Mehmet Ergül, Müftü Begim (Hafızai Beşer'den)

Abone Ol
Değerli okurlarım, sevgili dostlar! Sizlere memleketimizin gerçekten kendinden menkul hal, eda ve tavırlarıyla bir değerli din adamını, aydın bir Müslüman, lakabıyla müsemma bir “beğ”; Mehmet Ergül (begim) hocamızı anlatmaya çalışacağım.

Müftü Mehmet ağabeyimiz girizgâhımızda da zikrettiğimiz gibi, kendine özgü tavırlarıyla nadide bir Bayburt figürüdür.

Bayburt eşrafından yine çok kıymetli bir ağabeyimiz, İbrahim Kahveci bey; “Müftü efendi gerçekten hayatını istikamet üzerine yaşayan, bedîi olan insani meziyetleri kendinde, nefsinde cem etmiş bir büyüğümüzdü” diyor ve Faruk bey sana bir hikâyesini de anlatmak gerek diye sözlerine devam ediyor; “Rahmetli Mehmet ağabeyi, Bayburt Müftüsü, Bayburt’ta günün bürokratları ile Gümüşhane Valisi'ne ziyarete gidiyorlar, Vali Müftü beyden ziyade diğer zevatla, bürokratlarla ilgilenmektedir."

Devlet geleneğinde Müftülük makamının protokol olsun, diğer temsil olaylarında olsun geçmişten günümüze özel bir yeri olduğunun bilincinde olan rahmetli, bu durumdan son derece rahatsız oluyor ve Vali beye; "Sayın Valim, siz misafirlerinize özellikle de Müftülük makamını temsil eden birisine böyle lâakal mı kalırsınız, siz de adet böyle midir?" diye çıkışır.. Ve devam ederek: "Sayın Vali, ben bir vali olurum, fakat siz bir Müftü olamazsınız!" dediğini, rahmetli Müftü efendinin ne kadar bilinçli ve temsil ettiği makamına müdrik bir din adamı olduğunu anlatmıştır.

Yani temsil kabiliyeti son derece ileri bir Bayburt yüreğidir rahmetli Müftü ağabeyimiz.

Lakabı, memleketimizde daha ziyade, çelebi, hatırlı, hazır cevap, merhametli, yürekli, hanedan ve nüktedan, paylaşmayı ve yardımlaşmayı şiar edinenlere verilen “begim”dir. Yarenleri ve sevenleri, eş ve dostları gıyabında “begim” diye yad ederler Müftü beyi. Zaten o da muhataplarına “begim” diye hitap ederdi. Biraz da kendisi çok kullandığından olsa gerek böyle güzel bir lakaba muhatap oldu sanırım.

Bizim kuşak itibariyle, aşina olduğumuz bir kişilik olduğunu belirtmeliyim, bizlere karşı da oldukça âlicenap ve sevgi dolu olduğunu hissettirmiştir. Dostlarının ortak kanaati, “Müftü efendi sevdiklerine karşı muhabbeti sonsuzdu” demektedirler.

Yine bir gün Ankara da; muhtemelen Hacı Bayram civarında tanımadığı birisi kolundaki saatinin güzel olduğunu söylemesi üzerine çıkartıp saati bu insana verdiği söylenmektedir. Kendisinden yardım veya para talepli fakirleri bir tenhaya çekip cüzdanında ne varsa verdiği bilinmekte…

5 evlat sahibi, 4 kız, 1 erkek.

Tevâzu ve merhamet sahibi bir kişilik olduğunu bilenler bilir. Hatta onu uzaktan görenler dahi onun müspet enerjisinden etkilenerek hiç konuşmasalar bile içlerinde böyle bir duygu oluşurdu.. Çünkü gerçekten insanlara davranış ve bakış tarzı beşeri merkeze alan İslami bakış prensibi ile son derece örtüşüyor ve böyle güzel bir netice olabiliyordu.

