Eskiden hırsız çetesi yükseğe bir ip gerip üzerine bir acemi cambaz çıkarırlarmış. Ahaliye dönüp, "Cambaza bak! Cambaza bak!" diyerek herkese ipi gösterir ahalinin cebinde, cüzdanında ne varsa soyarlarmış! Bu sefer oyun büyüdü. Çeteden biri cambazın ipini kesti, cambaz düşüp öldü. Bu kez bütün ahaliye "Cambaz öldü! Cambaz öldü!" diyerek cesedin başına topladılar. Niyet bu kez cep, cüzdan değildi. Bütün evleri, bütün memleketi soymaktı…
Kısa bir hikâyeyle başlamak istedim bu haftaki yazıma.
Osmanlı deyince akla nezaket gelir, nazik toplumdu. Zarafet gelir, zarif toplumdu. Güçlüydü bir kere hoşgörülü ve heybetliydi. Mimari vardı Osmanlı’da. Hulasa, Osmanlı; Türk’tü! İçinde çeşitli ekalliyetleri barındıran büyük bir Türk Devletiydi. Mimarisiyle, sanatıyla, diliyle, kültürüyle…
Ne güzel tasvir eder Cemil Meriç: ‘Türkün kılıcı ülkeler fethederken, Türkün zekâsı da kelimeleri fethediyordu.’
Osmanlı lütufkâr toplumdu, lütuf bedavaydı. Kurdukları vakıf sistemiyle bırakın insanları hayvanları bile mutluydu Osmanlının. Her beşer insan gibi devletlerde doğar, büyür, görevini tamamlar ve tarih sahnesinden çekilir!
Türkün kılıcı ülkeler fethederken, peki zekâsı?
Kelimeler, kültürler, mimariler, sanatsal faaliyetler, medeniyetler…
Lisan-ı Osmani, Osmanlı Türkçesi yahut Osmanlıca. Denizdir, Osmanlıca lezzetlidir. Harf Devrimi (1928) ülkede bütün aydın camiasında infial uyandırmıştı. Varılan nokta? Harf Devrimi: bir gecede tüm memleketin cehaleti! Hulasa geçmiş, derin izlerini sürdürerek geçmişte kalmadı! Geçmiş, gelecekti!
Osmanlıca ab-ı hayattır! Tadına varan bırakamaz! İlga edildiğinde doksan bin civarında kelimesi olan devasa bir kamustu! Günümüzde beynelmilel lisan olan İngilizce, bütün dünyayı sömürmesine rağmen yüz beş bin kelime civarında. İngiltere’de büyüyen bir çocuğun Shakespeare okuyup anlaması takdire şayan bir durum. Peki ya biz de? İstiklal şairi diyerek göklere çıkardığımız çok değil yüzyıl öncesinin şairi Merhum Akif’in hangi şiirini sözlük olmadan anlayabiliyoruz?
Aldatıldık! Batının sömürgesi olmamak için taklitçisi olduk…
Harf İnkılabı üzerinden çok zaman geçti artık, doğrusu, yanlışı bakan ve gören göz misali, bakan ve görenindir!
Yahu günlerdir kamuoyu bu konuyla meşgul, meşguliyetin sebebi, dünyanın en çok bilenleri olan cahillerin boş nutuklarıdır!
Ülkede gündem oluşturmak, gündem değişmek, gündeme gelmek en önemlisi gündemde kalmak… Kimileri için hobi, kimileri için tutku, kimileri içinse takıntıdır!
Takıntı başta olunca ayağa teslimiyet düşer!
Padişahım çok yaşa…
Osmanlıca eğitim; elbette nesillerin dimağını aydınlatacaktır, kelime dağarcığını genişletecektir, tarihe alaka uyandıracaktır bunları uzunca sıralayabiliriz. Lakin devletin Reis-i Cumhuru çıkarda: “İsteseler de istemeseler de Osmanlıca öğrenilecek!” derse, bu ortaya fitne atmaktır!
Padişahım çok yaşa!
Memleket durup dururken Osmanlıca sevdalıları ve Osmanlıca düşmanları diye ikiye bölündü. Osmanlıcaya haksız ve yersiz düşmanlık yapanlar kadar Osmanlıca eğitim üzerinden prim yapanları da kınıyorum!
Yıllardır çeşitli kurum yahut kuruluşlarda eğitim veriliyor, bugün papağanlık yapanların kaçı bu kurumlardan ders alma gereği duydu?
Mesele Osmanlıca, Türban, İmam Hatip, Ekonomi, Halkın yanında olmak, Halkı korumak şu yahut bu değil!
Mesele otorite! Dalkavukluk!
Sermayesi millet olanın,
Sloganı din olanın,
Semeri eksik olmazmış!
Bir köyde eşekler Semerci’den çok şikâyetçilermiş, yaptığı semerlerden sırtları yara oluyormuş. Sonra eşekler toplanıp “Semerci ölse de kurtulsak” diyerek dua etmişler.
Bir gün Semerci ölmüş, yerine yeni bir semerci gelmiş, ancak; onun yaptığı semerlerden de sırtları yara olmuş. Tekrar bir araya gelen eşekler “Semerci ölse de kurtulsak” diye dualarını yenilemişler. Gel zaman git zaman bu Semercide ölmüş. Yeni Semerci gelmiş, eşeklerin sırtları yine yara oluyormuş. Eşekler dua etmek için toplandıklarında içlerinden biri çıkmış:
- Arkadaşlar! Bu Semerci de ölünce başka bir semerci gelecek, en iyisi biz dua edelim Allah bizi eşeklikten kurtarsın.
Her sohbetimizde uzunca anlatırdı amcam bu hikâyeyi. Ülkemizi en güzel ifade eden hikâye bu olsa gerek! Hikâyeyle başladığım yazımı hikâyeyle bitirmek istedim…
Bir köyde eşekler Semerci’den çok şikâyetçilermiş, yaptığı semerlerden sırtları yara oluyormuş. Sonra eşekler toplanıp “Semerci ölse de kurtulsak” diyerek dua etmişler.
Bir gün Semerci ölmüş, yerine yeni bir semerci gelmiş, ancak; onun yaptığı semerlerden de sırtları yara olmuş. Tekrar bir araya gelen eşekler “Semerci ölse de kurtulsak” diye dualarını yenilemişler. Gel zaman git zaman bu Semercide ölmüş. Yeni Semerci gelmiş, eşeklerin sırtları yine yara oluyormuş. Eşekler dua etmek için toplandıklarında içlerinden biri çıkmış:
- Arkadaşlar! Bu Semerci de ölünce başka bir semerci gelecek, en iyisi biz dua edelim Allah bizi eşeklikten kurtarsın.
Her sohbetimizde uzunca anlatırdı amcam bu hikâyeyi. Ülkemizi en güzel ifade eden hikâye bu olsa gerek! Hikâyeyle başladığım yazımı hikâyeyle bitirmek istedim…