OSMANLI DÖNEMİ YERLİ GEZGİNLERİN BAYBURT İZLENİMLERİ

Abone Ol
Kadim şehir Bayburt, Marco Polo’dan Whitman’a, Âşık Mehmed’den Evliya Çelebi’ye pek çok seyyahın uğrak yeri olmuştur. Seyyahlar Bayburt’a ya Trabzon’dan Erzurum ve ötesine giderken ya da tam tersi istikamette seyahat ederken uğramışlardır. Kimi seyyahlar deniz yoluyla Trabzon’a geldikten sonra Gümüşhane ve Kelkit’ten Erzincan’a saparak bu yoldan Erzurum’a devam etmişler dolayısıyla Bayburt’u görememişlerdir. Bayburt’un genelde iki önemli unsuru seyyahların dikkatini çekmiştir. Bunlar tarihi Bayburt kalesi ile şehri ikiye ayıran ve şehrin ortasından geçen etrafı bahçelerle dolu Çoruh nehridir.

Bayburt’a gelen ya da eserinde burasını konu edinen yerli seyyahlar ve coğrafyacılar kategorisinde ise şüphesiz akla ilk gelecek olan kişi Evliya Çelebi’dir. 1642’de Bayburt’u gezen Çelebi, özellikle kaleyle ilgili doyurucu bilgiler vermiştir. Ancak ünlü coğrafyacı Trabzonlu Âşık Mehmed, ondan daha önce Bayburt’a iki defa gelmiş bir seferinde yirmi gün Bayburt’ta ikamet etmiştir. Âşık Mehmed, eserine aldığı verilerle Evliya Çelebi’ye kaynaklık etmiştir. Âşık Mehmed 1556-1557 yıllarında Trabzon’da doğmuş ve iki defa Bayburt’a gelmiştir. İlki 1576 veya 1577 senesindedir. Bayburt’ta oturan Zahid Efendi’yi ziyaret için gelmiş ve yirmi gün burada kalmıştır. 1580 Senesi yazında da Erzurum’a giderken Bayburt’a uğramış ve iki gün kalmıştır. Âşık Mehmed, eserinde Bayburt’un coğrafi özelliği, cami ve mescitleri, ziraat hayatı gibi birçok husus hakkında bilgi verir. Seyyaha göre Bayburt, orta halli bir beldedir. Birçok hamamı ve çarşısı vardır. Cuma namazı kılınan Zahid Efendi camiinden başka iki üç mescidi ve camisi vardır. Havası soğuktur. Meyve ve çiçek türünden o kadar çok ürün elde edilmez. Ama hububat ziraatı gayet iyi olur. Kışı şiddetlidir. Şiddette Erzurum kışından o kadar farklı değildir. Âşık Mehmed, Bayburt kalesini şehrin bir yanında yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuş kale olarak tanıtır. Ardından hemen yanı başındaki Çoruh’u “…  halk-ı Bayburt lisanında çoruk ismiyle meşhur olan nehr-i cuy-ı ruh belde-i Bayburt’un vastından ve kala-yı Bayburt’un canib-i şarkisinde güzeran ider. Nehr-i azimdür…” sözleriyle tanıtmaya çalışır. Çoruh’un Bayburt halkı için çok önem arz ettiğini ifade eden Âşık Mehmed,  Bayburt halkının ihtiyaç duyduğu kereste ve odunun nehir vasıtasıyla getirildiğini söyler. Evliya Çelebi’nin de sonraki dönemde aynen aktardığı gibi o da Bayburt halkının iki günlük mesafedeki ağaçla dolu dağdan ağaçları kesip suya attıklarını ve şehre geldiklerinde bunları alıp evlerine götürdüklerini söyler. Seyyahın bu gözlemi Bayburt’un XVI. Yüzyılda orman bakımından oldukça zengin durumda olduğunu ve Çoruh’tan bu yönüyle yararlandıklarını gösterir.

