Sadaka Vermede Unutulan İki Zarif Usul

Yardımlaşma duygusunun en üst noktaya ulaştığı Ramazan ayı zengin ve fakirler arasında ülfetin yaşandığı önemli zamanlardır. Zenginler üzerlerinde bulunan fakir hakkını eda etmek için bu ayı bir fırsat bilirler. Üzerlerinde bir borç olan bu fakir hakkını zekât ve sadaka adı altında ayni veya nakdi olarak öderler. Dinimizin emrettiği kurallar çerçevesinde bu ödemelerini çeşitli usullerle yapmaya çalışırlar.

Abone Ol

Yardımlaşma duygusunun en üst noktaya ulaştığı Ramazan ayı zengin ve fakirler arasında ülfetin yaşandığı önemli zamanlardır. Zenginler üzerlerinde bulunan fakir hakkını eda etmek için bu ayı bir fırsat bilirler. Üzerlerinde bir borç olan bu fakir hakkını zekât ve sadaka adı altında ayni veya nakdi olarak öderler. Dinimizin emrettiği kurallar çerçevesinde bu ödemelerini çeşitli usullerle yapmaya çalışırlar.



Bu hususa ecdadımız Osmanlı büyük önem vermiş ve veren el ile alan el arasında çok zarif ve onurluca gerçekleştirilen sadaka verme ve yardım etme usulleri geliştirmişlerdir.  



Toplumu ayakta tutan ahlaki ve manevi değerlere büyük önem veren Osmanlı İmparatorluğu bu değerler sayesinde cihan imparatorluğu haline gelmiştir. Kurduğu büyük medeniyeti bu değerler üzerinde yüz yıllarca yaşatabilmiştir. Hâkim olduğu her yerde adaleti, ahlaki değerleri ön planda tutmuş zulüm ve gözyaşını dindirecek önemli projeler geliştirmiş ve uygulamıştır.



Toplumun birbirine bağlanması ve medeniyetin ayakta kalması için büyük hayır müesseseleri, vakıflar, imaretler kurmuşlardır. Bunlarla birlikte toplumun fertlerinin ahlaki ve manevi değerlerle bezeyecek şekilde yetiştirtmek için medreseler, tekkeler, zaviyeler, esnaf loncaları, ahi teşkilatları kurmuşlardır.



Devletin hak ve adaleti üstün tutan anlayışla yönetilmesi ve kurduğu bu müesseselerle ahlaki ve manevi değerlere sahip olarak yetişmiş fertlerden oluşan toplum sayesinde Osmanlı Medeniyeti yıllarca ayakta kalmayı başarabilmiştir.



Burada ecdadımız tarafından zenginin ile fakir arasında onurlu ve zarif bir şekilde icra edilen ve bu gün unutulmuş olan iki sadaka verme usulünü hatırlatmak istiyorum.



1- Sadaka Taşları  



Ahlaki değerlerle yetişmiş fertlerden oluşan Osmanlı toplumda yardımlaşma kültürüne getirdiği onurlu usullerden birisi, vereni de alanı da belli olmayacak şekilde sadece Allah rızasına dayalı olarak geliştirilmiş olan ve Sadaka taşları vasıtasıyla yapılan yardımlaşma şeklidir.



Sadaka taşları şehirlerde semt ve mahallelerin belli noktalarında, çeşme yanında, hastanelerin yakınlarında, zaviye ve türbe gibi mekânların yakınında veya bir köprü üzerinde belli bir yere gömülmüş veya sabitlenmiş, genellikle silindir şeklinde, içi oyuk taşlardır. Bu taşın üzerine sadaka verecek şahıs vereceği miktarı bırakırdı. İhtiyaç sahibi kimseler de bu mekânda o anki ihtiyacını karşılayacak kadar parayı alır, ihtiyacını giderirdi.



Bu taşlara yardım koyma ve alma işi daha ziyade yatsı namazı sonrasında kimsenin biri birini görmeyeceği zamanlarda olurdu. Buralara sadaka olarak paradan başka yiyecek ve giyecek de konabilirdi. Konan yardımı ihtiyacı olan kimse ihtiyacına göre alır kullanırdı.



