Bayburt Postası - 13 yaşına kadar babasının yanında terzi, sonrasında merak saldığı şoförlük mesleği ve 45 yıl sürecek olan direksiyon başı mesaisi. Bayburt onu Erzurum seferlerinin en yavaşı ama en güvenilir ismi olarak anıyor.
Metin Taner 84 yaşında şimdilerde. Evinde emeklilik günlerini geçiriyor. Ara sıra bir kahvenin kapısını açıyor, muhabbete fasıl aralıyor, sonra cami, sonra yeniden evinin yolunu tutuyor. Kendisiyle birkaç kez Erzurum seferinde usulca Kop Dağı’nı aşmış biri olarak Metin Taner’i evinde ziyaret ediyorum, yanımda böylesi hoşsohbet insanları unutamayan Mustafa Akyüz var. Oğlu Fatih Taner sohbet halkasının bir diğer ismi.
Röportaj: Murat Okutmuş
Metin amcanın hayatından alınacak çok dersler var. Bunun yanı sıra hafızası bir vesile yok edilen kentin belli bir dönemine ışık da tutuyor anlattıkları. Evet, başlıyor anlatmaya; yavaşça..
1968 yılına kadar bazen ağabeyisi İlhami Taner ile Erzurum seferine gidiyor, daha çok babasına terzilik mesleğinde omuz veriyor. 1969 yılı ise onun için milat.
“1968 yılında peşinatı denk getirdim. Ford acentesi rahmetli Hüseyin Abdullahoğlu ile anlaştık. Arabayı 1 aya teslim edecekti. Olmayacak bir iş oldu. Adam çok ciddi bir ticari sarsıntı geçirdi. Peşinatını da vermişim. Hani o haldeki adama her gün gidip sormak olmuyor ama ara sıra iş yerine uğruyorum. Çalışanı Sebahattin var. Ancak o ordayken gidiyorum, sohbet ediyorum, bilgi alıyorum. Bu süre uzayıp gitti. Yeni Cami’nin arkasında iş yeri. Bir gün biz iş yerinin üst katında otururken, yatsı namazından çıkıp gelen Abdullahoğlu, Sebahattin’e seslendi. ‘Sebahattin oğlum Metin Taner’in mektubunu hazırla, yarın onu İstanbul’a göndereceğim.’ Aradan 11 ay geçmişti, dünyalar benim oldu.”
İstanbul’a arabasını almaya gidiyor, gidiyor ama binbir korku ile. O yıllar arabaların çokça çalındığı yıllar. Arabasını çok güvenilir bir evin bahçesine çekiyor, yine de gönlü razı olmuyor, o geceyi arabanın içinde uyuyarak geçiriyor..
“Rahmetli Yılmaz Kızıltan ağabeyimle gittim. İstanbul’da yattım. Fevzi Ünleter vardı Kalaycılar’ın. Ford minibüslerin servisine gittik, arabayı teslim almaya. Ford minibüs sarı renkli, aldık. Sene 1969, hiç unutmam Amstrong Ay’a ayak basmış, ben de minibüsüme kavuşmuştum. Fevzi yılların şoförü. ‘Bayburt’a ben seni götüreceğim’ dedi. Fevzi İzmit’te ikamet ediyor. Onlar da o gece kalıp ertesi gün yola çıkacağız. Arabayı onun evinin bahçesine çektik. Plakası yok, gelip Gümüşhane’de çıkaracağız. Eşi İlhame yengem yatağımı serecekken, yatağımı minibüsün içine sermesini istedim. O yıllarda öyle araba çalınıyor ki anlatamam. Zor bela ikna ettim ve yatağı minibüsün içine serdirdim. Minibüs bahçede, ben içinde sabahı ettik. Öyle zor elde etmişim ki minibüsü, bir Bayburt’a ineyim diye dualar ediyorum. Fevzi, İlhame yenge ve çocuklarını da alarak güle oynaya Bayburt’a geldik.”
Bayburt’un altın yılları. Göç yok, insan çok. Arabayı alması zor oluyor ama ödemesi öyle değil..