Ünlü Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi Osmanlı coğrafyasında birçok şehri ziyaret etmiş ve eserinde bunları ayrıntılı olarak açıklamıştır. Bu bağlamda 1647 yılında Bayburt’a gelen seyyah, başta kale olmak üzere şehrin birçok yönüne mercek tutmuştur. Evliya Çelebi’ye göre Bayburt, Akkoyunlu padişahlarının Mahan diyarından Danişmend oğullarıyla Anadolu’ya geldiklerinde ilk ayak bastıkları ve yerleştikleri yer olmuştur. Yaylaya çıkıp konup göçerken bu mahalde büyük bir hazine ve Gümüşhane madenini bulup bay yani zengin olduklarından bu yere “bay-yurd” dan galat Bayburt demişlerdir.

Kalenin fethiyle ilgili de bilgi veren seyyah, buranın Uzun Hasan egemenliğinde iken Fatih zamanında fethedildiğini iddia eder ki, gerçekte Bayburt’un fethi ancak Yavuz Sultan Selim döneminde olmuştur. Devamında kadim Bayburt kalesini tasvir eden Evliye Çelebi, bu bölümü “eşkâl-ı kala-yı Bayburt” başlığıyla vermiştir. Seyyahın tanımlamasına göre Bayburt kalesi, yalçın bir tepe üzerine çok sağlam bir şekilde beşgen şeklinde inşa edilmiş ve güzel bir iç hisarı bulunmaktadır. Duvar kapısının boyu kırk zira‘ dır. Yalçın kaya üzerinde olduğundan beş tarafında da hendek yoktur. İç hisarında üç yüz hane vardır fakat çarşı pazar, han ve hamam yoktur. Kalenin iki kapısı vardır. Biri doğu tarafına bahçeler kısmına açılan, üç kat yeni ve sağlam demir kapılardır. Biri batı tarafına bakan nevbethane kapısıdır. Ondan aşağıya doğru şehre inilir. Sağlam burçları vardır. Nevbethane kapısından aşağı şehre doğru binden fazla toprak örtülü evler vardır. Şehirde toplam on dokuz Müslüman mahalle, yedi Ermeni mahallesi vardır. Yahudi ve çingene taifeleri yoktur. Evliya Çelebi’nin dikkatini çeken diğer bir unsur ise Çoruh nehridir.  “… herkes kâh-ı havernaklarında (köşklerinde) oturup nehr-i Çoruğ’da şinâverlik (suda yüzen) eden alabalıkları sayd-u şikâr edüp tenâvül ederler bir âb-ı hayât nehr-i zülâldir, kim nehr-i Çoruğ, cûy-ı rûh’dan galattır…” sözleriyle Çoruh’u tasvir ederek, buranın alabalık yönünden zenginliğini de dile getirmektedir. Ayrıca kendisinden yarım asır önce Bayburt’a gelmiş olan Trabzonlu ünlü coğrafyacı Âşık Mehmed’in de işaret ettiği Çoruh’un nakliyat özelliğine benzer ifadelerle o da değinmiştir. Seyyaha göre Bayburt halkı bir menzil yukarıdaki dağlardan odunlar keserler ve işaretleyerek Çoruh’a bırakırlar. Daha sonra şehir içindeki büyük bentten bunları alarak ihtiyaçları için kullanırlar. Bu uygulamayı son derece ilginç bulan Evliya Çelebi, “gârib u acîb temâşâgâhdır” diyerek hayretini ifade etmiştir.

Osmanlı aydınları tarafından XIX. Yüzyılda kaleme alınan birçok eserde de Bayburt’tan bahsedilir. Bunlardan birisi, Mehmed Hurşid Paşa’dır. Osmanlı ile İran arasındaki sınır tartışmalarının çözümü için oluşturulan komisyonda görev yapan Mehmed Hurşid Paşa, Osmanlı Devleti'nin 1847'de Erzurum'da toplanan uluslararası sınır komisyonunda görevli temsilcilerinden biriydi. Hurşid Paşa, aldığı emir gereği derlediği bilgileri ayrıntılı olarak layiha şeklinde takdim etmiş ve 1861’de kitap olarak basılmıştır. Bu eserde Bayburt’a yer verilmiş ve Paşa, Bayburt’u şöyle tanımlamıştır:  “… Bayburt kasabası elsinede [dillerde-lisanlarda] Baybut ismiyle yad olunur ufak bir kasaba olup birkaç cami-i şerif ve mescid ve medrese ve hamam ve hanları ve derununda [içinde] çay mürur [geçmek] etmekle bir iki mahallinde ahşap köprüleri dahi havidir. Kadimde inşa olunmuş cesametli bir kalayı dahi muhtevi olup ancak kala-i mezbure mühimmattan taarriye [uzak olma] olunmuş burç ve bârûları [kale duvarı] haraba yüz tutmuştur…” Görüldüğü gibi, 1828-1829 Osmanlı-Rus harbi sonrasında şehre uğrayan birkaç Batılı seyyahın dile getirdiği savaşın olumsuz etkisini Hurşid Paşa da ifade etmiştir. Aradan yirmi yıl geçmesine rağmen kale duvarlarının hala harabe durumda olması paşanın dikkatinden kaçmamıştır.
Bu seyyahların haricinde bazı Osmanlı coğrafya eserlerinde de Bayburt’la ilgili bilgiler bulunmaktadır. Bunlar arasında Şemseddin Sami’nin Kamusu’l-a‘lâm’ı ve Ali Cevad’ın coğrafya eseri öne çıkmaktadır.

