“Mukatele” ne demek, ondan başlayalım, karşılıklı vuruşma, birbirini öldürme demek… Peki kim kimi/kimleri öldürmüş, neden öldürmüş, neden bu kitaba ad olmuş bu sözcük?
Ziya Gökalp, Nemrut Mustafa Paşa Divanında yargılanmaktadır İttihat ve Terakki Partisi’nin bir ideoloğu olarak. Ermeni tehcirinin bir soykırıma neden dönüştüğü, neden buna karşı çıkmadığı sorulur, o da şu tarihi yanıtı verir:
Ziya Gökalp, Nemrut Mustafa Paşa Divanında yargılanmaktadır İttihat ve Terakki Partisi’nin bir ideoloğu olarak. Ermeni tehcirinin bir soykırıma neden dönüştüğü, neden buna karşı çıkmadığı sorulur, o da şu tarihi yanıtı verir:
“Milletimizi suçlamayınız; Türkiye’de Ermeni kırımı değil bir Türk-Ermeni mukatelesi vardır. Arkadan vurdular, biz de vurduk…”
Aslında mukatele “Türk-Ermeni” ile sınırlı değil, bu kitabın konusu da o zaten. Tehcir öncesi ve sırasında Kürtler, Çerkesler ve Ermeniler çatışıp durmuşlar. Hani hep Türkler “Ermeni Soykırımı” ile suçlanır, Ermeniler dünyayı ayağa kaldırıp dururlar ya, kazın ayağı hiç öyle değil.
“Bu kitap” dedim, evet adı “Mukatele” kitabın, yazarı Macit Gürbüz, Yayınevi: Motto. Macit Gürbüz bir gazeteci aslında, ama çoğu kimse onu “Kürtleşen Türkler” adlı çok beğenilen ve okunan kitabından bilirler. Güneydoğu’da terörün en amansız dönemlerinde gazetecilik yapınca “Kürt Sorunu” ile de ilgilenmeye başladı. Önce o bölgemizde yaşayan ve asimile olup Kürtleşen Türklerin izine düştü ve birçok kaynağı tarayarak önemli bir yapıta imza atı.
Gelgelelim iş bununla bitmiyordu, o bölgede bir Kürt-Ermeni çatışması da yaşanmıştı, işin içine Çerkesler da karışmıştı ve Osmanlı Devleti’nin eli de işin içinde idi.
İşte Macit Gürbüz bu konuyu da yedi sekiz yıl araştırdı gazeteci objektifliği ve sorgulayıcılığı ile… Yüzlerce yapıtı okudu, Osmanlı arşiv belgelerine girdi, yani birinci elden kaynaklara ulaştı.
Ve işte sonuç: Soykırım amacı ve kastı yoktur. Olan bitenin özeti şudur:
1- Osmanlı 93 Harbi’nde yenilince batılı devletler Ermeni işini masaya koydular, dayattılar, kabul etti Osmanlı o ağır koşulları. Ermenilerse Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız bir Ermenistan kurma hayalleri içinde idiler, başta Rusya olmak üzere tüm Avrupa ve ABD’den destek ve yardım görüyorlardı. Silahlı Ermeni komitacıları dolaşıyorlardı ortalıkta. Osmanlı buna çareler aradı, bu çareler “çaresizliğin çareleri” oldu. Hamidiye Alayları kuruldu, Kürtlere beylikler, paşalıklar verildi, başta vergi olmak üzere birçok bağışıklıklar, ayrıcalıklar tanındı. Ve fetvalar verildi. Yedi Ermeni öldüren yedi cennete girecekti. Böylece Kürt Ermeni çatışmaları başladı.
İşin içine bu arada Türkiye’ye göç eden ve yokluk yüzünden yağmaya başlayan Çerkesler de katıldılar. Onlar da Ermenilerin canına ve malına kastediyorlardı.