“Göç yok, pazartesi günü adım atılmıyor, dolayısıyla yolcu da çok o yıllarda. Yeter ki araba olsun. Minibüsü 25 senet karşılığında almıştım. Tek kuruşunu ve gününü aksatmadım. Kazandım ödedim, babamdan, abimden bir kuruş almadan borcumu bitirdim. Son senedini bankaya yatırdım ve gittim Abdullahoğlu’nun elini öptüm. Dedi ki ‘Oğlum Metin, benden araba alanların hepsi senin gibi olsaydı, ben bu hale düşmezdim.’ Çok dürüst, çok iyiliksever bir insandı kendisi. Allah rahmet eylesin.”
Bayburt’a ilk geldiğinde Bayburt Tur var şimdiki Zafer Lokantası’nın yerinde. İşletmecisi Nazir Ardanuç. Gümüşhane, Erzurum, Trabzon ve Erzincan’a seferler düzenleyen bir firma. Ama en çok Erzurum. O yıllar ticari ilişkiler de Erzurum’la çok güçlü. Erzurum’u yol hikâyeleri anlamında daha güçlü kılan ise kış aylarında geçit vermez Kop Dağı.. Dolayısıyla Erzurum’u soruyorum.
***
Metin Taner söze başlayacakken Mustafa Akyüz araya giriyor. Metin Taner’in şoförlük öğretilerini anlatıyor, Taner’le yaşadığı bir zorlu yolculuktan bahsediyor.
Zorlu Erzurum yolculuğu ve Yeni Seher Lokantası
“Bayburt’ta araba lazım oldu mu birine, ‘İhsan Helvacı’yı, İlhami Taner’i, Metin Taner’i bulun’ derlerdi. Metin abinin şoförlük öğretileri vardı. ‘Yavaş gidersen araç az yakıt yakar, kaza oranı yüzde 10 olur, hem araba parça da kırmaz!’ derdi her zaman. Metin abi çok yavaş giden bir şoför, bunu tüm Bayburt bilir zaten. Yıl 1982 ben Metin abiyle Erzurum’a gidiyorum. Motorun üstüne oturdum. Kop’a vurduk, abidenin oraya yakın kıyamet koptu! Göz gözü görmüyor! Metin abiye, ‘Ben atlayayım, önde yürüyeyim, sen gel peşime’ dedim. Metin abi, ‘Mustafa sana kıyamam’ dedi. O zaman ne arar otomatik. Daldım kapının elceğine, açtım, düştüm otobüsün önüne. Önü sıra yürüyorum, Metin abi geliyor ardım sıra. Ağyarlar’ın oraya kadar indik. Tipi durdu otobüse bindim. Erzurum’a gittik. Metin abi beni Yeni Seher Lokantası’na götürdü. İçinde havuz var, böyle suyu da park havuzları gibi fıskiyeden fışkırıyor. Lokantanın içinde keklikler dolanıyor. Kanatları mı alınmıştı bilmiyorum, yerlerdeki ekmek ufaklarını yiyorlar. Tertemiz bir lokanta idi. Gözün kapalı her şeyini yiyebileceğin bir yer. İyi bir karnımızı doyurduk. Hiç unutmam o günü.”
***
Yeni Seher Lokantası’nın ismi geçince Metin Taner söze giriyor: “Pişirdikleri her yemek adamın damağına otururdu!”
Metin Taner devam ediyor:
“Sabır kadar büyük bir nimet yoktur”
“Rus yolu yapılmadı, öylece kaldı, ondan dünyanın en tehlikeli yolu oldu”
“Evet şoförlük mesleğindeki sırrım yavaş gitmek, ağır yol almaktır. Şu da etkiliydi, asfalt yok, hele sıcak asfalt hiç yok, en iyi yol stabilize, gidene kadar yolcu helak olurdu! Kop’u çıkarken bir sıkıntı, inerken başka sıkıntı. Alttan arabayı gördük mü, beklerdik ki geçsin de geçelim. Yol yok, dar. Ben şimdi bu yollarda yapılan kazalara hayret ediyorum. O dönemde hepsi dünyanın en tehlikeli yollarıydı. Şimdi her yer yapıldı, o Rus yolu yapılmadı, öylece kaldı, ondan dünyanın en tehlikeli yolu oldu. 45 yıl araba sürdüm. Kop’ta yolda kalırdık. Arabaların ısıtma sistemi iyi değildi. Mercedes çıkma kaloriferler vardı, onlardan aldım. Bakır boru ile yürüttüm minderin altına yerleştirdim. Onunla ısıtabiliyordum ancak arabayı.”