Şemseddin Sami, Tanzimat'tan sonraki Türk edebiyatının tanınmış gazetecisi, sözlükçü ve dil bilgini ve aynı zamanda tiyatro ve roman yazarıdır. 1889-1898 yılları arasında tek başına hazırlayıp tamamladığı tarih, coğrafya ve meşhur adamlar ansiklopedisini Kamusü'l-a‘lâm adıyla yayımlattı. Söz konusu eserde diğer şehirler gibi Bayburt’la ilgili bilgiler de bulunur.

“… Çoruk su nehrinin iki kenarındadır. Kasaba iki kısma ayrılır. Aşağı kısmında ova, bağ ve bahçeler içinde ve yukarı kısmı dahi dağ eteğindedir. Sekiz bin kadar ahalisi, birkaç camii ve medresesi, rüştiye mektebi, çarşısı ve Romalılardan kalma bazı eski eserleri vardır…” Arazisinin verimli olduğunu, çeşitli hububat türleriyle meyve türlerinin yetiştiğini söyleyen Şemseddin Sami, “pelid, kavak ve çam ağaçlarını havi ormanları dahi çok olup, hayli odun kesilerek Çoruk su mecrasından indirilir” demektedir. Çoruh’un bu özelliğine XVI. Yüzyılda şehre gelen Âşık Mehmed ilk defa temas etmiş ardından Evliya Çelebi de bunu tekrarlamıştı. Buradan anlaşılıyor ki 1900’lerin başına kadar Bayburt orman yönünden çok zengindi ve kesilen odunlar Çoruh vasıtasıyla şehre indiriliyordu.

Harp okulu mezunu olan Ali Cevad, II. Meşrutiyet döneminde tarih ve coğrafyaya yönelik eserler vermiştir. Bunlardan biri Osmanlı ülkesinin tarih ve coğrafya lügati adını taşımaktadır. Doksan üç harbi sonrası yaşanan siyasi hadiselere bağlı olarak teşekkül eden ve on yıl kadar devam eden sancak statüsü dönemi (1878-1888) Bayburt’u hakkında bilgi veren Ali Cevad, şehri şöyle tasvir eder:

“…Çoruk suyu kasabayı ikiye bölmüştür. Bir kısmı yani yukarı semti dağ eteğinde ve aşağısı bağ ve bahçeler arasındadır. Kasabanın mevkii Trabzon’dan Erzurum’a giden cadde üzerinde ve pek mühim bir mevkidedir…” Ali Cevad’ın Bayburtla ilgili üzerinde durduğu önemli hususlardan biri yöredeki arıcılık faaliyetinin yoğunluğu meselesidir. “… hububat ve meyve ve sebze mahsulü bereketli olup yirmi yedi bin kadar mevcudu arı kovanları yörenin ihtiyacına yeterli derecede bal üretir. Cami ve diğer ibadet mahallerine mum tedarik etmektedir. Ayrıca bu mumlar Marsilya yoluyla Fransa’ya dahi gönderilir…” diyerek Bayburt’un Fransa’ya balmumu ihraç ettiğini söylemektedir.

Bir sonraki yazımızda ise yabancı bazı seyyahların Bayburt izlenimlerini aktarmaya çalışacağız. Yeni bir yazıda buluşuncaya dek sağlıcakla kalınız.