Kalp Radyosu Açık’tan kehanetler, Serdengeçti ve öküz heykeli

Abone Ol

Aşağıdaki satırlar Osman Yüksel Serdengeçti’nin “Mabetsiz Şehir” adlı kitabından:

“Gaybı ancak Allah bilir, buna şeksin şüphesiz inanıyoruz!.. Yalnız her şeyi bilen Allah’a yaklaşmakla, insan nefsini terbiye ede ede, istikbal hakkında yine Cenab-ı Hakkın izniyle bir şeyler söyleyebiliyor. Ve bu söylenenler çıkıyor. Başta Şeyh Muhyiddin-i Arabi hazretleri olmak üzere birçok evliyalar, istikbal hakkında keşiflerde bulunmuşlardır.

Dinen de ilmen de insan, varlıkların en mükemmelidir. Eşrefi-i mahlukattır. Bugün insanların yaptıkları aletler, mesela radyo, Amerika’da konuşan birisinin sesini, aynı yerden, aynı zamanda milyonlarca insana kilometrelerce mesafeden nakledebiliyor.

İnsanın yaptığı bir alet böyle mucizeli şeyler meydana getirebiliyor da Allah’ın yaptığı insan, bu harikulade varlık, nasıl olur da bir alet kadar iş yapamaz!.. Biz şuna inanıyoruz ki insan nefsini terbiye ede ede, öyle bir tekamüle erişir ki kulakların işitemediği sesleri işitir, gözlerin göremediği varlıkları görür. Kalp radyosu açık olursa, mesela çok uzaklardaki bir dostunun konuşmasını duyabilir.”

Bir ara verelim ve Serdengeçti’nin akıl ve bilime aykırı bu sözlerini yanıtlayalım: Bu satırları yazdığında radyo vardı Türkiye’de onu temel alarak sözler etmiş Serdengeçti, oysa daha sonra başta televizyon olmak üzere, bilgisayar, cep telefonu, internet ve daha pek çok teknoloji harikalarını icar etti inşa. Ama hangi insan? Din’e dalan, nefsini terbiye eden insan değil, bilim ve teknolojiye dalan, aklını kullanan insan. Serdengeçti ve onun gibilerinin din dolu kafalarına bilim girmez. Bu “girmez” savıma, Serdengeçti’nin yazısının kalan bölümlerini okuduğunuzda iyice hak vereceksiniz. 

İşte o satırlar:

“Şimdi size bu işlerin piri, meşhur Seyyid Ahmet Hüsameddin hazretlerinin İstihraçnamesi’nden bazı parçalar veriyoruz. Şayanı hayrettir ki bu muhterem zatın istihraçlarından(1) birçoğu şimdiye kadar çıkmıştır.

‘1131 senesinde 68 sene müruruna kadar Avrupalarda terakki (ilerleme) azalacak ve gittikçe çökme ve inhilal (çöküş) sebeplerini hazırlamış olacaklardır.

1387 ortalarına doğru zuhur edecek olan Piyale yıldızı(2)  Avrupa kıtasına hemen temas edecek bir surette geçecek ve güneşin ziyası (ışınları) da eklenerek birçok zarar iras edecektir (doğuracaktır). (Cim Mim Kaf Kaf). Cümlesi Muhammed’e iltihak edecektir (katılacaktır).

1407 senesinde Harp gayeyi tekemmüle (olgunlaşmasına) vasıl olacaktır. (Sin Sin Elif) ahiri (sonunda) Museviyet ve İseviyet dinini terk edecektir.
Arzın etraf ve eknafıyla (yöreleriyle) muhabere edildiği gibi bazı şuaat (ışınlar) vasıtasıyla Merih, Zuhal ve Utarit gibi seyyare (gezegen) ile muhabere edilecektir. (Mim Mim Cim) cem olacaktır.

Müslümanlardan bir zat gelecek, bu zatın şerefi, Kafkasya’nın en ulu dağından etrafa Güneşin şuaı (ışınları) gibi şulenisar (ışık saçan) olacaktır.  

Bahrimuhit-i Hind’in maverasından (Hint Denizi’nin ötesinden) gelen sesler herkesi nahuş ve müthiş titremelere uğratacaktır.