Böylece gele gele gelindi I. Dünya Savaşına. Ermeni yine arkadan vuruyordu ordumuzu. Bir önlem gerekiyordu, bu önlem tehcir, yani zorunlu göç ettirme olarak düşünüldü ve uygulandı. Bu uygulama için o günün Sadrazamı Talat Paşa genelgeler yayımladı, tehcirin şartlarını ve kurallarını açıkladı, bunlara titizlikle uyulmasını istedi. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, yollarda Ermeni kafilelerine saldırılar yapıldı Kürtler ve Çerkesler tarafından malları talan edildi.
“Bunlar zaten biliniyor, değişik ne var bu kitapta?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Tamam şimdi bu kitaptan bazı çarpıcı başlıkları sunacağım, göreceksiniz değişik neler olduğunu:
-Kırım, Kürtlerin ve Çerkeslerin yaşadıkları yerlerde meydana geldi. Kürt Ağaları, Ermeni konvoylarını jandarmalardan satın alıyorlardı. Çerkesler daha çok Resulayn’daki muhacirleri katlettiler. Urfa Çerkesleri ve Kürtler, Ermenileri yağma etmek bağlamında birbirleriyle çatışmaya giriyorlardı.
-Diyarbakır Valisi Dr.Reşit, bir Çerkes, Ermeni katliamlarının simge ismi. Diyarbakır’a getirdiği Çerkes güçleri ile kan kusturmuş Ermenilere… Diyarbakırlı Fevzi Bey, Çerkeslere öldürttüğü Ermeni kadınların saçlarından halat yaptırmış. Bir başka Çerkes, Çerkes Ahmet, Van ve çevresinde yaptığı katliamları şöyle savunmuş: “Van ve çevresini Kâbe toprağına çevirdim.”
-Hamidiye alaylarının başkomutan Zeki Paşa da Çerkes…
-Tarık Ziya Ekinci anlatıyor: 1915’te Diyarbakır’da ne oldu? Tüyler ürpertici tanıklıklar…
-Katliama fetva veren din adamları, kadılar, imamlar.
-Kürtler koyun keserken ettikleri duaları Ermeni keserken de yapıyorlardı.
-“Firxun” Keklik Avı demek, yani toplu öldürüm. Bejik denilen Kürt milislerden Kolo Ond, yani Ond Dede’nin anlattıkları var, dehşet verici, buraya yazmıyorum, bu kitap, sırf bunlar için bile okunur.
-Arapkir Kayaarası’nda Ermeni ölülerinden oluşan ceset tepesi…
-Peki ya Ermeniler onlar boş mu duruyorlardı? Hayır, onlar işi öylesine ileri götürmüşlerdi ki Ermeni Taşnaklar, bir “Katliam ve Yağma Bakanlığı” kurmuşlardı. Ermeni komitacıları “merhamet kaldırılmıştır” diyorlardı, Rus Topçu Teğmen Medivan görmüştür Erzurum’da; bir Ermeni, Kürt arabacılardan birini vurmuştur ama daha ölmemiştir Kürt, Ermeni bu Kürt’ün ağzına sopayı zorla sokmaya çalışmaktadır bir an önce ölsün diye.
-Macit Gürbüz, Ermeni katliamında Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir rolü bulunmadığını, işin devlet yetkilileri ile yerel güçler ve Hamidiye Alayları tarafından icra edildiğini yazıyor.
-İşte tam burada Kürt Yazar Altan Tan’ın yazdıkları giriyor devreye. Altan Tan: “Ermeni komitacıları Kürt köylerine Rus ordusundan çok daha fazla zarar verdiler” diyor ve şunları önemle vurguluyor: “Şarkî Anadolu’da 1,5 milyon Ermeni’nin tehcir edildiğini ve bunların 600 bininin yollarda katliama maruz kaldığını yazmış olan Avrupa barbarları; Erzurum, Van, Bitlis ve diğer Şark vilayetlerinin Ruslar tarafından istilası sırasında Ermeniler tarafından oralarda sakin olan Kürtlerden öldürülen ve miktarı 1,5 milyonu bulan mütecaviz kıtalden bir nebze olsun bahsetmediler. Ermeni katliamından Kürtler mesul oluyor da Kürt katliamından Ermeniler asla mesul olmuyorlardı.”
-Altan Tan böyle diyor ya, başka Kürt aydınları işi özüre kadar götürüyorlar. İşte Ahmet Türk: “Ermenilerden özür diliyoruz, bizi bağışlasınlar.”
