OSMANLI ORDUSUNDA EMEKLİLİK SİSTEMİ

Abone Ol
Memleketimizin yaşı ulu olan insanlarının eskiden kullandıkları bir “tekaüt” kelimesi vardı. Şimdilerde modern çağın Z kuşağının bunu duyma ihtimali biraz zayıf olsa da onların ebeveynleri için tekaüt kelimesi çok anlam ifade ederdi. Bizler de çocukluğumuzda büyüklerimizden bu kelimenin sıkça telaffuzuna şahit olurduk ancak manasını tam olarak kestiremezdik. Yaş ilerleyip, tarihin derinliklerinde araştırmalar yaptıkça meğer bu terimin Osmanlı sosyal tarihi için ne kadar önem arz ettiğini sonradan öğrendik. Sözlüklerin, bize Arapçada oturmak anlamına gelen “kuʻud” dan türediğini öğrettiği tekaüt kelimesi, kısaca emekliye ayrılma ve emekli olma manasına gelmektedir. Aynı kökten türeyen “mütekait” ise emekli demektir.

Yıllar önce Kamus-ı Türkî’de rastladığımız kelimenin izlerini sürerek, acaba Osmanlı’da emeklilik var mıydı? Varsa nasıldı? Suallerine cevap bulmaya çalışmıştık. Tarihçilerin karargâhı olan Osmanlı Arşivi’nde konuyla ilgili binlerce vesikaya rast gelmiş ve uzun uğraşlar sonrasında konuyu enine boyuna inceleyen ve 19. Yüzyılda teşekkül eden askeri emekli sandığını konu edinen, Osmanlı Ordusunda Emeklilik Sistemi ve Askeri Tekaüt Sandığı adını taşıyan âcizane bir eser kaleme almıştık. Evet, bugün siz değerli okurlarımıza buradan mülhem Osmanlı’daki emeklilik sisteminden söz edeceğiz.

Evvela şunu söylemek gerekir ki, Osmanlı’da emeklilik sistemi 19. Yüzyılda ortaya çıkmış değildir. Mevcut kaynaklara göre tekaüt sistemi daha beyliğin kuruluş sürecinde bile vardır. Nitekim Fatih’in meşhur kanunnamesinde sadrazam, vezir ve defterdar gibi üst düzey devlet adamlarının tekaüde ayrıldıklarında ne kadar ücret alacakları ayrıntılı biçimde yazılıdır. Ancak bugünküne benzer, ödenen primler karşılığı gerçekleşen bir emeklilik sistemi tam olarak 19. Yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmıştır.

Bilindiği üzere Türk modernleşme tarihinde oldukça önemli yer işgal eden Tanzimat Fermanı ile beraber her alanda kanunlaştırma hareketi başlamış, merkezi idarede ve vilayet yönetimlerinde ilk defa meclislerle tanışılmıştır. Fermanın ilanı ile beraber Osmanlı’nın klasik yönetim anlayışı da değişmeye başlamış ve Avrupaî bir düşünce hayatı ile karşılaşılmıştır. Yönetim anlayışında zihni dönüşüm sürecini başlatan Tanzimat’la beraber, ordu, maliye ve hukuk alanında ciddi dönüşümler yapılmıştır. Kurulan yeni ordu, Türk modernleşmesinin öncü kurumu işlevi görmüştür.



Nizam-ı cedit, sekban-ı cedit ve eşkinci ocağı denemeleri neticesinde yeniliklerin önünde büyük bir engel teşkil eden Yeniçeri Ocağı 1826’da kaldırılmış ve yerine talimli Mansure ordusu kurulmuştur. Dünyadaki gelişmeler bağlamında yeni ordunun asker alma usulü sistemleştirilmiş ve bu bağlamda Fransa’da olduğu üzere kura sistemi uygulanmıştır. Talim denilince akla gelmekte olan testiye kurşun atmak ve keçeye kılıç sallamak gibi klasik yeniçeri geleneği, bundan böyle kaldırılmış askerlik adeta bir meslek haline getirilmiştir. 1843’ten itibaren yeni orduya “Nizamiye” ordusu denilmiştir.

Orduda yaşanan bu değişim, savaşlarda canla başla mücadele ederek, şehit olan ya da malul duruma düşen gazilerin kendileri ve ailelerinin sosyal güvenlik ihtiyaçları konusunda da değişimi zorunlu kılmıştır. Ortaçağ toplumlarının aile içi yardımlaşma biçiminde icra ettikleri sosyal güvenlik ve yardımlaşma düşüncesi, bu devirde modernize edilmiş, emeklilik işlemleri, tesis edilen kurumlar aracılığıyla yürütülmeye başlanmıştır.

Tanzimat devri yeniliklerinin uygulanmasında Osmanlı ordusunun öncü rol üstlendiği hususu, XIX. Yüzyıl araştırmacılarının ortak kanaati olmuştur. Osmanlı ordusu, bu özelliğini emeklilik kurumunun tesisinde de göstermiş ve tekaüt sandığı ilk defa askeri sınıfta işlemeye başlamıştır.

