Bayburt Kalesi, Saruhan ve Bayrampaşa (Hığnı) Kaleleri, Aydıntepe Yeraltı şehri, Kop Köyü'ndeki taş oyukları ve Kale kalıntısı; Bayburt tarihinin milat öncelerine uzandığına nasıl şahadet ediyorsa; minaresi orijnal Selçuklu eseri olan Ulucami, Kalede ki Saltuklu kitabeleri, eski çarşıdaki Taşhan yani Bedesten, Sünür ve Gökçedere’deki Akkoyunlu eserleri, Akşarda ki Korgan Köprü, Çatalçeşme’deki Osmanlı Sadrazamı hemşehrimizin yaptırdığı Cami eski Türk devletlerinin nişaneleridir.
Artık hayallerde kalan, Zahire Meydanı'nın kalabalığı ve bereketi, eski çarşıda demirci, bakırcı, nalbant esnafının sabahtan akşama kadar çalışırken çıkardıkları ritmik çekiç sesleri, yine bu çarşıdaki lokantaların odun ateşiyle koyun etinden yaptıkları nefis dönerin kokusunu unutsak da; daha çok Demirözü ve Pulur civarından gelenlere hitap eden Boyacıların Yıldız Oteli'ni, öte geçedeki Alplerin Cumhuriyet Oteli ve garajını, Akkoyunluların Bent Hamamı'nı, Kondolotların Galer Hamamı'nın yıkılmaya terkedilmiş taş bedenleri göz önünde olduğu için, unutmamız mümkün değil.
Aynı şekilde Zahit, Veysel (Cami ve Sekmenli konağı), Kadızade (Uçkanların ev), Şingâh (Onatçaların ve İspirlilerin ev), Tuzcuzade (Kızıltanların bina) mahallelerine her yolum düştüğünde, Türk ve Ermeni ustaların, taşı nakış nakış işleyerek yaptığı, yıkılmayıp ayakta kalabilen tek tük taş binaları dışarıdan dakikalarca hayran hayran izlerim.
Bu taş binaların bir an önce Gümüşhane'deki konaklar gibi, restore edilerek yıkımdan kurtarılması lâzım.
İl Özel İdaresi, Bayburt Belediyesi veya sivil toplum kuruluşları bu işe bir el atarlar inşallah...
Aralık / 2010