Kendi kârını büyütenler ekonomiyi yönetebilir mi?

Abone Ol
“Karanlık odaklar Türkiye üzerinde oyunlar oynamak için düğmeye basmak istese, o düğme her zaman TÜSİAD olmuştur” cümlesi herhangi bir yazarın cümlesi olsaydı “komplocu, piyasayı bilmiyor” der geçebilirdik. Hatta bazıları “ekonomik olaylar bir takım komplo teorileriyle açıklanmaya çalışılıyor, ciddiye alınamaz” diye fetva vererek, sanki ekonomik olay bir komployla açıklanıyormuş ve kendisi de buna karşı tavır alıyormuş gibi yazanları da, görmezden gelebilirdik.

Oysa bu tavır, ekonomik olayları açıklamakla ilgili değil, bunları çarpıtarak “Türkiye kötüye gidiyor” kampanyasına katılanların, ekonomide bir kriz beklentisi yaratmak için sürdürdükleri faaliyetlerle ilgilidir. Aslında İTO Başkanı İbrahim Çağlar’ın ifadesi Türkiye’ye karşı kurulan bir komplo endişesiyle ilgilidir.

“Türkiye’nin büyük sermayesinin yüksek gümrük duvarları, ucuz kredi, kamusal teşvikler, doğrudan kamunun tahsis ettiği ucuz döviz, tekel karı vb. uygulamalarla nasıl bir birikim sahibi olduğunu, demokrasi olmadığı için sosyal haklardan mahrum bir emeğe karşı nasıl bir vahşi kapitalizm uyguladığını bilmeyenlere anlatmak, unutanlara hatırlatmak gerekmektedir.”

TÜSİAD ekonomisi

Başlangıç aşamasında, yani milli mücadeleden çıkmış, yanmış-yıkılmış bir ülkede bir ekonominin yaratılması, bir sanayi tesisinin bacasının tütmesi için o dönemde yapılanları anlamak bir dereceye kadar mümkün de olabilirdi. Fakat dünya bu kadar değişmişken, demokrasinin getirdiği kazanımlarla ekonomik birikim ve zenginlikler yeni mekanizmalarını devreye sokmuşken; hatta sanayi çağının ekonomisi bugün bütünüyle değişime maruz kalıp, o eski kural ve politikalar tasfiye olup, yenisi inşa edilirken, Türk kapitalizminin bu tutuculuğunun sebebi nedir?

Türk büyük sermayesinin, özellikle finansal sermayenin kârlılık oranlarının her yıl bir önceki döneme göre artması, kapitalistlerin kendi sermayelerini dolayısıyla karlarını yönetmeleri onlara Türkiye ekonomisi hakkında (hadi ‘komplo hazırlıyorlar’ demeyelim) karalama yapma, ahkâm kesme hakkı verir mi?

“Türkiye’nin büyük sermayesi, devletçi kapitalizmin ürünü kapitalist ailelerinin kendi kuruluşları açısından gösterdikleri başarıyı, performansı ülke açısından ortaya koyamadıklarını gösteren birçok göstergeden biri, bunların en büyüğünün dâhi hâlâ birçok alanda sektörel dış açık yaratan, ithalata bağımlı üretim yapılarına sahip olmalarıdır.” Beyaz eşya endüstrisinde bile yüksek oranda ithalata bağımlı, hâlâ montaj düzeyini aşamayan bu ‘köklü işletmelerin’, bir yandan kârlılık düzeyleri artarken, diğer taraftan ülkeye döviz kaybettirmeleri, ne anlama gelmektedir?

Bir başarı öyküsü

Bu açıdan bakıldığında yerli katma değer oranı yüksek, doğrudan yatırımların önemini kavramak gerekir. Azerbaycan milli petrol şirketi SOCAR’ın Türkiye’de yaptığı yatırımlar, sadece iki kardeş ülke arsında güçlü ekonomik bağların oluşturulması bakımından değil, aynı zamanda bir ekonominin ihtiyaç duyduğu temel endüstrilerin kurulup geliştirilmesi yönünden de hayati bir role sahiptir.

Petkim Yarımadası olarak bilinen yerde Star Rafinerisi için sadece 5.6 milyar dolar, Petkim’de yapılan ülkenin üçüncü büyük limanı için 400 milyon dolar harcamayı göze alan bu kuruluşun toplam yatırım portföyü 20 milyar dolardır. SOCAR’ın Türkiye Başkanı Kenan Yavuz Bey geleceğe dönük projeleri anlatırken, gözleri heyecanını ele vermektedir. Yatırımlar tamamlandığında ülkenin cari açığında 5 milyar dolarlık bir azalma sağlanacaktır.

Kısaca vurgulamak istediğim husus şudur: Türkiye kapitalizminin “geleneksel kuruluşları”, yüksek kârlar elde ederken yerli katma değer yaratmada, sektörel dış ticaret hadleri konusunda hassasiyet sahibi olamadıkları ve böyle bir büyüme modelinin ürünü oldukları için, cari açıktan sorumlu bir üretim yapısına sahiptirler. Yeni girişimcilerin, yerli katma değer üretimi yüksek kuruluşların, ara malı ithalatını ikame eden üretim yapılarının, Gümrük Birliği vb. uygulamalarla cezalandırılmasının ülkenin endüstrisizleştirilmesi olacağını belirtmek gerekir. O zaman, meydan ekonomik kriz çığırtkanlarına, ithalata dayanan montajcılara kalır.