Ney, koptuğu kamışlığa dönmek için feryat edermiş. Neyzenler, sazlarına mukaddes insan gibi muamele ederler. İnsan boğazı gibi dokuz boğumludur. Hemen kamışlıktan alındığı gibi saz açılmaz. Bir yıl kuruması gerek. İçi doludur. Kuruduktan sonra özel âletle boğumların ek yerlerindeki iç fazlalık alınır.
Bayram Ağa, Enderûnda en namlı ney açıcısıydı. Son açtığı Neyin parazvâneleri takıldıktan sonra, Başpâreyi de yerleştirdi. Ön tarafa altı delik, sol elinin başparmağı hizasına, Neyin arka tarafına bir delik açmıştı. Bu delikleri açarken kızdırdığı bir demirle boğumları dağlayarak açmıştı. Her boğumda, sanki narlanmış demir, kendi gövdesine "caazz!" diye değmişçesine; gayr-i ihtiyâri eliyle gövdesinin bir yerini oğuşturuyordu.
Bayram Ağa yeni dünyaya gelen Ney'ine hitab etti:
"Gel bakalım kamış kuzusu. İlk abdestimizi alalım." Darüssaade kapısı yanındaki çeşmeye vardılar. Bayram Ağa, Besmele çekip, abdest alırken âdemlerin okuduğu dualara başladı. Serin sular, yeni neyin gövdesinin içinde, boydan boya dolaştı. Bayram Ağa, getirdiği Bursa dokuması, kuru havlu ile kuruladı. Havlu ile sardı.
İlk Abdest bittikten sonra, iki dost gibi Bayram Ağa'nın hücresine yöneldiler. Telâşı sesinin nasıl olduğu, özenle seçtiği bu kamışın feryâdına şahit olmaktı.
Bayram Ağa, Enderûnda en namlı ney açıcısıydı. Son açtığı Neyin parazvâneleri takıldıktan sonra, Başpâreyi de yerleştirdi. Ön tarafa altı delik, sol elinin başparmağı hizasına, Neyin arka tarafına bir delik açmıştı. Bu delikleri açarken kızdırdığı bir demirle boğumları dağlayarak açmıştı. Her boğumda, sanki narlanmış demir, kendi gövdesine "caazz!" diye değmişçesine; gayr-i ihtiyâri eliyle gövdesinin bir yerini oğuşturuyordu.
Bayram Ağa yeni dünyaya gelen Ney'ine hitab etti:
"Gel bakalım kamış kuzusu. İlk abdestimizi alalım." Darüssaade kapısı yanındaki çeşmeye vardılar. Bayram Ağa, Besmele çekip, abdest alırken âdemlerin okuduğu dualara başladı. Serin sular, yeni neyin gövdesinin içinde, boydan boya dolaştı. Bayram Ağa, getirdiği Bursa dokuması, kuru havlu ile kuruladı. Havlu ile sardı.
İlk Abdest bittikten sonra, iki dost gibi Bayram Ağa'nın hücresine yöneldiler. Telâşı sesinin nasıl olduğu, özenle seçtiği bu kamışın feryâdına şahit olmaktı.
...
Bayram Ağa, neyine üfledi. Parmakları kendiliğinden segâh terennümler ediyordu. Itrî Cennetmekânın "Salât-ı Ümmîyesi kubbede yankılandı. Ses çok güzeldi. Çargâh, nevâ hele hele Eviç perdesi kaymaklar gibi tatlı ve revnaklıydı. İçinden, kendi kendine konuştu Bayram Ağa:
"- Bu ney'i Kazasker Efendi'ye götüreceğim. Ayasofya'daki oniki arşın kutrundaki Hülâfay-ı Râşidin (dört Halife) levhalarına nazire fakirden..."
Bayram Ağa, neyine üfledi. Parmakları kendiliğinden segâh terennümler ediyordu. Itrî Cennetmekânın "Salât-ı Ümmîyesi kubbede yankılandı. Ses çok güzeldi. Çargâh, nevâ hele hele Eviç perdesi kaymaklar gibi tatlı ve revnaklıydı. İçinden, kendi kendine konuştu Bayram Ağa:
"- Bu ney'i Kazasker Efendi'ye götüreceğim. Ayasofya'daki oniki arşın kutrundaki Hülâfay-ı Râşidin (dört Halife) levhalarına nazire fakirden..."
