Genç Osman dediğini 'bir küçük uşak' sanırdım. Meğer adını taşıyan bir kocaman köy bile varmış. Bayburt'ta merkeze bağlı Genç Osman Köyü yani. Ol rivayet ediyorlar ki; kendisi de zaten atadan, dededen buralıymış. Yine bir başka ünlü Bedrettin Dalan'ın da köyüymüş burası. Kadere bakın ki; en keyifli, en manalı, en hoş günlerinden biri felaket ramağından dönmese haberimiz bile olmayacaktı bu köyden.
Nişan evinde, kadınların eğlenip zıplaması sonucu oda çöktü, çoluk çocuk, kız, dul, gelin hep birlikte aşağıya, ahır olarak kullanılan bölüme düştü. Molozlar, kerpiç pareleri, kalaslar ve soba kütlesi de üzerlerine yığılınca toplam 50-55 kişiden 36'sı fena yaralandı.
Acele hareket ettim, şansıma uçak saatini de denk getirebildim, konu daha soğumadan yetiştim olay yerine. Önce acilen Erzurum'a uçtum, ardından bir arabaya atladığım gibi bastım gaza, Bayburt'a. Bu mevsimde hep bildiğiniz gibi kar, tipi, fırtına, boran çok olduğundan yol kayak pisti kıvamındaydı. Hele otoyolun bir yerlerinden sapıp köhne bir köprüyü geçince zirvelerdeki dağ köyüne ulaşmak epey zahmetli oldu.
Vardığımda beklediğim manzarayla karşılaştım. Keder, elem, sıkıntı, vah vahlanma ve endişeli bekleyiş... Şükür ki çoğu ayakta tedavi olup taburcu edilecek durumda ama 3-5 kişinin durumu ağırca ya endişe onlardan. Hele müstakbel damat Bahattin Mıcık'ın 21 yaşındaki kız kardeşi Tuğba'nın hali beter kötü. Soba üzerinde kaynayan bir bayta su tam onun üzerine denk gelip boca olmuş. Acil ünitesi olan yegâne bölge hastanesi Erzurum'da olduğundan sadece onu kaldırmışlar Erzurum'a ama doktorları ümitsiz durumundan. Bedeninin yüzde 50'ye yakını kötü yanmış ve 'böbreklerin dayanması' zor diyorlar.
Muhtarla, imamla, ihtiyar heyetiyle, gençlerin üç beşiyle konuşuyorum önce. İlginç bir şey öğreniyorum. Olay günü öğle vakti eski bir husumet depreşmiş. Askerden yeni gelen bir köy gencini sıkıştırıp fena halde dövmüş başka köy delikanlıları. Çocuk ağzı burnu kan içinde eve gidince akrabaları 10 kilometre kadar ötede, Maden Köyü'ndeki jandarmaya haber etmişler. Onlar da araçlarına atlayıp gelmişler asayişi sağlamaya. İşin daha da büyümesini önlemek için çabaladıkları sırada olmuş bu çökme olayı. Muhtar diyor ki; "Duyan, işiten, öğrenen tekmil köy ahalisi olay yerine akın etti. Bereket versin ki jandarmamız buradaydı ve önlem alıp o kalabalığı içeri sokmadı. Zaten molozların altında can çekişen insanların tepesine bir de biz çöküp muhtemel ölümlere yol açacaktık."
İmam hayli içerlemiş konuşuyor duruma. Diyor ki; "Hadi genç kızlar kendi aralarında eğlenecek. Kocamış kadınların yanlarına üçer beşer çocuk da alıp tek bir odaya doluşması akıllı işi mi Savaş Bey?" Sonra olaydan çizik bile almadan kurtulabilen bazı genç kızlar ve çocuklarla konuşuyorum. "Serdar Ortaç çalıyorlarmış kasetten cümbür cemaat zıplanıp hoplanınca da çürük kerpiç yapı dayanamamış bu toplu harekâta" diyorlar. Bir ufacık erkek çocuğu getiriyorlar anlatsın diye. Gülerek "Anlat bakalım" demelerine şaşıyorum. Meğer o ufaklığın anlattıkları daha önceden de güldürmüş onları. Çocukcağız ne olduğunu tam anlamış belli ki... "Bir 'helekopter' geçti. Buuuurrrruuuum diye ses çıkardı, o yüzden de deprem oldu, ev çöktü" diyor.
Bayburt Valisi Kerem Al, Jandarma Alay Komutanı Albay Halil Uysal ve bazı yöneticiler konvoy halinde inceleme yapmaya geliyor köye. Vali Bey oldukça üzülüyor gördüğü manzaraya. Cami altında bulunan köy odasına herkesi toplayıp kısa bir konuşma yapıyor. Kerpiç ev yapmanın her zaman sıkıntı doğurduğunu anlatıyor. "Devletin de yardımıyla yeni ve güvenli binalar yapalım" diyor.
Sonra en mutlu günü, nişan töreni kâbusa dönen 18 yaşındaki Tülay Yenitürk'ün ziyaretine gidiyor Vali Bey. Talihsiz genç kız gözyaşları içinde ve sanki yeniden yaşar gibi anlatıyor olayı. "Ben dışarıdaydım. Sürpriz bir şekilde içeri girecektim ki korkunç bir gürültü duydum. Kapıyı açınca odanın göçtüğünü, boşluk olduğunu gördüm. Nasıl da çığlıklar, inlemeler geliyordu Allahım. Bayılıp çöküvermişim oracığa..."
Ocak / 2011