Evet sonuca gelelim: Ortada bir mukatele var Kürtler, Çerkesler, Ermeniler ve Osmanlı Devleti arasında (Türkler çok fazla yoklar bu işte). Kimsenin eli temiz değil. Yapılması gereken “Masum değiliz hiçbirimiz” deyip bu acı olayları tarihe bırakmak ve barışmak…
Macit Gürbüz’ü kutluyorum, müthiş bir kitap…
Aslında mukatele “Türk-Ermeni” ile sınırlı değil, bu kitabın konusu da o zaten. Tehcir öncesi ve sırasında Kürtler, Çerkesler ve Ermeniler çatışıp durmuşlar. Hani hep Türkler “Ermeni Soykırımı” ile suçlanır, Ermeniler dünyayı ayağa kaldırıp dururlar ya, kazın ayağı hiç öyle değil.
“Bu kitap” dedim, evet adı “Mukatele” kitabın, yazarı Macit Gürbüz, Yayınevi: Motto. Macit Gürbüz bir gazeteci aslında, ama çoğu kimse onu “Kürtleşen Türkler” adlı çok beğenilen ve okunan kitabından bilirler. Güneydoğu’da terörün en amansız dönemlerinde gazetecilik yapınca “Kürt Sorunu” ile de ilgilenmeye başladı. Önce o bölgemizde yaşayan ve asimile olup Kürtleşen Türklerin izine düştü ve birçok kaynağı tarayarak önemli bir yapıta imza atı.
Gelgelelim iş bununla bitmiyordu, o bölgede bir Kürt-Ermeni çatışması da yaşanmıştı, işin içine Çerkesler da karışmıştı ve Osmanlı Devleti’nin eli de işin içinde idi.
İşte Macit Gürbüz bu konuyu da yedi sekiz yıl araştırdı gazeteci objektifliği ve sorgulayıcılığı ile… Yüzlerce yapıtı okudu, Osmanlı arşiv belgelerine girdi, yani birinci elden kaynaklara ulaştı.
Ve işte sonuç: Soykırım amacı ve kastı yoktur. Olan bitenin özeti şudur:
1- Osmanlı 93 Harbi’nde yenilince batılı devletler Ermeni işini masaya koydular, dayattılar, kabul etti Osmanlı o ağır koşulları. Ermenilerse Osmanlı’dan ayrılıp bağımsız bir Ermenistan kurma hayalleri içinde idiler, başta Rusya olmak üzere tüm Avrupa ve ABD’den destek ve yardım görüyorlardı. Silahlı Ermeni komitacıları dolaşıyorlardı ortalıkta. Osmanlı buna çareler aradı, bu çareler “çaresizliğin çareleri” oldu. Hamidiye Alayları kuruldu, Kürtlere beylikler, paşalıklar verildi, başta vergi olmak üzere birçok bağışıklıklar, ayrıcalıklar tanındı. Ve fetvalar verildi. Yedi Ermeni öldüren yedi cennete girecekti. Böylece Kürt Ermeni çatışmaları başladı.
İşin içine bu arada Türkiye’ye göç eden ve yokluk yüzünden yağmaya başlayan Çerkesler de katıldılar. Onlar da Ermenilerin canına ve malına kastediyorlardı.
Böylece gele gele gelindi I. Dünya Savaşına. Ermeni yine arkadan vuruyordu ordumuzu. Bir önlem gerekiyordu, bu önlem tehcir, yani zorunlu göç ettirme olarak düşünüldü ve uygulandı. Bu uygulama için o günün Sadrazamı Talat Paşa genelgeler yayımladı, tehcirin şartlarını ve kurallarını açıkladı, bunlara titizlikle uyulmasını istedi. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, yollarda Ermeni kafilelerine saldırılar yapıldı Kürtler ve Çerkesler tarafından malları talan edildi.
