Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yeni düzenlemeler yapılmış, hazırlanan uygulama tüzükleri ile de dört meslek birliğinin kuruluş ve işleyişi ortaya çıkmıştı. Bu düzenlemelerin yapıldığı sıralarda ben de Kültür Bakanlığından TRT’ye geçmiş bulunuyordum.
Sonuçtan, Bakanlık üst kademede olan dostlar beni özel olarak haberdar ettiler. Tüzüğün resmi gazetede yayınlanmasının ardından ilk başvuruda bulunanlar kendi meslek birliklerini kurmuş sayılacaklardı.
Kurucular Kurulu’nu oluşturarak ilk başvuruyu yaptım. Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Birliği (İLESAM) böylece tüzel kişilik kazanıyordu. Kurucular Kurulu şöyleydi: Yahya Akengin, Coşkun Ertepinar, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Reşat Genç, Dursun Yıldırım, Sadık Tural, Emine Işınsu.
İlk Yönetim Kurulu ise Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenecekti. Bakanlar Kurulu’ndan çıkan listede iki yeni isme yer veriliyordu: Ahmet Sonel, Recep Bilginer. Ahmet Sonel Yönetim Kurulu Başkanıydı. Başkan Yardımcılığına da ben getirilmiştim. Diğer üç meslek birliği de aynı zamanda kurulmuş oluyordu.
Durumun kamuoyuna açıklanmasının ardından sol basının hedefi olmuştuk. Çünkü bu oluşumlar kafalarına göre değildi. Bakanlığın Strazburg caddesindeki binasında bize bir kat tahsis edilmişti. Faaliyetlerimizi orada sürdürecektik. Mümkün olan en kısa zamanda düzeni kurup çalışmalara başladık. İki temel görevimiz vardı. İlim ve edebiyat eseri sahiplerinin telif haklarını izlemek ve korumak, ayrıca bu alanda sosyal ve kültürel etkinliklerde bulunmak.
Çalışmalarımız için Bakanlıkta oluşturulan bir fondan her yıl bir miktar para aktarılacaktı. Üye kaydetmeye başladık. Sağ sol demeden her ilgili çevrede duyurularda bulunup üye olmaya davet ettik. Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Aziz Nesin, boykot kararı aldıklarını ilan etti. Benim de kurucularından olduğum Yazarlar Birliği de benzer bir tutum izliyordu. Aleyhimize yazı ve yayınlar sürüyordu. Hiçbirine aldırmadan, kısa sürede önemli bir üye sayısına ulaşmıştık. Esasen bu meslek birliği olayı fikir ve sanat hayatımızda bir ilkti. Bu alandaki hiçbir dernek benzeri kuruluşa rakip de değildi. İlk defa yazarlık ve sanatkârlık kanun önünde bir meslek muamelesi görmüş oluyordu.
Ankara’da Sanat Kurumu’nda yaptığımız bir tanıtım toplantısına Türkiye Yazarlar Sendikası adına Başkan Yardımcısı Demirtaş Ceyhun da İstanbul’dan gelerek katıldı. Yapılan konuşmalar ve tartışmaların ardından öcü olmadığımız, fanatik bir çizgide bulunmadığımız anlaşılmış olacaktı ki Demirtaş Ceyhun, önceki çekincelerini geri aldıklarını açıkladı.
Eser sahibi yazar ve bilim adamlarının hakları korunacak prestijlerinin artmasına hizmet edilecekti.
Ancak solcu yazar ve bilim adamlarımızın, bu tür kuruluşların ya tamamen kendi çizgilerinden kişilerin elinde olması, ya da onları yok saymaları gibi bir alışkanlıkları vardı.
Daha sonra İstanbul’da bir tanıtım toplantısı düzenlendi. O zamanki adıyla İnterkontinantal Oteli’ndeki bu toplantıya da Aziz Nesin katılmıştı. Tanıtıcı broşürlerimizi dağıttık. Soruları cevaplandırdık. Aynen Ankara’daki gibi bir havayı yakalamak üzereyken Aziz Nesin söz aldı ve bütün ideolojik ön yargılarını sıralayarak hücuma geçti.
Devlet destekli bu meslek birliklerini Sabancı şirketlerine benzetmeyi de ihmal etmedi. Cevaplandırmak için söz aldım ve ben kürsüye çıkınca da Aziz Nesin salonu terk edip gitti.
Oturumu yöneten hukukçu zat, “Aziz Nesin bunu hep yapar… Konuşur, saldırır, cevap hakkını kullananları dinlemeden de kaçar gider…” demek zorunda kaldı. Çalışmalarımızı sürdürürken kendi aramızda bazı uyumsuzluklar da olmuyor değildi. Alanında otorite bir tıp profesörü olan Ahmet Sonel, kültürel ve sosyal faaliyetlere pek sıcak değildi. Bense meslek birliğinin tabiatı gereği bunların kaçınılmaz olduğunu düşünüyordum. Yoksa telif hakları tahsilât bürosu olup çıkardık. Bu da beni açmazdı. Zaten Ahmet Sonel’in muayenehanesindeki yoğunluk da, kendisini bu işlere vermeye engeldi.
Dolayısıyla, Başkan Yardımcısı sıfatıyla inisiyatif kullanma gereğini duyuyor ve öyle de yapıyordum.
Uzun arayışlardan sonra yönetim kararlarını uygulama mevkii olan Genel Sekreterliğe, Ahmet Sonel’in de tercihi sonucu emekli General Fehmi Arabacıoğlu’nu getirmiştik. Paşa 12 Eylül sonrası Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı yapmıştı. Bilinen asker prototipinden de değildi. Sivil tavırlı, uyumluydu.
İLESAM’la ilgili bu girişten sonra konuya tekrar dönmek üzere yine Kültür Bakanlığı ve 12 Eylül sonrası, Bakanlıktaki asker yöneticilerle ilgili hususlara değinmek istiyorum.
Ağustos 2013
Editör: Yahya Akengin'in kırk yıllık hatıralarını içeren yazı dizisi devam edecek...