Bu iktidarın Ülkeye yaptığı bütün tahribat onarılabilir. Ancak, Müslümanlıkla yolsuzluk ve rüşveti bağdaştıran zihniyet nasıl onarılacak?
İktidar mensupları dindarlık iddiasındadırlar. Kendilerini savunurken abdestli, namazlı atasözleri söylerler. Başkalarını eleştirirken yine din üzerinden vurmaya çalışırlar. Atatürk’e ayyaş demekten çekinmeyecek ölçüde ileri giderler. Yani onlar çok günahsızdır; karşıtları da çok günahlı…
Kimin Allah’a daha yakın ve gerçek anlamıyla daha dindar olduğunu kim bilebilir, Allahtan başka?
Esas olan insanların işleri ve eylemleridir. Kim doğru ise, dürüst yaşıyorsa, insanlara, hayvanlara, canlılara, cansızlara, suya, havaya, toprağa ama ille de insanlara yararlı işler yapıyorsa o kişi insanlar yanında dindardır. Ötesini Allah bilir.
Doğruluktan sapan, haramlara bulaşan, eline geçirdiği yetkileri ve gücü başkalarını ezmek, üzmek için kullanan; kendisine ve yakınlarına ve yandaşlarına servetler sağlayan bir insan dindar olabilir mi? Böyle bir insanı dindar sayan bir din gerçekten “Hak Din” olabilir mi?
İşte bu noktada Türkiye’nin felaketi başlıyor.
İktidar, dindarlık ve hatta dinin tek temsilcisi iddialarında bulunmasaydı, hakkındaki suçlamalar, ortaya atılan dinlemelerdeki hüzün verici durumlar, ayakkabı kutularındaki açıklanamayan milyonlarca dolarlar, kasalar, para sayma makineleri yargıya taşınır, hükümler giyilir veya aklanıp çıkılırdı. Ama ne yazık ki, öyle değil.
İktidar mensuplarının dindarlık gösterileri öylesine boyutlardadır ki durumdan kalıcı sonuçların çıkmaması mümkün değildir.
İktidar hakkındaki iddialara gerçekçi yorumlar ve cevaplar bulamayan yandaşlar ne yazık ki “ne pahasına olursa olsun” savunma çabası içine giriyorlar. İktidarın Başına yani RTE’ye bu olaylardan sonra bile “velilik, kutsallık” yakıştıranlar var. Dahası İmam Hatibi bitirdiği söylenen bir Milletvekili “Allah’ın bütün vasıflarını taşıyan Başbakan” sözünü dahi söyleyebiliyor. Bu sözünün ağzından kaçtığını sonradan savunsa da, tevil için söyledikleri de bu ifadelerine yakın sözler oldu.
Sorsanız bu Milletvekili inanç mezhebinin Maturidilik olduğunu söyler. Ama Maturidinin şu sözünden haberi var mıdır: “Bazı fiilleri zulüm olan bir Sultana adil diyen kafir olur. Bazı fiillerinde zulüm ve haksızlık yapmışsa buna rağmen o kişiyi mutlak adil olarak isimlendirmek zulüm ve adaletsizliğe adalet adını vermek ve ona razı olmak anlamına gelir ki bu fikri benimseyen dinden çıkmış olur.”
İktidarın hallerinden ötürü insanlar çok rahatsız olurlarsa oy vermezler. Ama siz Müslümanların İktidarı olmak iddiasını evirip çevirip tekrarlarsanız bunun sonucu kalıcı ve tehlikeli olur. Olmuştur, olmaktadır.
Olan şudur:
1- Kimi yandaş Müslümanlar artık yolsuzluk ve rüşvet ile dinlerinin bağdaştırılabileceği görüşüne ulaşmışlardır.
2- Kimi karşıt Müslümanlar da bu dinden soğumuşlardır.
Şimdi bu derin yarayı tedavi etmek için ana kaynaklara yönelip “İslam’ın yüce gerçeklerini” anlatmak bu işleri bilenlerin görevidir. Bu yara tedavi edilmezse sonu felakettir.