“Bunlar zaten biliniyor, değişik ne var bu kitapta?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Tamam şimdi bu kitaptan bazı çarpıcı başlıkları sunacağım, göreceksiniz değişik neler olduğunu:
-Kırım, Kürtlerin ve Çerkeslerin yaşadıkları yerlerde meydana geldi. Kürt Ağaları, Ermeni konvoylarını jandarmalardan satın alıyorlardı. Çerkesler daha çok Resulayn’daki muhacirleri katlettiler. Urfa Çerkesleri ve Kürtler, Ermenileri yağma etmek bağlamında birbirleriyle çatışmaya giriyorlardı.
-Diyarbakır Valisi Dr.Reşit, bir Çerkes, Ermeni katliamlarının simge ismi. Diyarbakır’a getirdiği Çerkes güçleri ile kan kusturmuş Ermenilere… Diyarbakırlı Fevzi Bey, Çerkeslere öldürttüğü Ermeni kadınların saçlarından halat yaptırmış. Bir başka Çerkes, Çerkes Ahmet, Van ve çevresinde yaptığı katliamları şöyle savunmuş: “Van ve çevresini Kâbe toprağına çevirdim.”
-Hamidiye alaylarının başkomutan Zeki Paşa da Çerkes…
-Tarık Ziya Ekinci anlatıyor: 1915’te Diyarbakır’da ne oldu? Tüyler ürpertici tanıklıklar…
-Katliama fetva veren din adamları, kadılar, imamlar.
-Kürtler koyun keserken ettikleri duaları Ermeni keserken de yapıyorlardı.
-“Firxun” Keklik Avı demek, yani toplu öldürüm. Bejik denilen Kürt milislerden Kolo Ond, yani Ond Dede’nin anlattıkları var, dehşet verici, buraya yazmıyorum, bu kitap, sırf bunlar için bile okunur.
-Arapkir Kayaarası’nda Ermeni ölülerinden oluşan ceset tepesi…
-Peki ya Ermeniler onlar boş mu duruyorlardı? Hayır, onlar işi öylesine ileri götürmüşlerdi ki Ermeni Taşnaklar, bir “Katliam ve Yağma Bakanlığı” kurmuşlardı. Ermeni komitacıları “merhamet kaldırılmıştır” diyorlardı, Rus Topçu Teğmen Medivan görmüştür Erzurum’da; bir Ermeni, Kürt arabacılardan birini vurmuştur ama daha ölmemiştir Kürt, Ermeni bu Kürt’ün ağzına sopayı zorla sokmaya çalışmaktadır bir an önce ölsün diye.
-Macit Gürbüz, Ermeni katliamında Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir rolü bulunmadığını, işin devlet yetkilileri ile yerel güçler ve Hamidiye Alayları tarafından icra edildiğini yazıyor.
-İşte tam burada Kürt Yazar Altan Tan’ın yazdıkları giriyor devreye. Altan Tan: “Ermeni komitacıları Kürt köylerine Rus ordusundan çok daha fazla zarar verdiler” diyor ve şunları önemle vurguluyor: “Şarkî Anadolu’da 1,5 milyon Ermeni’nin tehcir edildiğini ve bunların 600 bininin yollarda katliama maruz kaldığını yazmış olan Avrupa barbarları; Erzurum, Van, Bitlis ve diğer Şark vilayetlerinin Ruslar tarafından istilası sırasında Ermeniler tarafından oralarda sakin olan Kürtlerden öldürülen ve miktarı 1,5 milyonu bulan mütecaviz kıtalden bir nebze olsun bahsetmediler. Ermeni katliamından Kürtler mesul oluyor da Kürt katliamından Ermeniler asla mesul olmuyorlardı.”
-Altan Tan böyle diyor ya, başka Kürt aydınları işi özüre kadar götürüyorlar. İşte Ahmet Türk: “Ermenilerden özür diliyoruz, bizi bağışlasınlar.”
Evet sonuca gelelim: Ortada bir mukatele var Kürtler, Çerkesler, Ermeniler ve Osmanlı Devleti arasında (Türkler çok fazla yoklar bu işte). Kimsenin eli temiz değil. Yapılması gereken “Masum değiliz hiçbirimiz” deyip bu acı olayları tarihe bırakmak ve barışmak…
Macit Gürbüz’ü kutluyorum, müthiş bir kitap…