Metin Taner İzmit’te evin güvenilir bahçesine çekmesine rağmen çalınmasından korktuğundan içinde yattığı aracını, gün gelecek Türkiye’nin en güvenilir kentinin en işlek caddesinde çaldıracaktı. Hem plakası da üstündeyken.. Hayatının belki de en hızlı 24 saatini, o koşuşturmaca dolu anları anlatıyor. Taner, yerel bir tiyatrocu aynı zamanda. Bakın tiyatro öğretileri ile neler yapmış neler? Ve arkadaşlarını delirtecek kadar, arabasını çalan hırsızlar masaya gelmeden yemeğe başlamayan Metin Taner…
“Bak İzmit’te çalınacak diye içinde yattığım arabam var ya, işe bak işe, dinle şimdi. Bir Ramazan günü Bayburt’ta akşamdan benzinimi doldurdum. Cumhuriyet caddesinde Şoförler Cemiyetinin önüne koydum. Sahura kadar arkadaşlarla oturduk ve eve gittim. Sabahtan kalktım, o gün Almancıların Gümüşhane’den pasaportlarını almaya gideceğiz. Kalktım ki araba yok! Deliye döndüm! Başka yere mi koydum diye düşünüyorum. Evin oralara gittim, araba yok! Kavukların pompaya gittim, İlhan abi işletiyor, sordum ki benzin alan oldu mu, kimse almamış benzin. Givli Fahrettin abi var. Erzincan’a gidiyor. O sordu durumu anlattım. Ondan soruşturmasını istedim. Yıl 1974. Erol Tuncer’i milletvekili seçtiğimiz günün ertesi günü. Bizim karargâhımız da Milletvekili Erol beyin de sürekli oturduğu Lazoğlu Murat Yıldız’ın yazıhanesi. Fahrettin abi aradı bir zaman sonra. Mercan’da pompacı diyor ki ‘Buradan benzin aldı gitti. Sarı bir araba yeşil daması var, aceleyle alıp çıktılar.’ Haberi alır almaz üç arkadaş yola çıktık. Erol Bey de o bölgedeki vilayetlere telefon açtı. Elazığ’a gittik yok, Kovancılar’a geldik, yazıhaneye gittik. Yazıhaneci dedi ki ‘Aynı tarif ettiğin şekilde bir araba, bizden yolcu istedi. Senin plaka 29, sana Erzurum’a yolcu verelim git dedik, istemediler.’ Bingöl’den Muş’a doğru hareket etmişler. Muş’tan elektrik malzemesi almış, elektrik malzemesinin sahipleri arabada. Kovancılar’dan 100 kilometre uzaklaştık. Ramazan, uyku yok, perişanım! Muş’a giderken, karşılaştık, altımızda şavrolet (chevrolet) taksi var. Düştük peşine durmuyor. Bastıkça basıyor. Önüne kırdık ve durdurduk. Ben araba benim diyorum, o ise nara atıyor ‘benim!’ diye. O arada ne ettiysek indiremedik. Ben döndüm Kara Hüsam ile Fevzi abiye, dedim ki ‘Komserim bunlar inmiyor, ben faaliyete geçiyorum.’ Elimi arkaya attım, tornavida bile yok elimizde. Hemen korkup indiler. O arada bir ford minibüs geldi. İçi hep o yörenin insanı dolu. Gittim şoföre durumu anlattım. Hay hay diyen arabadan aşağı indi. Biri birinin, biri diğerinin boğazına daldılar. Getirdi Fevzi abinin arkasına otutturdular. Nasıl bir insanlıktır bu, oğlum haklı her yerde haklı.. Girdim içeri ki bir adam daha var. Yolcu olarak alınmış, üstünde de malzemeleri var. Keban barajının yapıldığı yıllar. Malzeme oraya gidiyor. ‘Otur yanıma kıpırdarsan seni vururum’ dedim. Güya bende bir şey varmış da ben birine zarar verecekmişim de tiyatro yapıyorum resmen. Allah etmesin. Emniyete götürdük. Oranın emniyeti buradan polis istiyor. Bayburt’tan gece bir grup arkadaş geldi, bizi aldı. Çıktık yola, geldik Mercan’a, bir haşlaması var. Arabayı çalanlar arabanın içinde. Vahit abiye dedim. ‘Onlar yemezse ben de yemem.’ Bana çok kızdılar, sonunda ikna oldular. Yemeğimizi beraber yedik. Bu adamları Bayburt’a getiriyoruz. Bu memleketin vefasına kurban olum. Cadde insan seli, Metin’in arabasını götürmüşler, millet kafayı yemiş! (Gözleri yaşarıyor.) Tıklım tıklım cadde. Memleketimiz üzerine memleket bulunmaz.”