Böylece veren sırf Allah rızasını gözeterek verdiği için alan ihtiyaç sahibini görmez, alan da sırf o anki ihtiyacını gidermek için başkasından isteyememe edebinden dolayı vereni bilmeden sırf Allah rızasına dayalı olarak ihtiyacı kadarını alarak bu yardımlaşma gerçekleşmiş olurdu.



2- Zimem Defteri (Veresiye borcu) Sildirme

                     

Osmanlıda uygulanan ve Osmanlıdan sonra unutulan diğer bir onurlu yardım şekli de zimem defteri yani veresiye defterlerinden borç sildirme şeklinde yapılan yardım işlemidir.



Zimem defteri bakkal, manav gibi mahalle esnafının tuttuğu, veresiye yapılan alış-verişlerin kayıt edildiği borç defterleridir. Özellikle yardımlaşma duygusunun en zirvede olduğu Ramazan ayında fakirin onurunu incitmeden sadaka vermeyi düstur edinen mütevazı zenginler bu usulü kullanarak bu vazifeyi icra ederlerdi.



Sadaka verecek bir şahıs mahalle bakkalı, kasabı veya manavına gelir ve zenginliği ölçüsünde veresiye defterini açtırır, ödeyebileceği kadar şahsın borcunu hesaplatır ve  bu şahısların borcunu öderdi. Ya da defterin herhangi bir sayfasını açar bu sayfada yazılı olan borçları toplatır ve öderdi.



Bazen tek bir şahıs defterin tamamını hesaplatarak borçların tamamını öderdi. Böylece defter kapatılır, fakirler borçlarından kurtarılırdı.

 

Burada da ne borçlu borcunu kimin ödediğini bilir, ne de ödeyen kimin borcunu ödediğini bilirdi. Böylece zenginde gurur, fakirde minnet kalmazdı.



Günümüz de uygulanmayan ve maalesef uygulama imkânı da olmayan bu iki hoş ve onurlu yardımlaşma usulü hayır ve sadaka kültürümüzün temel kaynaklarında belirtilen sadakanın gizliliği esasına uymak için geliştirilmiş çok zarif usullerdir.



Bu şekildeki yardımlaşma usullerinin uygulanması ancak toplumun tüm fertlerinin edep, ahlak ve hakkaniyet ölçülerine uymasıyla mümkün olmuştur. Sadaka taşına konan yardımı ihtiyaç sahibi dışında kimsenin el sürmeye tenezzül etmediği ve Zimem defterinden borcu silen esnafın bu alacağını ikinci kez tahsil etmeyi düşünmeyecek kadar ahlaklı ve dürüst olmasıyla mümkün olmuştur.



Bu usuller ancak fakirinin de zengininin de onurlu olduğu bir toplumda uygulanabilir.



Bencillik ve dünyevileşmenin en zirve noktasında yaşayan günümüz insanının bu usulde bir yardımlaşma şeklini anlaması mümkün değildir. Sınırları belli olmayan ihtiyaçlar ve alabildiğine tüketim çılgınlığı yaşayan toplumlarda böyle bir metodu uygulamanın imkân ve ihtimali maalesef yok edilmiş durumdadır.     



İhtiyaçlarının sınırlarını bilmeyen, kanaatin yerine tüketimin körüklendiği bu “modern” zamanda bu yardımlaşma kültürü, maalesef sadece bir nostalji olarak anılmaktan öteye gitmemektedir.



Bu yardımlaşma kültürünün vasıtası olan sadaka taşları da müzelerde veya bulundukları yerlerde kültür mirası olarak sergilenmekten başka bir anlam ifade etmemektedir.



Veresiye defterleri ise değişen ekonomik şartlar ve alış-verişteki dijital uygulamalar sayesinde tedavülden kalkmıştır. Artık zimem defteri yani veresiye defterinin yerini kredi kartı denen aile felaketlerinin sembolü haline gelen dijital kartlar almıştır. Toplumsal bir maraz haline gelmiş olan tüketim çılgınlığı sebebiyle bu kartlar zengin ile fakiri birbirine karıştırmıştır. Zenginimiz mütevazılığini, fakirimiz ise haddini bilmez hale gelmiştir.



Yine de zimem defterlerini silmek usulünü kullanmak isteyen zamanımızın mütevazı zenginleri özellikle yakın çevrelerinde bu kredi kartı batağına girmiş aileleri bu bataktan kurtarmak için böyle bir girişimde bulunabilirler.

- - - -