Şimal (kuzey) tarafından Karadeniz’e bir su karışmasıyla oranın ahvali (durumu) gayrisalim (erinçsiz) bir raddeye (kerteye) gelecektir. Ahiri yine oraya raci= Elif, Mim, Mim, Cim).

1370 senesinde büyük bir hadise-yi nücumiye (yıldızlar olayı) zuhur edecektir (ortaya çıkacaktır).

Avrupa devletlerinin içinde en hakir görülen bir millet kuvvetlenecektir. Bu vakanın zuhuru anında kırmızı bir ay görülecektir. Avrupa’nın muvazenesi (dengesi) bozulacak, devletler arasındaki hukuk ve namus kaidelerine riayet edilmeyecektir.

Piyale yıldızının geçmesinden sonra devam eden şiddetli hararet, Avrupa sâkinlerinin dimağlarına ettiği tesir sebebiyle fikr-i ihtira ve icat bunlardan külliyen zail olacaktır (büsbütün yok olacaktır). Ve gitgide büyük adamlar yetiştirmeyerek bu topluluğu evvelki gibi muhafaza edemeyecek sanat ve maarifi büsbütün kaybedecektir.

Ashab-ı vukufun (bilirkişi arkadaşların) ıttılaına (bilgisine) göre Amerika, Piyale hadisesinden azade (uzak) kalacaktır. Tazyik-i hava (hava basıncı) ile yapılacak vasıtalarda iki saat mesafeden geçen vapurlar şiddetli bir fırtınaya tutulacak ve batacaktır.

Rusya’nın şark-ı cenubu cihetinde (güney doğu yönünde) manevi tüfek çeklined dinamtli bir ateş patlayacak. Rusya on yedi parçaya ayrılacaktır.

Makineler tazyik-i hava kuvveti ile işleyecek, ateş ve kömüre ihtiyaç kalmayacaktır. 

Vapurlar başak bir şekle girecek daha sonra büsbütün kalkacak, zırhlılar bir işe yaramayacak, memleket kadar büyük olan bu zırhlılara gelecek nesiller bakıp şaşacaklardır.’”

Daha devam ediyor bu saçmalıklar ama bu kadarla yetiniyoruz. “Kalp radyosu açık Hazret” yaman sallamış. Dediklerinin bir teki bile doğru değil. Değil ama akıl gerek algı gerek aydınlık kafa gerek bunu anlayabilmek için. Kadıköy’deki öküz heykelini, Sarayburnu’ndaki Atatürk heykeli ile karşılaştırıp buradan Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı üretenlerden bunu bekleyemeyiz.

“Kadıköy'e, Anadolu toprağına ayak basar basmaz, hemen bir öküzle karşılaşırsınız. Evet bir öküz heykeli ile... Hâlbuki karşı tarafta, Avrupa kısmındaki uçta Sarayburnu'nda Atatürk'ün heykeli var. Bir tarafta öküz, bir tarafta Atatürk...

Karşıdakiler bizi, Anadolu'yu öküz olarak görüyorlar galiba. Böyle görmeselerdi Anadolu'yu öküzle temsil etmezlerdi. Mamafih hakları da yok değil... Yıllardır boyunduruk altında inliyen o... Çifti süren o, vergi veren o... İstanbul'daki efendileri besleyen o... Anadolu, Anadolu...” (3) 

Anadolu öyle mi? Anadolu ha?! Osmanlı devrinde Kadıköy’de öküz heykeli yoktu ama Anadolu hep öküz olarak görülüyordu Osman Efendi! Sarayburnu’ndan söz ediyorsun; burnu bırak; sarayın, Topkapı sarayının kendisine bak, Anadolu’dan zerre kadar haberi, Anadolu’yla ufacık bir ilgisi var mıydı o Saray’ın? O saray Anadolu’ya bir yol bile yapmamıştı, bütün yatırımları Balkanlara, şuraya buraya idi. Anadolu’ya yatırımı Selçuklu yapmıştı, bir de Cumhuriyet yaptı. Asıl öküzlük bu gerçekleri yadsımak, saptırmaktır.

1) Kehanet de demiyor, istihraç, yani çıkarım
 2) Piyale kadeh demek, “piyale yıldızı” hangi yıldızdır bilmiyoruz.
 3) Osman Yüksel Serdengeçti-Bir Nesli Nasıl Mahvettiler Sayfa 152 - Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, Baskı 2003)