...
Bayram Ağa, hafif ağaçtan bir ney kutusu yaptı. Çarşıbaşındaki namlı saraç İsfendiyar Usta'ya kutuyu, ceylân derisiyle kaplattı. Mansur Ney Kuzusunu kutuya özenle yatırdı. Neyi alıp saraya, Enderuna yöneldi.
Bayram Ağayı Dellalzade İsmail Efendi, Şakir Ağa, Suyolcu Salih Efendi karşıladılar. Elindeki ney kutusunu merak ettiler. "Yeni Civan" diye mukabele etti. Üstadlar sordular: "Ne zaman sesini dinliyeceğiz?" diye sordular.
"-Kazasker Efendimiz görsünler, beğenirse duyarsınız."
Tam bu sırada meşk odasının keçe perdeleri aralandı. Kazasker, namlı hattat şair ve bestekâr Nustafa İzzet Efendi meşkhaneye dahil oldu. Yardımcısı neylerini taşıyordu. Bayram Ağayı görünce:
"- Ağa, hayırdır?"
Bayram Ağa, hafif ağaçtan bir ney kutusu yaptı. Çarşıbaşındaki namlı saraç İsfendiyar Usta'ya kutuyu, ceylân derisiyle kaplattı. Mansur Ney Kuzusunu kutuya özenle yatırdı. Neyi alıp saraya, Enderuna yöneldi.
Bayram Ağayı Dellalzade İsmail Efendi, Şakir Ağa, Suyolcu Salih Efendi karşıladılar. Elindeki ney kutusunu merak ettiler. "Yeni Civan" diye mukabele etti. Üstadlar sordular: "Ne zaman sesini dinliyeceğiz?" diye sordular.
"-Kazasker Efendimiz görsünler, beğenirse duyarsınız."
Tam bu sırada meşk odasının keçe perdeleri aralandı. Kazasker, namlı hattat şair ve bestekâr Nustafa İzzet Efendi meşkhaneye dahil oldu. Yardımcısı neylerini taşıyordu. Bayram Ağayı görünce:
"- Ağa, hayırdır?"
"- Efendim haddim olmayarak bir Mansur Ney açtım da, zâtınız görsünler deyû geldim."
"- Yaa? Pek eyi. Hele civanı kutusundan âzâd et de ver bakalım."
Bayram Ağa edeple "-Bismillâh!" deyip Neyi kutusundan, -Efendinin tâbiriyle- âzâd etti ve takdim etti. Mustafa İzzet Efendi, doğrudan Yusuf Paşa'nın segâh peşrevini icrâ etmeğe başladı. Gülhânedeki ağaçların dalları "Huu Huu!" deyû ses verdi. Kumrular sadâyı duyunca gurklayarak dönmeğe başladı. Sarayburnu'ndaki denizde sular Devrikebir vezninde dem tutmaya başladılar.
Kazasker Efendi, neyi bırakamıyordu. Segâh Peşrevinin bütün hânelerini icrâ etti. Enderûn Meşkhânesinin duvarları sanki tennûre kesilmiş dönüyor, dönüyorlardı.
Bu sırada keçe kapıdan Medenî Aziz Efendi de süzülmüş, Ney sadâsından adetâ taş kesilmiş, arkadaşlarına ve hocasına bütün varlığı ile bağlanmıştı.
Kazasker Efendi peşrevin son hânesini de bitirdi. Derin bir nefes aldıktan sonra;
Bayram Ağa edeple "-Bismillâh!" deyip Neyi kutusundan, -Efendinin tâbiriyle- âzâd etti ve takdim etti. Mustafa İzzet Efendi, doğrudan Yusuf Paşa'nın segâh peşrevini icrâ etmeğe başladı. Gülhânedeki ağaçların dalları "Huu Huu!" deyû ses verdi. Kumrular sadâyı duyunca gurklayarak dönmeğe başladı. Sarayburnu'ndaki denizde sular Devrikebir vezninde dem tutmaya başladılar.
Kazasker Efendi, neyi bırakamıyordu. Segâh Peşrevinin bütün hânelerini icrâ etti. Enderûn Meşkhânesinin duvarları sanki tennûre kesilmiş dönüyor, dönüyorlardı.
Bu sırada keçe kapıdan Medenî Aziz Efendi de süzülmüş, Ney sadâsından adetâ taş kesilmiş, arkadaşlarına ve hocasına bütün varlığı ile bağlanmıştı.
Kazasker Efendi peşrevin son hânesini de bitirdi. Derin bir nefes aldıktan sonra;
- Ellerine sağlık Bayram Ağa. Pek güzel açmışsın.
- Efendimiz, kabul buyurursanız, bu neyi zâtınıza takdim etmek istiyorum.
- Hay hay Bayram Ağa. Emin ol çok beğendim.
Bayram Ağa kapıya yöneldi. Efendinin musahibi, aldığı işaret dolayısiyle Bayram Ağaya yetişti. Kşağına bir dolu kese sıkıştırdı.
Bayram Ağa kapıya yöneldi. Efendinin musahibi, aldığı işaret dolayısiyle Bayram Ağaya yetişti. Kşağına bir dolu kese sıkıştırdı.
...
Günler günleri, seneler seneleri kovaladı. Dünya güneşin etrafında yüz seneden fazla dolandı. Kazasker'in Neyi, Aziz Dede'ye, Emin Dede'ye, Halil Bey'e, en sonunda Niyazi Bey'e intikal etti. Yurt içinde bir hayli mukabeleye, konsere katıldı. Bu şöhreti sahibinden büyük mûsikî âleti, üflenmekten ceviz eşya rengine büründü. İçinden geçen nefeslerin ve nefeslerdeki insanî rutubetin tesiriyle, iç cidarını bir milim kadar karbon kapladı. Bu hal sesine çok iyi geliyor, Vahdet-i Vücûd dilinden daha halâvetli ve revnaklı ve dahi tesiri fazlalaşıyordu.
Bir gün Niyazi Bey, onu radyoya götürdü. Yayına prova yapılırken, marifeti kendinden menkul bir sazende, yeni ortaya çıkan, sesi fena olmayan, ama safderûn ve mûsikî malûmatı sıfıra müncer olan hatuna yaranmak için:
Günler günleri, seneler seneleri kovaladı. Dünya güneşin etrafında yüz seneden fazla dolandı. Kazasker'in Neyi, Aziz Dede'ye, Emin Dede'ye, Halil Bey'e, en sonunda Niyazi Bey'e intikal etti. Yurt içinde bir hayli mukabeleye, konsere katıldı. Bu şöhreti sahibinden büyük mûsikî âleti, üflenmekten ceviz eşya rengine büründü. İçinden geçen nefeslerin ve nefeslerdeki insanî rutubetin tesiriyle, iç cidarını bir milim kadar karbon kapladı. Bu hal sesine çok iyi geliyor, Vahdet-i Vücûd dilinden daha halâvetli ve revnaklı ve dahi tesiri fazlalaşıyordu.
Bir gün Niyazi Bey, onu radyoya götürdü. Yayına prova yapılırken, marifeti kendinden menkul bir sazende, yeni ortaya çıkan, sesi fena olmayan, ama safderûn ve mûsikî malûmatı sıfıra müncer olan hatuna yaranmak için:
"-Hanımefendi biliyor musunuz? Ağabeyin elindeki Ney Kazaskerin."
Sanatkâr olamayan sadece şarkıcı olan hatun da yeni malûmat edinmiş gibi:
Sanatkâr olamayan sadece şarkıcı olan hatun da yeni malûmat edinmiş gibi:
"-Ya öyle mi? Size ne zaman verdi.?" sualini yumurtladı.
Burada bir mesele ortaya çıkıyor:
Türk Mûsikîsiyle hemhal olanlar, yan kültürleri de bilmeliler. Edebiyatımızdan, hat sanatımızdan, tarihimizden malûmatlı olmalıdırlar. Gedik Ahmet Paşa'dan bahsederken, Ordunun, Otrantoya çıkışını "Tekbir sesleri ile!" diye yazamazsınız. Tekbîri, üç asır sonra Itrî bestelemiştir. Yazanla alay ederler.
Şarkıcı hanım, "Ne zaman verdi?" sualiyle büyük bir gaf yapmıştı. Bir asır evvel Hakka yürüyen, hem de büyük bestekâr. Kazasker'den bile haberi yokmuş.
