Kürk Mantolu Madonna

Abone Ol

Şuh bir Ankara sabahı. Şuh ve kaprisli bir hava Gri Ankara'da. Sonbahar kendini iyice hissettiriyor derinden ve sessizce. Yağan yağmura; Kuşların ağlaşması, rüzgârın uğultusu, ayaklar altında ezilen yaprakların çıtırtısı eşlik ediyor. Pazar sabahı olması sebebiyle sokaklar boş ve ıssız. Kızılay meydanına yaklaştıkça kalabalık ve fısıltı çoğalıyor.

Yüze şamar gibi inen yağmurdan nasibimi alarak zor attım kendimi Adil Han kitapçılar çarşısına.

Meczup ihtiyarda oradaydı. Sırtında yılların yorgunluğunu taşıyan kamburu, elinde asası, yırtık pantolonu altında bağcıksız ayakkabılarıyla, elinde sigarası, yüzünde yüreğinden biriktirdiği acıları anlatan çizgileri, gözlerinde bin yıllık tarihi saklayan manalı bakışları ve yanaklarına doluşan kâmil bir tebessümle.

-Hoş geldin,

Dedi bana, kederli bir sesle "hoş geldin"...

Adil Han sakin, kitapları raflara dizmekle meşgul kitapçılara boğuk plak cızırtısı eşlik ediyor. Buram buram kelepir kitap kokusunu soludukça yüreğime yaşamak doluyor...

***

Mavi kapağında ki resimde sola eğik papyonu, çerçeveli gözlükleri altında; mahcup çehresiyle, ürkek bakışlarıyla yüreğimde yankı bulan ötekileştirilmiş Sabahattin Ali. Okuma ve tetkik fırsatı bulduğum Kürk Mantolu Madonna" eseriyle tanışmama vesile olan Denge Kitabevi sahibi Mesut Bey.

Sabahattin Aliyle ilk tanışmam böyle olmuştu. Kitabı raftan elime aldığımda gözlerinin ta içine bakıp yaşamak hissettiğimi hatırlıyorum. Yaşamak diyordu ürkek bakışları altında. Ya-şa-mak!

Kürk Mantolu Madonna

Romanın başkarakteri Maria Puder ve Raif Efendidir. Sıra dışı bir aşk hikâyesini anlatan kitap; babasının isteği üzerine gittiği Almanya'da sanata duyduğu derin alaka sayesinde bir resim sergisini gezerken tablolar arasında hiç tanımadığı bir tabloya uzun uzun baktıktan sonra içinden duyduğu platonik aşkla başlar.

Raif Efendi; İçine kapanık, ezik, dış dünyaya ayak uyduramamış, melankolik bir karakterdir.

Baktığı tabloda daha önce hiç hissetmediği duyguların depreşmesiyle gelip geçenlerin itip kakışmasına aldırmadan derin derin tabloyu seyreden Raif Efendinin yanına gelen tablonun sahibi Maria Puder'dir. Aynı dünyada farklı hayatı yaşayan iki yüreği birleştiren sanat tutkuları ve yalnızlık!

Maria Puder; Erken yaşta yetim kalıp hayatın zorunlu öğrencisi olmuş, hayatına kendi kendine yön veren, sert, güçlü mizacı altında zaaflarıyla boğuşan dominant bir karakterdir.

Berlin sokaklarında başlayan arkadaşlık zamanla sevgiye ve tutkulu bir aşka döner!

***

Raif Efendinin babasının ölüm haberi üzerine Ankara'ya dönmesiyle biten Almanya macerası, mektuplaşmayla devam ederler. Zaman geçtikçe mektuplaşma kesilir ve Raif Efendi içten içe kızar ve olumsuz düşüncelerden kendisini alıkoyamaz. Ta ki; Maria Puder'in hastalığa yenik düşüp öldüğünü garda karşılaştığı akrabasından öğreninceye kadar. Maria'nın bir çocuğu olduğunu, babasının bir Türk olduğunu lakin babasının kim olduğunu bilmediğini söylemesiyle Raif Efendinin düştüğü deruni acılar ve yalnızlık! Hareket eden tren, çığlığı feryat misali yüreğini dağlamış ve  ardından ıslak gözlerle ismini dahi bilmediği çocuğuna bakışı.

Raif Efendi sonrasında sevmediği bir kadınla evlenip çoluk çocuğa karışıyor ve kendi iç dünyasında dış dünyadan habersiz yaşıyor. Zenginlik tutkunu kızları ve kızlarına her fırsatta destek veren anneleri.

İşsiz kalan Rasim'in çocukluk arkadaşı Hamdi Beyin ofisinde mecbur olduğu için cüzi bir miktar maaşla işe başlamasıyla, bu dünyaya ayak uyduramayan ilginç gizemli adamın dostluğu başlar.

Raif Efendi bir müddet sonra hastalığa yakalanır ve çevirileri evinde yapmaya başlar. Çevirileri evine getiren Rasim, Raif Efendinin nasıl bir baskı altında olduğunu gözleriyle gördükten sonra alakası daha artar ve Raif Efendinin kendisine yakması için verdiği hatıratı okumasıyla her şey değişir.

Kürk Mantolu Madonna meraklılarını bekler. Raif Efendinin sıra dışı öyküsüne eşlik etmek onunla Ankara, Berlin sokaklarında soluksuz bir aşk, hüzün, yalnızlık gezisine çıkmaya ne dersiniz?

***

Çaylar geldi. Kaşıkların bardakla temasıyla oluşan şakırtıyla gözlerini gözlerime diken ihtiyar başladı söze;

-Sabahattin Ali 1922'de devlet tarafından Almanya'ya eğitim için gönderilir ve eğitim için gittiği ülkede bir kadına âşık olur! Âşık olduğu kadın bir pavyonda ses sanatçısıdır. 
 
İhtiyar anlatıyor ben etkisinde kaldığım romanı film şeridi gibi gözümün önünden geçiriyordum, ihtiyarın dediklerini duymuyordum bile. Duyduklarım ziyadesiyle benim dikkatimi çekmiş, beynimde derin bir düşünce yaratmıştı. Döneme ait ulaşabildiğim tüm kaynaklara ulaşabilmenin hesabını yapıyor bir yandan anlamsız, boş gözlerle ihtiyarı izliyordum.

Çayından yudum alıp, sigarasından  derin bir nefes telleyen ihtiyar devam etti:

-Orada tüm parasını bitirip iş bulup çalışmak zorunda kaldığından söz etti ve ülkeye zorunlu gelişinden. Hüseyin Nihal Atsız Beyefendinin kadim bir dostu olduğundan sonra oluşan fikri ayrımlar neticesinde zıt kutuplar olduklarını ve kitaplarında sürekli birbirlerine eleştiriler yağdırdıklarından söz ediyordu...

İhtiyar devam ediyor ben anlamsız gözlerle onu takip ediyordum!

Ve meczup ihtiyarın söyledikleriyle araştırmalarım sonucu  mutabık kalmıştım.

Evet, "Kürk Mantolu Madonna" Sabahattin Ali kendi yaşam öyküsüdür. Belki bunu iddia ettiğimiz için beni ve rahmetli ihtiyarı itham edebilirsiniz! Saygı duyarım en azından ben çevreme tavsiye ederken bunu vurguluyorum.

Keyifle okuyunuz, Sabahattin Ali Beyefendinin size anlatacakları var...

Sohbet bitmiş, yeni kitap tavsiyelerini almış yağan yağmurun altında evin yolunu tutmuştum...

Geriye kalan hoş bir sohbet, yaşanmışlıkların yâd edilmesiyle Ankara’nın kazandığı anlam ve yanaklarımıza doluşan buruk tebessüm.

Ankara yağan yağmura ve rüzgâra teslim.