Cumhuriyet caddesinde kamyonlar çoğalınca baban Sabri amca ve babam Ahmet Kızıltuğ, şu çareyi bulmuşlardı. Müezzin Efendi çiçeklere dokunmadığımız için, Yeni Cami minaresinin dibinde oynamamıza izin vermişti. Sen saat çarkları, zemberek parçaları getirir, ben de fotoğraf kâğıdı kutuları, boş film makaraları, kullanılmış film şeritleri getirir, oynardık. Bu günlerin üzerinden 85 yılcık geçmişti.
Daha dün kasaphaneden korkup kaçan dananın kuyruğunu kaldırarak Çoruh’un bulanık sularına dalışının üstünden olsa olsa elli senecik geçmiştir. Bir şey mi ki?
Mukim, sen, ben, Dursun, kardeşin İsmet bizim kaldırımın emsal çocuklarıydık. Cumhuriyet İlkokulunda okuduk. 1977’de bir ara Bayburt’a gelmiştim. Beraber kaleye çıktık. Sağdaki Suluhtan Coruğa inmek istedim. Seni nöbetçi bırakarak, merdivenlerin dibine kadar inip-çıkmıştım. O gün bir şey daha olmuştu. Kalede ön burçlardan birinin dibinde, bir çini kırığı bulmuştum. Yıllarca sakladım. Yer değiştirmelerde kayboldu, halâ yanarım.
80’li yıllarda, annem, gözlüğünü yaptırmak için, Yenimelek Sineması’nın altındaki dükkânını bulmuş. Hemen bana haber verdi. Boğazkesen’deki ve Galatasaray’daki optik merkezine, hem gözlük için, hem de udunu çalmak için uğrardım. İngiliz Sarayı’na bomba yüklü kamyonla intihar saldırısı düzenlenince, optik merkezi tahrip oldu. Hikmet de bu olaydan sonra Büyükçekmece’ye gitti. Sık görüşmelerimiz azaldı.
Bir fotoğrafımız vardır. Türk Edebiyatı Vakfında düzenlediğim “Türk Mûsikîsi Seminerlerinin” birinde çekilmiştir. Alper Yazoğlu, Hikmet Saatçi, Ben, Ahmet Çağıldak.
1980 yılı, sanat hayatımda dönüm noktasıdır. O tarihe kadar yaptığım besteler, tek seslidir. Makamlarımızla yapılmıştır. Bu tarihten sonra çok sesli eserler yazmaya başladım. Almanya’da öğrendiğim MELODİ ANALİZİNİ Türk Müziği eserlerine uyguladım, gördüm ki, bütün eserlerimiz KENDİ SİSTEMİMİZ İÇİNDE ARMONİKTİR. Bu armoni SELENLERLE ifade edilmektedir.
Hikmet Saatçi, benim bu çalışmalarımı biliyor ve üzülüyordu. Ne zaman yanına gitsem, gözlüğümü kontrol eder, hatta komşusu göz doktoruna gönderir, bilgi alırdı.
Dede Korkut şölenlerinin birinde Bayburt’ta beraber olduk. Hatta Bayburt Barajındaki davete Lâvtamı götürmüştüm. Orada çocukken iki ablası ve ben Mehmet Çelebi’deki evimizde şarkılar söylediğimiz Yaşar Aker ile karılaşmıştık.
İyi bir amatördü. Udu nedense benim yanımda çalmazdı. Oğlu Ercan fikrimi sordu. Kontrabası tavsiye ettim. Hem yaylı sazların hepsini ihtiva ediyor, kontrabasçı çok az yetişiyor, bas anahtarları okuyabiliyor, iyi müzisyen oluyorlardı. Ercan bir gurup kurdu ve Pop söylemeye başladı.
Yukarıda da söyledim, 87 yılı bir yazıya sıkıştırmak zordur. Önümüzdeki günlerde Hikmet’in acısı içimde boyut kazanacak…
Güle güle Hikmet. Işıklar içinde uyu!!