Seçim sonuçları -1- Milliyetçilik ve MHP
Son seçimlerde MHP'nin bir önceki seçime göre oylarının arttığını, İl Genel Meclisi Seçim sonuçlarında, oylarının yüzde 18'e yaklaştığına bakarak partinin başarılı olduğunu söylemek doğru mudur? MHP'nin 30 Mart'ta 1999 seçimlerinde aldığı oy oranına yaklaşması her şeyden önce kendi rekorunu yakalaması açısından önemlidir fakat burada bir muhalefet partisinin kendisiyle değil diğer partilerle, daha önemlisi iktidarla yarıştığı gerçeğinin gözden kaçırılmaması gerekir.
Milliyetçilik iddiasıyla siyaset yapan bir partinin önünde duran meselelere bakıldığında, bunları kısaca şöyle sıralamak mümkündür:
1- Kendi tarih ve kültürüyle, milliyetçi dünya görüşüyle parti siyaseti arasında bir tutarlılık gözetmek;
2- Milletin ve ülkenin çıkarlarını her şeyin üstünde görmek ve milleti temsil eden kurumların üstünlüğü fikrine hassasiyet göstermek;
3- Yurttaşların bireysel hak ve özgürlüklerinden, sosyal ve ekonomik haklarına kadar kolektif varlığını savunmak, “yurttaşlık kavramıyla millet olma hali” arasındaki ilişkiyi, siyasetin temel parametresi yapmak;
4- Küresel süreçte ülkeyi uluslararası sistemde daha iyi “rekabet edebilir üst bir konuma taşıma stratejisine” sahip olmak;
5- Kendi kültür coğrafyasında, Ortadoğu ve Türk Dünyası'nda entegre edici “bölgesel güç merkezi” olmaya dönük bir dış politikayı benimsemektir.
Bunlara başka hususları da ilave edebileceğimiz “milliyetçi perspektifin” merkezinde “demokrasi ve milli iradenin” olması milliyetçilik açısından tartışılmaması gereken bir konudur. Çünkü milliyetçilik ideolojisi, siyasi yönü ”millet-devlet bağlamına”, toplumsal yönü ise “tarih-kültür temeline” dayanmaktadır. Bu açıdan millet ve devlet ilişkisi, devlet içindeki kurumsal örgütlenmenin milli iradeye göre biçimlenmesini zorunlu kılmaktadır. Milliyetçiliğin temel siyasi şartı devletin millet hakimiyetine bağlı olmasıdır.
Milliyetçilik ideolojisi, milletin siyaset yapma hakkını, milli devleti, onun meşru kurumlarını meclisi, meclisin seçtiği hükümeti, kurumsal olarak savunan bir ideolojidir; bunlara karşı ister askeri ister sivil bürokrasiden, hangi gerekçelerle olursa olsun, gelen veya gelecek olan her türlü saldırıya, müdahaleye karşı tavır almayı gerektirmektedir. 17 Aralık'ta bu müdahaleyi yapanların öne sürdükleri yolsuzluk iddialarını ele alıp, “müdahaleyi görmemek”, buna karşı tavır almamak, politik bir yanlış olduğu kadar, bir seçimi bütünüyle devleti ele geçirmeye çalışan 'karanlık bir yapının söylemi' üzerinden yönetmek, ortaya çıkan sonucun en önemli sebeplerinden biridir.
Mahalli seçimlerde üç büyükşehirin siyasi önemi, ağırlığı olduğu kadar sembolik bir öneminden de bahsetmek gerekir. MHP'nin Adana ve Mersin başarısına rağmen İstanbul, Ankara ve İzmir gibi “üç büyükşehirde” aldığı sonuçlar kesin bir başarısızlıktır. Bir önceki seçimde Ankara Büyükşehir adayı olan, Mansur Yavaş'ın aday yapılmaması, yine Ankara'da belli bir oy potansiyelinin olduğu bilinen eski Keçiören Belediye Başkanı olan Turgut Altınok'un aday gösterilmemesi, İstanbul ve İzmir'de partinin iddialı olduğunu gösterecek etkili isimlerin aday gösterilmemiş olması neticenin bu düzeyde kalmasında, hatta İstanbul'da HDP gibi etnik ayrılıkçı küçük bir partinin gerisinde kalmasında, bütün bu yanlışların payı büyüktür.
Türk seçmeninin, yaklaşık yüzde 70'inin milliyetçi-muhafazakar bir eksende toplandığı dikkate alınırsa, millet-demokrasi-milli irade kavramlarına vurgu yaptığı kadar, ülkeye karşı yürütülen “casusluk faaliyetine” MHP sessiz kalırken buna açıkça savaş açan Başbakan Erdoğan'ın, bu eksendeki ağırlığı seçim sonuçlarına dönüştürerek neden başarılı çıktığını daha iyi anlayabiliriz.