1964-65, o yıllar… Biz Erzurum Lisesi’nin üç yatılı öğrencisi Erzurum’da bir mahallenin bir daracık sokağında yüksek sesle tartışa tartışa yürüyoruz. İkimiz bir olmuşuz Ömer adlı arkadaşa laf yetiştirmeye, onu ikna etmeye uğraşıyoruz. Doğal olarak tartışmada “Ömer” sözcüğü çok geçiyor.
Birden bir pencereden kart sesli bir kadın bağırıyor bize doğru bakıp:
-Ömeeer gel penceremi çal, Ömeer yolan gurban!
Önce şaşırıyoruz, sonra biz ikimiz gülüyoruz, Ömer kızgın. Ve biz erkek güzeli, yakışıklı arkadaşımız Ömer’in üstüne iyice gitmeye başlıyoruz:
-Bak bak, senin nasıl bir kirli zampara olduğunu anladı kadın!
-Ulan yoksa daha evvel çaldın mı bunun da penceresini?
Kadın bağırmaya devam ediyor. O sırada birkaç kişi yanımıza geliyorlar diyorlar ki:
-Gardaş, bu karı birez delidir, bunun dört tene gardaşı var, onlar da hem deli hem de belalıdırlar, duyarsalar gelir sizi dögerler, gaçın gidin burdan!
Kaçıp uzaklaşıyoruz. Ama her fırsatta Ömer’e “Ömeer gel penceremi çal” deyip kızdırmaya devam ediyoruz.
Neden anlattım şimdi bu anımı? Şundan: Geçtiğimiz günlerde bir siyasetçimizin Ömer söylemi gündeme damgasını vurdu. Yolu Ömer’in yoluymuş. Olabilir ama çok tepki de aldı bu söylem. Bu da doğal. Zaten o siyasetçi de doğal karşıladı bu tepkileri. O karşıladı ya, basındaki bir şakşakçısı duramadı, bu söylemi köküne kadar savunan bir yazı yazdı, twitler attı.
Tabii ben onun derdini biliyorum, o siyasetçiye ve gazetesinin patronuna hulus çakıyor aklı sıra.
Ve duramadım, huyum kurusun, tuttum, bu yazara Ömer’in soyunun sopunun ne olduğuna dair bir kısacık not yolladım, kaynağını da belirttim ve “Al sana Ömer” dedim.
Bayburt deyimiyle “Vaay at kaçtı, torba düştü” ve de o torbadan neler düştü neler, tüm tepkilere vermiş veriştirmiş, benim payıma da “Sevsinler senin allameliğini, ben o dediklerini bilmiyor muyum sanıyorsun, onlar rivayet…” düşmüş.
Benim allameliğim yazdığım yazılar ve yayımlanmış 23 kitabımdan (24’üncüsü yolda) bellidir. Biz bu alanda namımızı yürütmüş, kendimizi kanıtlamışızdır. “Rivayet”e gelince: O kişinin Adalet simgeliğinin kanıtı var mı? Yok. O da rivayetlere dayanıyor. Zaten bu dinin tüm tarihi rivayetten ibarettir. İşine gelen rivayeti abart, kabart, işline gelmeyince küçümse, yoksa… İşte bu olmaz, bunu kimseye yaptırtmam, yaptırtmadım.
Ve kiminle uğraştığına dikkat et , bir daha düşün, olur mu Hanımefendi….
VE GULLEBİ TURAN’DAN BİR ÖMER FIKRASI
Erzurumlu deli divane Gullebi Turan, İstanbul Erzurumlular Vakfında oturmaktadır, canı sıkılmaktadır. Bakar ki Vakıf Başkanı çıkıyor, havaalanına gittiğini söylüyor.
"Beni de götür gardaş, canım sıhılir" der.
Başkan şart koşar:
"Turan, bir arkadaşımı karşılamaya gidiyorum, bu dediklerimi ona dersen götüreyim…"
"Derem, söyle hele ne ki?.."
"Bak şimdi arkadaşın adı Ömer... Ben sizi tanıştırınca sen Ömer adını duyar duymaz, diyeceksin ki: 'Ben iki Ömer tanırım, babam Ömer, Hazreti Ömer, öteki Ömer'lerin yedi ceddini..."
Giderler, yolcuyu karşılarlar, tanışma olur, gelgelelim Gullebi Turan ne diyeceğini tam anımsayamaz, der ki:
"Ben bir Ömer tanıram, o da Babam Ömer, Hazreti Ömer'in yedi ceddini..."