Batı basınında yer alan ifadelere bakınca, sanki Türkiye'de yapılan seçimi kendi adamlarının veya destekledikleri partilerin kazandığını sanırsınız. Bunun sebebi açıktır: Türkiye'nin Batı kontrolünden çıkması tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Müslüman, demokrat ve bağımsız bir ülke; Batı'nın korkulu rüyası budur, çünkü bu model bütün Ortadoğu'yu, bütün Asya'yı ayağa kaldıracak, iki yüzyıllık Batı sömürgeciliğinin veya tahakkümünün sonu olacaktır. O zaman Batı'nın Sisileri, Esadları, irili ufaklı diktatörleri olmayacaktır. Böyle bir durumda, demokrasi yoluyla halkları nüfuz altına almak, bağımlılık ilişkilerini devam ettirmek zor olacaktır.
Peki, Türkiye'de demokratik sistem işlediğine göre Batı basınının sevinci nedendir? Batı sistemi Türkiye'yi bütünüyle kaybetmekten korktuğu ve bazı muhalefet partileri üzerinden eski konumunu geri kazanma hesabı yaptığı için, kendisiyle aynı çizgide yayın yapan yerel medyayla birlikte sevinç çığlıkları atmaktadır. Buna rağmen içlerinin hiç de rahat olduğunu söyleyemeyiz. Bunda, mevcut siyasi tabloda AK Parti'nin onuncu defa seçimi kazanmış, birinci parti çıkmasının yanı sıra, muhalefet içinde de Batı karşısında teslimiyetçiliği reddeden ciddi bir tavrın ortaya çıkacağını tahmin etmelerinin de rolü vardır.
Şiddetin vesayeti
Batı sistemiyle Türkiye arasındaki ilişkilerin yeni bir aşamaya girdiği, bunun geriye döndürülemez bir durum olduğu üzerinde ayrıca durulması gereken bir meseledir.
Diğer mesele, seçim sonuçlarının doğru değerlendirilmesidir. AK Parti karşısında girdiği dört genel seçimi kaybeden Ana Muhalefet Partisi’nin, sonuncusunda oy oranı düşmesine rağmen sevinmesi, Güneydoğu'da kimsenin konuşmadığı, Orhan Miroğlu'nun 'bu coğrafyada silahlı zorbaların halkın iradesini yok edip açık oy gizli tasnif yaptırdığı bir baskı düzeni kurduğu' yönündeki adeta feryadını kimselere duyuramadığı bir ortamda, Türkiye'nin geleneksel faşizan güçlerini temsil eden, “laikratik-Batıcı merkez medyasıyla, büyük sermayesiyle etnik siyasetin” temsilcilerinin sevinç çığlıkları neyin nesidir? Bu problemlerin varlığı düşünülünce, bu ülkede demokrasi mücadelesi vermenin yolunun her şeyden önce halkın üzerindeki bu gerici, baskıcı yapıları tasfiye etmekten geçtiği daha iyi anlaşılacaktır.
Türkiye'de siyasetin en önemli sorunu nedir diye sorulunca öncelikle siyasetin bürokratik akıldan kurtulması gerektiğinin üzerinde dururum. Bu seçim sürecinde ortaya çıkmıştır ki, Güneydoğu Bölgesi’nde siyaseti tahrip eden bir örgütlenme biçimi olarak terör yapılanması, halkın üzerinde 'şiddetin vesayetini' kurmuştur.
Demokrasiye sahip çıkmak
Siyasi aklın, terörü sonlandırma, bir toplumsal barış projesi olarak başlattığı ve ilk iki yılında terörü geriletme konusunda ciddi bir mesafe kaydettikten sonra, bürokratik kadroların geri çekilmesi, fonksiyonlarını kaybetmesi, Suriye ve bölgesel konjonktürün sonucu, paralel ihanet vb. sebeplerden dolayı çözüm sürecinin engellendiği veya etkisiz hale geldiği bir tablo söz konusudur. Bürokratik aklın sorunlu yapısı, siyasi aklın ortaya koyduğu böylesine hayati bir meseleyi çıkmaza sürüklemiş bulunmaktadır.
Seçim sonuçlarının analiz edilmesi önemlidir, fakat öncelikle tablonun bütün verileriyle ortaya konulması ihtiyacı vardır. Bugün Güneydoğu'da yaşanan sorun “Kürt sorunu” olmanın ötesinde, başka bir projenin etki alanına girmiştir. Batı sistemi “yeni Ortadoğu siyasetiyle” birincisi, Türkiye'nin çözüm süreciyle başlattığı, demokratikleşme ve toplumsal barış projesini başarısızlığa uğratmayı; ikincisi Türkiye Kuzey Irak ilişkilerini dolayısıyla Irak'ın bütünüyle olan ilişkilerini hedefe koymuştur. Batı’nın içeride, medya-sermaye-mezhep-etnik siyaset peşinde koşanlarla kurduğu ittifakların bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir.