Atatürk, Osmanlı'nın bıraktığı "anasır" ve "ümmet" tutarsızlığından bir "millet" yaratmak zorundaydı. "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir" dedi, yani, "Çoğunluğun adı, adımız olacaktı", mayamız Türklük olacaktı. Bu mayayı oluşturacak iki kurum kurdu Atatürk, bunlar Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumlarıydı. Yani "çoğunluğun dili dilimiz, çoğunluğun (asli unsurun) tarihi de tarihimiz" olacaktı.
Atatürk nüfus bakımından da genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Türkleştirilmesine önem vermiştir. Balkanlardan göç ve Yunanistan'la mübadele uygulaması bunların başında gelir.
Aşağıda buna değgin farklı uygulamaları da sunmaktayız.
Bu Türkleştirme siyaseti, İngiliz Elçiliği tarafından Londra'ya şöyle rapor edilmiştir: "Osmanlılık reddedildiğinden ve hilafet yıkıldığından beri, Türkiye'nin siyaseti Türk olmak, Türk kazanmaktır."
Harf Devrimini izleyen dönem, Türkçe seferberliğinin yaşandığı dönemdir. Bu dönemde Hükûmet, Türkçe bilmeyen toplulukların Türkçe öğrenmeleri için İçişleri Bakanlığı bütçesinden gerekli gördüğü ödeneği, CHP Genel Merkezi ve Halkevlerine aktarmıştır.
Atatürk'ün 17 Şubat 1931 tarihinde Adana'da yaptığı konuşma, bu uygulamalara ivme kazandırmıştır: "Milletin çok bariz vasıflarından birisi kıymetli esaslarından birisi dildir. Türk milletindenim diyen insan her şeyden evvel ve behemehal Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan, Türk harsına, camiasına mensubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz."
Bu dönemde, toplu yerlerde Türkçe konuşulması yönünde yerel yönetim birimleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kararlar alınması için önerilerde bulunulmuştur. Bu amaçla Mayıs 1929'da İstanbul Belediyesi, Türkçeden başka dille müşteri çağıran seyyar satıcıların satış yapmasını yasaklayan bir karar alır. İzmir Belediyesi de Mart 1933'te Türkçe kullanmayan seyyar satıcıların cezalandırılması için zabıtaya talimat verir. Balıkesir Belediyesi ise, Türkçe konuşmayanlara ceza uygular.
Türkçe konuşmak basın yoluyla da teşvik ediliyordu. Örneğin 26 Eylül 1935 tarihli Haber Gazetesi Dil Bayramı münasebetiyle birinci sayfaya taşıdığı manşette: "Bugün dil bayramı! Türklerin dilini öğren!.." ve "900 sene evvelki bir söz: Türkler, Türk diline sarılanı kendilerinden sayarlar" diyordu.
Atatürk nüfus bakımından da genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Türkleştirilmesine önem vermiştir. Balkanlardan göç ve Yunanistan'la mübadele uygulaması bunların başında gelir.
Aşağıda buna değgin farklı uygulamaları da sunmaktayız.
Bu Türkleştirme siyaseti, İngiliz Elçiliği tarafından Londra'ya şöyle rapor edilmiştir: "Osmanlılık reddedildiğinden ve hilafet yıkıldığından beri, Türkiye'nin siyaseti Türk olmak, Türk kazanmaktır."
Harf Devrimini izleyen dönem, Türkçe seferberliğinin yaşandığı dönemdir. Bu dönemde Hükûmet, Türkçe bilmeyen toplulukların Türkçe öğrenmeleri için İçişleri Bakanlığı bütçesinden gerekli gördüğü ödeneği, CHP Genel Merkezi ve Halkevlerine aktarmıştır.
Atatürk'ün 17 Şubat 1931 tarihinde Adana'da yaptığı konuşma, bu uygulamalara ivme kazandırmıştır: "Milletin çok bariz vasıflarından birisi kıymetli esaslarından birisi dildir. Türk milletindenim diyen insan her şeyden evvel ve behemehal Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan, Türk harsına, camiasına mensubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz."
Bu dönemde, toplu yerlerde Türkçe konuşulması yönünde yerel yönetim birimleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kararlar alınması için önerilerde bulunulmuştur. Bu amaçla Mayıs 1929'da İstanbul Belediyesi, Türkçeden başka dille müşteri çağıran seyyar satıcıların satış yapmasını yasaklayan bir karar alır. İzmir Belediyesi de Mart 1933'te Türkçe kullanmayan seyyar satıcıların cezalandırılması için zabıtaya talimat verir. Balıkesir Belediyesi ise, Türkçe konuşmayanlara ceza uygular.
Türkçe konuşmak basın yoluyla da teşvik ediliyordu. Örneğin 26 Eylül 1935 tarihli Haber Gazetesi Dil Bayramı münasebetiyle birinci sayfaya taşıdığı manşette: "Bugün dil bayramı! Türklerin dilini öğren!.." ve "900 sene evvelki bir söz: Türkler, Türk diline sarılanı kendilerinden sayarlar" diyordu.
Yalnız bunlar mı? Hayır daha neler neler… Türkiye'de Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Meslek ve Sanatlar tespit edilmiş yasayla… Ama önce bir kampanya: Vatandaş bunları unutma:1-Her işte her yerde Türk malı kullan,2-Türk mağazalarından alışveriş et,3-Türkçe konuşmayana cevap verme,4-Türkiye'de herkesten fazla hakkın olduğunu unutma." (Hareket Gazetesi- 18 Aralık 1929)
İş bir gazetenin çağrısı ile kalmamıştır, 11.6.1932 tarihinde 2007 sayılı kanun yürürlüğe giriyor. Bu kanuna göre kimi meslek ve sanatları ancak Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları yapabiliyorlar. İlgili yasada yabancıların hiç yapamayacağı ve koşullu olarak yapabileceği mesleklere ilişkin de düzenleme bulunuyor.
Atatürk devrinde çıkarılan bu kanun, 2003 yılına dek yani tastamam 71 yıl yürürlükte kaldı. Kimse bir sakıncasını görmedi. Şimdilerde Avrupa ülkelerine "Eyy!" diye efelenenler, AB ve açılımlar aşkına, 4817 sayılı yasayla yürürlükten kaldırdılar bu yasayı.
Evet, “Kemalist Türkçülük” kitabımı (Nergiz Yayınları) ellerine almadan (yanar ya elleri) ahkâm kesenler, işte bunlar ve bunlara benzer konuları yazmışım o kitapta… Derdim siz değilsiniz, olur ki sizin sözünüze itibar edip o kitabıma ters bakacak kimseler olur diye bu notu düşüyorum.