Sözü edilen emekli sandığı, Kırım Savaşı (1853-1856), Paris Antlaşması ve Islahat Fermanı (1856) sonrasında gelişen olaylar ve duyulan ihtiyaca binaen Sultan Abdülaziz devrinde 1866 senesinde kurulmuştur. Sandığın yapısı, emeklilik işlemlerinin temel özellikleri ve sandık idarecilerinin özellikleri gibi hususlar, 1869 tarihinde yayımlanan tüzükle şekillendirilmiştir. Kurulan sandık, başlangıçta duyulan ihtiyacı gidermiş, ancak bir süre sonra içte ve dışta artan siyasi olaylar, özellikle 1877–1878 Osmanlı-Rus harbinin doğurduğu sonuçlar nedeniyle sorunlar yaşanmaya başlanmıştır. Savaşın tesiriyle sandıktan istifade edecek asker ve aile sayısında anormal derecede artış olmuş, bu durum sandığın yükünü artırmış ve emekli maaşlarının ödenmesinde aksaklıklara yol açmıştır. Çare olarak da her bir askeri daire için ayrı bir tekaüt sandığı kurulması fikri ağırlık kazanmıştır.  Bu süreçte kara ordusunda olduğu gibi, deniz kuvvetleri, tophane ve jandarma dairelerinde de müstakil sandıklar kurulmuştur.

Geçici bir çözüm özelliği taşıdığı ve verim alınamadığı anlaşılan bu uygulama ancak beş altı yıl devam ettirilmiştir. Gelişmelere paralel olarak, Sultan II. Abdülhamid devrinde radikal bir dönüşüm kararı verilmiştir. Bir yandan ilk yerli sigorta şirketinin kurulmasına öncülük eden padişah, diğer taraftan günümüzde tüm emekli sandıklarının SGK çatısı altında toplanması misali 1886 senesinde köklü bir değişime gitmiştir. Bu tarihte farklı adlar altında emeklilik işlemlerini icra etmekte olan askeri emekli sandıkları yani tophane, bahriye, jandarma ve nizamiye ordularının tekaüt sandıkları, 1886 yılında “Umum Askeri Tekaüt Sandığı” adıyla tek bir çatı altına toplanmıştır.

Böylece tüm askeri dairelere tek elden hizmet verilmesi amaçlanmış, sandığın işleyişini düzenlemek için aynı yıl iç tüzüğü hazırlanarak yürürlüğe girmiştir.

Yeni sistemin en önemli özelliği, düzenli emekli maaşı uygulamasına geçilmesinin hedeflenmesidir. Bu hedefi gerçekleştirebilmek için sandığın ihtiyaç duyduğu finansal kaynak, muvazzaf ve emeklilerin aylıklarından belirli oranda kesilecek primlerle karşılanmıştır. Böylece ilk defa maaşlardan prim kesilmesi uygulaması başlamıştır. İlk Askeri Tekaüt Sandığı’nın kuruluşunda %2 olarak belirlenen prim tutarı, Umum Askeri Tekaüt Sandığı’nın kurulduğu 1886’da %5’e çıkarılmıştır.

Osmanlı ordusunun en önemli kurumlarından biri haline gelen tekaüt sandığında tek tip bir emeklilik uygulaması yoktu. Hizmet süresini tamamlayarak normal yoldan emekli olma, savaşta ya da asayiş olaylarında yaralanmaya bağlı olarak malulen emekli olma ve bir de yaş haddini doldurarak zorunlu emekli olma gibi günümüzde de uygulanan farklı emeklilik seçenekleri usulü vardı. Askeri personelin normal yoldan emekli olabilmesi, prim ödeme, emekliliğini talep etme ve otuz yıllık hizmet süresinin ikmal şartına bağlıydı. Hizmet süresinin otuz yıl olması, 1869 nizamnamesi ile kararlaştırılmış ve 1927’ye kadar geçerli olmuştur. 1927’de yapılan bir düzenleme ile emekliliği hak ediş süresi, generaller için otuz sene, daha aşağı rütbeliler için yirmi beş sene olarak belirlenmiştir. Malulen emeklilikte hizmet süresi aranmamış ve maluliyetin derecesine göre emekli maaşı verilmesi ön görülmüştür. Yaş haddinden emeklilikte ise rütbelere göre bir sınırlama yapılmıştır.

Netice olarak 1866’da kurulan Askeri Tekaüt Sandığı, muhtelif tarihlerde yapılan yasal değişikliklerle beraber Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam etmiştir. 1909’da yayımlanan Askeri Tekaüt ve İstifa Kanunu ile yapısında önemli değişiklikler yapılmış, Trablusgarp, Balkan savaşları ve I. Dünya savaşında da bu kanun cari olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecinde de 1909 tarihli kanun varlığını devam ettirmiştir. Nihayetinde 1930’da çıkarılan 1683 sayılı Askerî ve Mülkî Tekaüt Hakkında Kanun ile sivil ve askerlerin emeklilik işlemleri bu kanun kapsamına alınmış ve 1909 tarihli kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

Bir sonraki yazıda görüşmek umuduyla hepinize sağlıklı günler dilerim.