Burada bir mesele ortaya çıkıyor:
Türk Mûsikîsiyle hemhal olanlar, yan kültürleri de bilmeliler. Edebiyatımızdan, hat sanatımızdan, tarihimizden malûmatlı olmalıdırlar. Gedik Ahmet Paşa'dan bahsederken, Ordunun, Otrantoya çıkışını "Tekbir sesleri ile!" diye yazamazsınız. Tekbîri, üç asır sonra Itrî bestelemiştir. Yazanla alay ederler.
Şarkıcı hanım, "Ne zaman verdi?" sualiyle büyük bir gaf yapmıştı. Bir asır evvel Hakka yürüyen, hem de büyük bestekâr. Kazasker'den bile haberi yokmuş.
...
Bir gün bu mübarek saz sırra kadem bastı. Aranmadık yer kalmadı, yoktu. Kayıplara karışmıştı.. Aradan tam tamına yirmibeş sene geçti. Niyazi Bey'e fevkalâde hayran olan bir doktor, ney öğrenmek için müracaat etti. Elindeki torbadan neyini çıkardı. Bu ney Kayıp Kazasker'in neyi idi. Niyazi Bey'in bir süre nutku tutuldu. Yarım bardak soğuk su içtikten sonra neyi eline aldı. Üflemeğe çalıştı. Fakat, arka perde kapatılmış, sağak neyzenlerin çaldığı gibi, sağ el için yeni delik açılmıştı. Bunu da yapabilecek bir kişi vardı. Demek ki, ney arandığı zaman bu âdem herşeyi biliyordu. Kıskançlık ve aşırı haset gönül gözlerini bile körleştirmişti. Nitekim bu sağak Neyzen çok genç yaşta öbür dünyayı boyladı.
Oğlu, birçok âlet edavatla birlikte fazlalık gördüğü teferrüatı satmıştı.
Genç doktor bir eskici dükkânında bulmuş, yok bahasına almıştı. Neyin Hikâyesini dinleyince çok mahzun oldu. Niyazi Bey para teklif etti, kabul etmedi. Kendi açtığı bir mansur neyi armağan edince, doktor talebe kabul etti. Niyazi Bey:
"- Dünyanın bütün nefesli sazları sol el yukarıda olarak çalınır. Sağa göre yeniden açılan arka perdeyi kapatıp, eski sol ele göre açılan perdeye dönüştüreceğim. Unutma sana verdiğim ney Solak neydir. Sağak değil.!"
Bir gün bu mübarek saz sırra kadem bastı. Aranmadık yer kalmadı, yoktu. Kayıplara karışmıştı.. Aradan tam tamına yirmibeş sene geçti. Niyazi Bey'e fevkalâde hayran olan bir doktor, ney öğrenmek için müracaat etti. Elindeki torbadan neyini çıkardı. Bu ney Kayıp Kazasker'in neyi idi. Niyazi Bey'in bir süre nutku tutuldu. Yarım bardak soğuk su içtikten sonra neyi eline aldı. Üflemeğe çalıştı. Fakat, arka perde kapatılmış, sağak neyzenlerin çaldığı gibi, sağ el için yeni delik açılmıştı. Bunu da yapabilecek bir kişi vardı. Demek ki, ney arandığı zaman bu âdem herşeyi biliyordu. Kıskançlık ve aşırı haset gönül gözlerini bile körleştirmişti. Nitekim bu sağak Neyzen çok genç yaşta öbür dünyayı boyladı.
Oğlu, birçok âlet edavatla birlikte fazlalık gördüğü teferrüatı satmıştı.
Genç doktor bir eskici dükkânında bulmuş, yok bahasına almıştı. Neyin Hikâyesini dinleyince çok mahzun oldu. Niyazi Bey para teklif etti, kabul etmedi. Kendi açtığı bir mansur neyi armağan edince, doktor talebe kabul etti. Niyazi Bey:
"- Dünyanın bütün nefesli sazları sol el yukarıda olarak çalınır. Sağa göre yeniden açılan arka perdeyi kapatıp, eski sol ele göre açılan perdeye dönüştüreceğim. Unutma sana verdiğim ney Solak neydir. Sağak değil.!"