Metin Taner’e ‘ vefasına kurban olum’ dediği memleketini, Bayburt’u soruyorum..
“Memleket deyince ilk arkadaşlarım gelir aklıma. Çok güzel insanlardı. Hepsini kaybettik. Hepsine Allah rahmet eylesin. İbrahim Develi (İbani), Hikmet Aksoy, Kasap Ramiz Keser, Berber Sadettin Küçük. Onları hiç unutamam. Her akşam beni Taş Köprü’ye kadar bırakırdılar. Oradan ben Belkent’in buralara yalnız başıma yürürdüm. Bu sırada tek kalınca yol boyunca türkü söylerdim. Sesim güzeldi. Fakat beni takip edenler varmış. Meğer bizim akşamcılar, Çoruh boyunca İğde ağaçlarının dibine sofra kurar, beni dinlerlermiş. Türkülerimin tanığı onlar.”
“Anam dedi ki yarım ağız de…”
“Bayburt gibisi inanın bulunmaz. Bir gün kapı komşumuz geldi, anamı çaya davet ediyor ama böyle eliyle ağzının yarısını kapatmış. Anam sordu, ‘niye ele konişirsan oğlum?’ Arkadaşım cevap verdi: ‘Anam dedi ki yarım ağız de.’ Meğer kadının hazırlığı azmış, bize yetmez diye korkuyor ama çağırmadan da edemiyor. Cenaze olurdu, üç gün oturulurdu, meğer Seher Lokantasının yemekleri. Hiç bele vefalı bir memlekete var mıdır cihanda? Ölüsüne sahip olur, dirisinin bir sıkıntısı olsa herkes ona sahip olur.”
***
Mustafa Akyüz yeniden araya giriyor:
“Murat, Metin abinin bir özelliği de sıkıntı çözerdi. Bayburt’ta kim sıkıştı ekonomik anlamda, Metin abi girerdi devreye. Ben çok kez şahit oldum.”
***
Metin Taner dernekçilik faaliyetlerinde bulunmuş muydu? Soruyorum, radyoevlerindeki Kurtuluş programlarına kadar, tiyatro sahnesindeki rollerine kadar anlatıyor.
“60’lı yılların başları. Kop Şehitliği’nin yapımına katkı sunmak için tiyatro turnesi düzenledik. Elazığ’a gidiyoruz tahta kasa araba ile. Şoförümüz Maksut Sevgi. Başımızda Osman Okutmuş var. Deli Halit Paşa, İkinci Plevne’yi sahneye koyuyoruz. Çok aktif biriydi Osman abi. Tiyatro oyununda benim ‘Çanakkale Türküsü’nü söylememi istedi. Attım eli kulağa, bir söyledim. Haşa, kendi kendimden zevk alırdım. Öyle güzel söylerdim.”
Binali ve Yaşar Selman’ın çalgısıyla bar
“1963 yılı askerim. Bayram Aslan Paşa aramış, alay komutanım çağırdı, sivillerimi giyinip Ankara’ya gitmemi söyledi. Ankara’da Bayburt gecesine katıldım. Binali ve Yaşar Selman kardeşler çalıyor. Kasap Necati Sevimli, Gardiyan Fikret Dündar, Ömer Faruk Altuntaş ve ben. O gün Bayburt Barlarını icra ettik. Milletvekili Eczacı Halis Bayramoğlu idi. Güzel bir konuşma yaptı, güzel bir gece oldu.”
Muzaffer Sarısözen imtihanı
“Erol Tuncer geldi, ‘Radyoevinden randevu aldım, akşam orada türkü söyleyeceksin’ dedi. Yöneten Muzaffer Sarısözen. Odaya girdim ses ve sus yazıları var. Mırıldandığımı biliyorum. Muzaffer Sarısözen, ‘Bu hazır hemen yayına giriyoruz’ dedi. Girdik, ‘Bayburt’un ince yolunda yolunda/Bir ayvam kaldı dalında dalında’ türküsünü söyledim.”
