Kasaba Başı, İlbay, İlçebay, Uraybay…

Abone Ol
Bu yılki Dede Korkut Şenlikleri’nden bir anı… Bayburt Kalesinde oturmuşuz bir gece, ışıl ışıl Bayburt’u izliyor, sohbet ediyoruz. Kimler mi var? Şiar-yazar Yahya Akengin var, öğretmen-yazar Ali Kemal Temuçin var, değerli gazeteci Murat Okutmuş ve Bayder (Bayburt Tarih-Kültür ve Edebiyat Derneği) Başkanı Fatih Dündar var. Ve üç de konuğumuz var Türk Dünyasından: Azerbaycan’dan Naile Askar, Kırgızistan’dan İbraim Abdulaliev ve Gagavuzya’dan Tudor Zanet…

Tudor Zanet hakkında biraz bilgi vereyim çünkü anlatacağım anekdotun kahramanı o. Birçok özelliği var bu değerli insanın; şair, yazar, dramaturg, araştırmacı, halk bilimci, yayıncı, çevirmen. Gagavuz Milli Marşı'nın yazarı. Gagavuzyeri’nde yayımlanan “Ana Sözü” adlı derginin de yayın kurulu başkanı.

Sohbetin en koyu yerinde, Bayburt Belediye Başkanı Sayın Hükmü Pekmezci de çıkageliyor ve onun da katılımıyla söz güreşi sürüyor. Tudor Zanet’e takılıyor bir ara Hükmü Bey “Yarın seni Ulu Cami’ye götüreyim, belki etkilenir Hıristiyanlıktan vazgeçer Müslüman olursun…” diyor. Tudor Zanet’le yan yana oturuyoruz. Kızdığını duyumsuyorum.

“Ben Hıristiyan da değilim, Müslüman da… Ben hâlâ komünistim…” diyor.

Hükmü Bey, bu yanıttan tatmin olmuyor:

“Onu da hallederiz yahu, komünistlik mi kaldı?” gibi bir şeyler söylüyor.

Tudor Zanet yanıt verecek, “Kasaba Başı…” diye başlıyor söze. Sonrasını duymuyoruz, çünkü kahkahaları koparıyoruz. Hükmü Bey de gülüyor ama sonra düzeltme yoluna gidiyor:

“Tudor, baş olmaya başım ama, sen şu kasabayı büyüt büyüt, bak burası koskoca bir vilayet yahu!”

“Kasaba başı”“Belediye Başkanı”ndan daha Türkçe öyle değil mi? 

Cumhuriyetin ilk yıllarında bir ara belediyelere “Uray” denmiş. Belediye Başkanlarına da “Uraybay” dense ne kadar iyi olurdu. Valilere “İlbay” denmesi de düşünülmüş, olmamış, bu kökü bozuk “vali” sözcüğü ile yola devam edilmiş. Ben bu Türkçe özlemini az daha ileri götüreyim, kaymakamlara da “İlçebay” denmeli diyeyim.

Bu satırları okuyanlar belki “Yok canım hiç olacak iş midir, kim yapacak, nasıl yapacak?” diyebilirler. Dil bilinci ve bu bilinç ve inançla yapılan çabalar, gün olur sonucunu verir. Dil devrimi yapacak bir Atatürk gelmese de, onun izinden yürüyüp Öztürkçe sözcükleri dillere düşürme işini ülkü edinmiş bir şair başbakan, bir Bülent Ecevit çıkar ortaya.

O ki söz Bülent Ecevit’e geldi, onun “Yarın” adlı şiiri ile bitirelim yazımızı.

bir şeyler olacak yarın
duruşundan belli
kırdaki atların
bulutların koşuşundan belli
kazışından köstebeklerin toprağı

karıncaların telâşından belli
bir şeyler olacak yarın
belki bir tomurcuk
belki bir ağacın düşen yaprağı
belki de bir çocuk

pek o kadar göremesek de uzağı
kuşların uçuşundan belli
bir şeyler olacak yarın
öbürgünden önemsiz
yarından önemli