şehri mümkünse, elbette büyük bir nehrin kenarına dizilmiş kahve masalarından birine ilişerek yaşamalı…
Nehir ne kadar günah yıkarsa yıkasın; kıyısına vuran göz önündeki gerçeklerle hem de!
***
‘Ben’, tamda birinci kata çıkarken, ‘değmez diye vazgeçtiğim kavgaya’, sekizinci kattan gördükleriyle hayatına son veren o güzel kızın vedasında yeniden döndüm, acımasız merdivenlerin başına!
İkinci kata vardığımda tabi ki seni anlatacağım; geleceğimizi çalan hayasız adam!
Üçüncü katta biliyorum ‘sen’ varsın, pislik işlerle uğraşan!
Dördüncü kat senin sanıyorsun… Olabilir, dumandan görünmüyorsun!
Beşinci katta ki, selam verecek dostun kalmadı ama utanmıyorsun!
Hey sen! Egosuna hayran olduğum, biliyorum altıncı kattasın!
Ey ‘şehri’ ve ‘yarınları katleden’ günahkârlar ordusu;
Şimdi oradasınız… Yedinci katta… Yüreğiniz, nefesiniz sıkıştı, biliyorum!
Yedi kat yukarda, yedinci katta hesaplaşacağız sizinle!
***
Ve sen ‘gizemli’ kız…
Sekizinci kat temiz, artık biliyorum…
Öyle olmasa, oraya kadar çıkamazdın!
Ekim 2013