Kaç tarz-ı siyaset
Bilirsiniz Yusuf Akçura'nın ünlü "Üç Tarz-ı Siyaset"inden bu tarafa, Türkiye'de siyasi fikir hareketlerinin analizi yapılırken, meseleyi bu yaklaşım etrafında ele almak veya en azından bu esere vurgu yaparak konuyu anlamaya çalışmak, sıkça karşılaşılan bir durumdur.
Bugün de hâlâ, Türk siyasetindeki siyasal bölünmeleri bu temelde ele alıp bir şeyler açıklama çabasında olanlara rastlamak mümkündür. Bilhassa AK Parti'yi bu üç tarzdan biriyle özdeşleştirip veya onun uzantısı fikri-siyasi çizginin bir parçası gibi ele alanların, bu anlayışı sürdürdüğü söylenebilir.
Kısaca hatırlanacak olursa, imparatorluğun çöküş sürecinde karşı karşıya bulunduğu sorunlardan çıkış yolu olarak üç tez üzerinde duran Akçura, birinci tezin "Osmanlıcılık" olduğunu söylemektedir. Akçura, imparatorluğun içinde barındırdığı bütün farklı unsurları "Osmanlılık" fikri etrafında birleşmesini savunan bu anlayışın, siyasi olarak başarısız olduğunu söyleyerek, bunun bir çıkış yolu olamayacağını ortaya koymaktadır.
Tarihten bugüne
İkinci tez, imparatorluğun bunalımdan çıkış yolunu, bu yapı içinde yer alan farklı halkların, farklı kimliklerin mevcudiyeti temelinde değil "din eksenli bir yapı içerisinde" birleşmesinden geçtiğini savunmaktadır. Müslüman halkların etnik özellikleriyle değil, ortak inançları etrafındaki birliğini savunan bu düşünce İslamcılık ideolojisine dayanmaktadır. Akçura bu düşüncenin de bir geçersiz olduğunu, kendine göre gerekçeleriyle ortaya koymaktadır.
Akçura'nın benimsediği tarz-ı siyaset ise üçüncüsü Türkçülüktür. Ona göre Osmanlıcılık nasıl bir Osmanlı birliği yaratamamışsa Abdülhamid'in takip ettiği İslamcılık politikası da böyle bir birlik kurma konusunda başarısız kalmıştır. Çünkü devir, artık farklı bir zamana açılmıştır. Moda tabirle "zamanın ruhu" farklıdır. Akçura'ya göre bu ruh "ırk temeline" dayanmaktadır ve Türkçülük Akçura'nın anlayışına göre etnik temelli bir ideolojidir.
Bu fikirleri eleştirmenin, etraflı bir tartışma yapmanın yeri elbette burası değildir. Bununla beraber Akçura'nın yaklaşımının yanlış olduğunu söylemek isterim. İmparatorluk çağının kapandığı bir dönemde, meseleyi bu üç siyaset tarzı açısından ele almak yanlıştır, yetersizdir.
Günümüzde siyasal bölünmeler
Akçura da esas itibarıyla Batıcı olduğu için, imparatorluğun çöküşünde Batılılaşma politikalarının rolünü ihmal etmiştir, kavrayamamıştır. Ayrıca Akçura'nın Türkçülüğü'nün "etnik temeli bir anlayış" bir nevi ırkçı bir yaklaşım olduğunu milliyetçiliğin o dönemdeki en büyük ideologu Ziya Gökalp Bey'le mukayeseli bir biçimde okunduğunda, açıkça ortaya çıkacaktır. Nitekim millet bir ırk değil, imparatorluk sürecinde ortak kültür temelinde oluşan bir sosyal kimliktir ve bunun temelinde de etnik özellikler değil, tarih ve din yatmaktadır.
Bugüne gelirsek, günümüz siyasi partilerini Akçura'nın anlayışına göre tasnif edip, AK Parti'yi İslamcı, CHP ve MHP'yi de Türkçü bir yere koymak, zaten işin nasıl sakat bir mantığa dayandığını göstermek için yeterlidir sanırım. Bugünkü siyasal akımların ve partilerin tasnifinin bu eksende değil, başka bir temelde yapılması gerekmektedir.
Bugün yapılacak bir sınıflandırmanın demokrasi temelinde, yerli kültürel değerlere karşı tutum ve tavırda, tarihe ve geleceğe bakış esasında farklılaştığını söylemek gerçeğe daha uygun düşecektir. Kısaca söylemek gerekirse, "üç tarz-ı siyaset yaklaşımı" o gün yetersizdi, bugün de geçersizdir. Günümüz Türkiye'sini ve siyasal bölünmeleri anlamak için, çok tarz-ı siyasi analize ihtiyaç vardır.