Kuran kültürü ve vahiy bilinci ile yoğrulan toplumlarda güven ve doğruluk en önemli erdemlerdendir. Aynı şekilde helal ve haram ayrımı, kul hakkını gözetmek, hayırlı işler peşinde olmak, sözünün eri olmak ve bu konularda yarışmak bizi biz yapan değerlerdir. İçinde bulunduğumuz ahir zamanda bu vasıfları taşıyabilen fertlerin her geçen gün azalıyor olması ızdırap gibi…
Kitabımız Kuran-ı Kerim’in Hud Süresi 112. ayetinde yüce rabbimiz biz kullarına “emrolduğu gibi dosdoğru ol” der.
Ayet indiğinde, bu ‘net’ emrin manevi ağırlığını ve sorumluluğunu hisseden sevgili habibimizin saçları ve sakalları ağarmış, sevgili dostu Hz. Ebubekir efendimizin dikkatini celbetmiştir. Hz. Ebubekir, bu durumun sebebini peygamberimize sorduğunda ise şu cevabı almıştır:
“- Beni Hud suresi ve kardeşleri Vakıa, Hakka, Tekvir sureleri ihtiyarlattı.”
Bu cevap, bahsi geçen sürelerde geçen ve yazımızın başında da bahsettiğimiz konuların önemine en önemli vurgudur.
Çevremizde bir çok insanın yakınları ve dostlarıyla dargınlıklarına şahit oluyoruz. Bu üzücü husumetlerin büyük bir çoğunluğu; bireylerin birbirine dürüst olmayışı, yalana başvurmaları ve nedensiz konularla birbirlerini aldatmaya kalkışmalarından kaynaklanıyor. Dostlukları derinden etkileyen ve sarılmaz yaralar bırakarak zedeleyen bu kötü huyların sonuçlarını sık sık gözlemleyebiliyoruz.
Yüce Rabbimiz Tevbe Suresi’nin 119. Ayetinde, “Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun” diye buyurarak önce yaratandan korkmayı ve sonrasında da doğru olan müminlerle beraber olmayı emrediyor. Zira korkmak, temelde sevgiyi, barışı ve aradaki muhabbetin varlığını ifade ediyor.
Bir sahabe, Peygamber efendimize “Ya resulallah, bana İslam’ı öyle tanıt ki, senden başka birine sorma ihtiyacı duymayayım” diyince; Resulullah (SAV) “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol” cevabını vermiştir. (Müslim, İman, 62)
Yani iman etmek, inanmak ve mümin olmak; dosdoğru olmayı, adeta Sırat köprüsü üzerinde bir hayat yaşamayı gerektirir.
Çok değil, daha yakın bir zamana kadar o hepimizin gıptayla baktığı, can kulağıyla dinlediği, değerli ve güvenilir büyüklerimizin, kendileri gibi büyük sözünü hatırlayınız: “Söz senettir”…
Alışverişi ibadet gibi yapan bu güzel insanlar, sayfalar dolusu evraktan öte sadece iki kelimeden ibaret bu sözün yüklediği sorumlulukla imzayı sadece yüreklerine atar ve sözlerine her şartta sadık kalırlardı.
Şimdi ise gelinen noktada, senet, çek ve sözleşmeler gibi envayi çeşit evrakla bile, o iki dudak arasından çıkan iki kelimenin faziletine yaklaşamayışımız, çok üzücü.
Toplumumuzun bugün en muzdarip olduğu güven/güvensizlik konusu; emanete riayet etmemek, güven kaybı, verilen sözlerin tutulmaması diyerek uzadıkça uzuyor.
En önemli sermayemiz olan güveni nasıl oldu da bu kadar yitirdik?
Cevapların hepsinde dünyalık hevesler gizli: Eski araba, eski ev, eski eşya belki borç harç karşılığında alınan yenileri ile değişti ama ya sonrası! Yerine getirilemeyen imzalar ve tutulamayan sözler beraberinde acıya, üzüntüye, utanmaya ve üstüne üstelik toplum genelinde hızla yayılan güven kaybına yol açmadı mı?
Üzülsek, yersek, yardımda bulunsak ve birey olarak teker teker tekrar ayağa kaldırmaya çalışsak ta, o en önemli mihenk taşlarımızdan olan güveni kaybettikten sonra ne çıkar! Bu noktada sözü atalarımıza bırakmakta ve o özel uyarıyı tekrar hatırlatmakta yarar var: “Ayağını yorganına göre uzat.”
İsraftan, gereksiz hırslardan kaçınalım, silkinip kurtulalım…
Gönlümüzü, gözümüzü, kalbimizi ve beynimizi, bizi yaratan rabbimizin ilahi mesajına yöneltip, susamış bir insanın su ararken gösterdiği çabası ve gayreti kadar zahmete katlanabilirsek, önümüze konan uyarı levhalarını görme fırsatını elde edebileceğiz.
İşte rabbimizden bir uyarı:
“İsraf ederek saçıp savurma, çünkü saçıp savuranlar şeytanın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise rabbine karşı nankördür.” (İsra Suresi, 26 ve 27. Ayet)
Ve Sevgili Peygamberimizin o güzel sözü:
“İlimde sizden üstekilere, malda sizden alttakilere bakınız.”
İsraf anında ve müsrif yanında; emrolan bu ayeti aklımızdan çıkarmamalı, Sevgili Peygamberimizin hadisini unutmamalıyız.
Temmuz 2009