Vefa mı? Peki,  şimdi sıkı durun.. Vaktiyle İstanbul Müftülüğü de yapmış Şeref Güzelyazıcı bey, Müftümüzün dostu, arkadaşı ve yareni idi. Şeref beyin sağlığında memleketimizin nefis; yağ, peynir, bal ve diğer yöresel gıda maddelerinden mürekkep hediyeleri mevsiminde İstanbula gönderirmiş, Şeref bey vefat ettikten sonra da geride kalan ailesine Müftümüz bu hediyeleri bilaistisna göndermeye devam edermiş, yine bir seferinde; müftümüzün yakın arkadaşı olan İbrahim Kahveci ağabeyimiz, "Arkadaşın vefat etti müftü efendi neden hala göndermeye devam ediyorsun" diye soracak olmuş, işte buyurun, değil Bayburt'un insanlık tarihine yazılacak bir cevap; "Vefa denilen kuru bir kelâmdan mı mürekkep İbrahim! İş(ki), geride kalan emanetlere(de) vefa göstermek, marifet bu!" Bilmiyorum ama, kaç kişi varki böyle Muhammedi bir ahlakı ve geleneği devam ettirsin(?), vardır.. Amenna, ama işte size memleketten bir örnek.

Çok derunî bir malûmat sahibi olmasına karşı, az; anlatmak veya izah etmek istediği konuya biraz mizâh, az da ironi ilave ederek öz konuşurdu.

Yani ilmi ile müsemma; iftihar vesilesi, siyaseti olmayan, aldığı lokal, dini ve ilmî  ile eğitimini tam manası ile temsil eden, bizzatihi nefsinde yaşayan büyüğümüzdü.

İlmiyle amil olduğunu yazmıştık sevgili dostlar… Hitabeti de kendinden menkul tatlı mı tatlı idi. Konuşma insicamını kaybetmez, daha ziyade insanların anlayabileceği şekilde mevzuu ederdi. Hatta bir çok defa güzel anılara da vesile olmuş üslubundan kaynaklanan hikâyeleri de vardır. Özellikle Cuma vaazlarında, üslubu gereği bir noktaya nazar ile vazı nasihat ederdi. Bazen celallenirdi de. Yine bir vaazında mevzuu gereği tatlı sert ve otantik memleket ağzı ile “Vola Müslüman! Küfür, gıybet, yalan bu gibi iş ve fiiller Müslümana yakışmaz ama heyhat.. Bilirsen, bilmirsen ahan söylüyoruz ama sen, gene aynen bu fiillere devam edirsen” diye devam ederken cemaatte bulunan ve onu pek tanımayan bir hemşeri ona bakarak konuştuğu için usulca kalkıp, camide müftünün görünmeyeceği başka bir yere oturmuş. Halbuki, Müftü efendinin vaaz üslubu bu idi, işte böyle ironik durumlara da sebep bir güzel değerimizdi.

Çok temiz ve tirendaz yeni deyimiyle hijyenik bir insandı. Hemen her gün sabahları Bent veya Çarşı Hamamı'nda görebilirdiniz.

Bayburt İmam Hatip Lisesi'nin kurucu müdürü, Bayburt Müftüsü ve bilahare Din Dersi öğretmenliği gibi görevleri layıkıyla deruhte eden bu büyüğümüz, 63 yaşında rahmeti rahmana intikal etmiştir.

Dostlarım, Müftümüzün böyle kısa bir anlatımla tam değil yüzde bir bile anlatılamayacağının idraki içindeyiz, takdir edersiniz bizim yaptığımız memleket maşerine katkıları olan hemşerileri kısa olarak yad etmektir.. Yoksa değerli müftümüz ve diğer hemşerilerin anlatılması kitaplar hacminde olması gerektiğine müdrik olduğumuz bilinci içinde, bu güzel ağabeyimize Allah’tan rahmet, mağfiret ve aff niyaz ediyoruz. Ruhu şad, Ebubekir efendimize komşu olsun (âmin).