Yeniden yollara dönüyoruz, yol hikâyelerine. O kadar uzun yıl gittin, geldin, yollarda neleri unutamadın, Kop deyince, Zigana deyince neler geliyor aklına diye soruyorum.
Zigana’daki kör dilenci
“Eski Zigana yolunda bir adam vardı. Kör bir adam dururdu orada bir yerde. Kör bir dilenciydi bu adam. Fırtınada bile çocukları ile orada dururdu. O zamanki insanlar şoför durmasa bile bağırırdılar: ‘Kaptan efendi dur da para verelim.’ Bu adam için iki evli derlerdi. Otobüsü filan var derlerdi, o yüzden iyi bakmazdık. Ama yolcu illa da para verirdi. Ölene kadar da orada durdu.”
***
Mustafa Akyüz giriyor devreye:
“Orhan Öğüt hem para verir, hem söz sayardı, takılırdı, söverdi! Kör hemen sesinden tanırdı. Başlardılar gülmeye, yarenlik etmeye.”
***
Metin Taner devam ediyor yollardan anlatmaya..
“Kop’un dibinde Veli amcanın lokantası vardı. Rahmetli Zeki Kutur ile Ali Adiloğlu’nu bu lokantaya sabah Erzurum seferinde bırakırdım. Akşama kadar yer, içerlerdi, dönüşte alırdım. Orayı bir dönem Bayburtlular da çalıştırdı. Kutluerler çalıştırdı, Hüsnü İbiş çalıştırdı. Necmi Develi de çalıştırdı. Kopun diğer dibinde. Suyundandır belki ama çok güzel yemekler olurdu. Mola verirdik biz o lokantada. Erzurum seferini yapardık, sonra Aşkale’den trenden Bayburt yolcusunu almaya gelirdik. 3 araba gider tren yolcusunu alırdık.”
Hayatının tek kazası Kop’ta!
“1995 yılı bir kış günü. Oğlum Fatih’i de aldım yanıma Kop’a vurduk! Göz gözü görmüyor yine. Yoğun bir fırtına var. Önümüz sıra bir tanker gidiyor. Fatih zincir atmamızı istedi, ‘çıkarız’ dedim. Yarım metre önümüz görünmüyor. 100 metre gitmiştik ki eski yola düşmüş adam. Biz de tankerin peşine giderken düştük. Ön sol lastik düştü araba yattı, zemin kar. Kaya kaya gittik, o arabaya vurduk durduk. Yoksa 300 metre gideceğiz aşağıya. Kimsenin burnu kanamadı.”
***
Oğlu Fatih Taner söze giriyor, o günü anlatıyor:
“Arabadan çıktık, 5 metre ayrılsak, bir daha arabayı bulamayız. O gün arabada Kuyumcu Kemal Karaahmetoğlu’nun altınları var, hurda veriyorlar. Götürüyoruz kuyumcu gelip alıyor. Babam altınların olmadığını söyledi. Ben de ‘şimdi altın zamanı mı baba’ dedim. Bu sefer ‘onları bul aynısını da alsak ben rahat edemem’ dedi. O gün Foto Yavuz’un da fotoğrafları var. Neyse zor bela fırtına durdu, kurtardık kendimizi, altınları da bulduk. Paltonun cebinden astara düşmüş meğer. Zararımız var, onlar gözünde değil. Emanet aldı mı onun için en değerli şey o olurdu. Babam bir rahatladı, bir rahatladı, sanki bir şey olmamış yola devam ediyor.”
***
Metin Taner, 44 yıl araba sürdü. 2013 yılında şoförlüğü bıraktı. Oğulları başka iş kollarında faaliyet göstermeyi seçince arabasını sattı. Şoför olarak kent hafızasına kazınan isimlerden biri oldu. Yollardaki sürücülere tavsiyeler ile bitiriyor:
“Eskiden şoför denilince az sayıda insan çıkardı. Şimdi ise herkes şoför. Bu yollarda çift şeritli yollarda kazalar yaşanıyor. İzliyorum, çok üzülüyorum. Yavaş sürsünler arabalarını. Geç olsun, güç olmasın. Benim kadar yavaş olmayabilirler ama bari devletin müsaade ettiği kadar hızla devam etsinler yollarına. Allah hepsini kazadan, beladan korusun.”