Askeri yönetimin Devlet Başkanı Kenan Evren, bakanlıklardan brifingler (bilgi sunumları) alıyordu. Günün birinde Konsey üyeleriyle birlikte Kültür Bakanlığına da gelmişti. Bakanlığın yapısı, işleyişi, görevleri, hizmetleri ve amaçları anlatıldı. Konuşmaları dinledikten sonra kürsüye gelen Evren şunları söylüyordu:
- Biz, bu bakanlığı çok da gerekli görmüyorduk, bir başka bakanlığa bağlamayı düşünüyorduk. Fakat şimdi anlıyorum ki çok önemli bir bakanlıktır, devam etmesi gerekir.
Aradan fazla bir zaman geçmeden, yapılan kabine yapılanmasında Kültür Bakanlığı, Turizm Bakanlığına eklemlenmişti.
Turizmin görünür cazibesi, kültürü ikinci plana atıyordu. Adı Kültür ve Turizm Bakanlığı olmuştu ama, icraatta turizm hep baskın çıkıyordu. Turizm, bakanlar için de daha popüler imkânlar sunuyordu.
Aradan yıllar geçecek, Kültür Bakanlığı, Turizmde ayrılacak bağımsızlaşacaktı. Yine aradan yıllar geçecek, yine turizme eklemlenecekti.
1985 yılında Mükerrem Taşçıoğlu’nun Kültür ve turizm Bakanlığı döneminde Bakanlığa veda edip TRT Ankara Radyosu Tiyatro ve Eğlence Yayınları Müdürlüğü görevine geçmiştim. Doğrusu bu benim istediğim bir şey değildi ama Bakan Taşçıoğlu ile aramızda cereyan eden uyumsuzluklar sonucu, yol ayrımına geldiğimi anlamış ve TRT'den aldığım teklifi kabul etmiştim. Taşçıoğlu ile olan uyumsuzluğun hikâyesini 1996’da yayımlanan “Siyasetname ya da Bir Seçim Hikâyesi”nde, 1995 seçimlerindeki milletvekilliği adaylığım sonrasında yazmıştım. Yaşadıklarımı ve gözlemlerimi yazmayı bir düşünce borcu saymıştım.
Sözkonusu kitapta adayı olduğum MHP dâhil, siyasi partilerin hepsinin seçim meydanlarındaki manzaralarına eleştirel gözle bakıyordum. Devlet Bahçeli bana birgün, “Kitabını iki defa okudum ve yararlandım…” diyordu. Ancak MHP iktidar ortağı olduktan sonra, aramıza mesafeler girecekti. Çünkü “çevre” faktörleri vardı.
Kitap yayınlandığı sırada halkımızın temiz inançlarını siyasette tepe tepe kullanan RP iktidardaydı. Kitabımda en çok eleştirdiğim RP’nin, şöyle böyle yoluna devam eden demokrasimizi sekteye uğratabileceğini öngören ifadelerim de yer alıyordu.
1997’deki “28 Şubat” müdahalesine de hiçbir sempatim olmamıştı. Ancak şu düşünceye de varmıştım. Laiklik istismarcıları ile din istismarcıları aynı hedefe hizmet etmiş oluyorlardı ve birbirlerini parlatıyorlardı. Halk da cambaza bakıp duruyordu.
Temmuz 2013
Editör: Yahya Akengin'in kırk yıllık hatıralarını içeren yazı dizisi devam edecek...