Kazakistan'ın eski başkenti Almaata’ya (Almatı) İstanbul’dan 5 saatlik uçuşun ardından ulaşıyoruz. Bu modern kente “Orta Asya’nın İsviçre’si” deniyor ama İsviçre’yi bilmeyenler için bu anlatım bir şey ifade etmiyor! Çin’e yakınlığı nedeniyle Başkent apoletini 'yeniden' inşa edilen Astana’ya kaptıran Almaata, “modern ve aynı zamanda kültürel bir kent nasıl olmalı?” sorusunun yanıtı gibi duruyor… 2 Milyon insanın yaşadığı Almaata hakkında ilk izlenimlerim; kuralları olan, düzenli, renkli, dokusu ayakta ve yaşanılabilir bir kent…
***
Almaata’dan Türkistan’a yolculuk, İstanbul’dan Bayburt’a uzanan ‘yol’ hikayesine benziyor. Güneye indikçe, kentler ve görüntü soluklaşıyor… Tabiat ve kültür ayakta ama ‘fakirlik’ her kilometrede biraz daha belirginleşmeye başlıyor.
Yol boyunca aralıklarla duraklamamıza neden olan hayvan sürüleri, develer ve özellikle at çiftlikleri bölge insanının en büyük gelir kaynağının hayvancılık olduğuna işaret ediyor.
300 bine yakın nüfusu ile kalabalık ve büyük bir kent beklentisi uyandıran Türkistan’a taklar ve heykeller arasından giriyoruz… Almaata’dan sonra, birkaç yüzyıl geriye gitme hissi uyandırsa da, heyecanlıyım...
-Dönüş yolunda Türkistan için; “derinliği, kültürü, dokusu olan ve ‘bir daha gelmek isterim’ diyebileceğim çok büyük bir Türk köyü burası” diyecektim.-
***
Türkistan’ın Türk tarihindeki yeri, bu topraklardan yetişmiş büyükler, rivayetler ve kitaplardan aşina olduğumuz manevi iklim gibi ulaşılabilir bilgilere uzun uzun değinmeyeceğim. Ama birkaç ‘zirve’ var ki; kısaca da olsa o ‘noktalarda’ edindiğim izlenimleri paylaşmak istiyorum:
***
Bir rivayete göre Ahmet Yesevi, kendisini ziyarete gelenlerden önce hocası olan Arslan Baba'yı ziyaret etmelerini istermiş. Biz de bu geleneğe uygun hareket edip, Türkistan’a karayoluyla 45 dakika uzaklıkta bulunan Otrar bölgesine uzanıyoruz…
Taşkent'li bir Türkmen olan Arslan Baba'nın serinliğinde, müslüman ve şaman kadınların mırıldanmaları bir anda Türk tarihini anlatan filmin başa sarmasına neden oluyor.
-Yesi yakınında bulunan Otrar bölgesi, aynı zamanda Farabi'nin de köyü olarak biliniyor. Emir Timur da bu topraklarda vefat etmiş. Ki ne vefat! Siriderya nehrinin kıyılarına inince bu inatçı komutanı yeniden hatırlayacağız!-
***
Ve Türkistan’ın kalbi Hoca Ahmet Yesevi dergahı…
Birkaç paragraf, birkaç keyifli sözcük anlatmaya yeter mi, yoksa cılız mı kalır bilemiyorum ama tek kelimeyle ‘muhteşem’ bir yapı…
-Detaylarını bilmediğim için net bir şey diyemiyorum ama yine de bu ‘yapılar silsilesinin’ hiçbir yerinde tek bir cümle Türkçe olmaması, Türkiye hükümetlerinin bu bölgeye yaptığı yatırım ve destek düşünüldüğünde diplomatik bir eksiklik olsa gerek!-
***
Kazak, Özbek ve Rus nüfusunun diğerlerine göre daha yoğun olduğu Türkistan ve çevresinde, gözlemlediğim kadarıyla ekonomik çemberin en alt tabakasını Özbekler oluşturuyor. Bundan olsa gerek, gezginlerle en iyi ilişkiyi de onlar kuruyor.
Peki ya ‘büyük abi’ rolü kesen Türkiye Türkleri?
Hele Bayburtlular!
Devam edeceğim…