İstanbul'un işgali, direniş ve kurtuluşu

6 Ekim 1923’te, 5 yıl süren düşman işgalinden kurtulan İstanbul’a, Türk Ordusu sevinç çığlıkları, mutluluk gözyaşları ve çiçek yağmuru altında girdi.

Abone Ol

6 Ekim 1923’te, 5 yıl süren düşman işgalinden kurtulan İstanbul’a, Türk Ordusu sevinç çığlıkları, mutluluk gözyaşları ve çiçek yağmuru altında girdi.

İstanbul, Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra, itilaf devletleri yani Britanya, Fransa, İtalya ve aralarına aldıkları Yunanistan tarafından 13 Kasım 1918’de fiilen işgal edildi. Bu durum 16 Mart 1920’de resmi işgale dönüştü. Sur içindeki eski İstanbul’u Fransızlar işgal ederken, Beyoğlu ve Boğazlar mıntıkasının denetimini Britanya aldı. Kadıköy ve Üsküdar bölgesinin kontrolünü İtalya ele geçirdi. Ancak İngilizler İtalyanları güvenilir bulmadığı için buraya da el attılar. Zaten şehrin yüksek komutası ve denetim Britanya yüksek komiserindeydi. (1)

İstanbul’un Türk halkının kıtlık ve sağlık sorunları yanında çok büyük çileler çektiği işgal dönemi; yazar, tarihçi ve araştırmacıların kitaplarına konu oldu. Bu eserler işgal altındaki İstanbul’u ve insanlarımızı anlatır. Türkler, son derece zor şartlara rağmen hem İstanbul’da, hem de bütün Anadolu’da işgale direndiler ve kurtuluşa ulaştılar. Günümüz Türk toplumunu anlamak, geleceğe bakmak için o dönemi, işgal insanlarını çok iyi bilmek ve tanımak zorundayız.

İşgalle ilgili eserleri okuduğumuzda düşman askerlerinin taşkınlıklarını, özellikle İngiliz askerlerin küstah, Fransız askerlerinin gürültülü, İtalyanların çalımlı olduklarını görüyoruz. İşgalciler küçük bahanelerle durmadan Türkleri tutuklayıp, işkenceden geçirmekte, üzerlerindeki değerli eşyalara el koymakta, evler zorla sahiplerinden alınıp, içerdekiler dışarı atılmaktadır. İşgal askerleri kadın ve kızlara laf atmakta, sarkıntılık yapmaktadır. Yanında koca veya kardeşinin karşı gelmesi durumunda onlar da gözaltına alınıp cezalandırılmaktadır. Türk subayları küçük rütbeli de olsa işgal subaylarını selamlamak zorundadır.

İşgal dönemine tutulan ayna olan eserlerde insanlarımız;

1.İşgal güçlerinin yanında olan işbirlikçiler,

2.İşgale karşı çıkanlar, şeklinde iki grupta toplanmaktadır.

1. Grup;

1.1. Rum, Ermeni, Yahudi azınlıklarına mensup işbirlikçilerdir. Bunlar Türk tebaasından olmalarına, yüzyıllardır İstanbul’da Türk milleti sayesinde refah içinde, kendi din ve kültürlerini serbestçe yaşamalarına rağmen, işgalcileri coşku ile karşılamışlar, Türkleri aşağılamış, hakaret etmiş ve işgalcilerle kendilerini özdeştirmişlerdir. Rumların kahramanlaştırdığı Hrısantos isimli çete reisi, seri katil, İngilizlerin himayesinde onlarca Türk polis ve insanını öldürmüştür. O işgal günlerinde İstanbul’da bulunan ünlü romancımız Halide Edip Adıvar, azınlıkların Türklerin onurunu yaralayan bu davranışlarını Türklerin Milli Mücadele’sini ateşleyen en büyük sebep olarak  “Türk’ün Ateşle İmtihanı” adlı eserinde şöyle açıklar; "Türkler her türlü haksızlığı, hatta fenalığı affedebilirler, fakat onurlarına dokunulduğu zaman mesele değişir.” (2)

1.2.İşbirlikçiler arasında Batı hayranı, Türkler vardır. Aslında bunların ihânetlerinin altında çıkar ilişkileri yatmaktadır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun işgal İstanbul’unu anlatan “Sodom ve Gomore” adlı ünlü romanındaki kahramanı Sami Bey, millî değerlerden uzak, kendi benliğini unutmuş, yabancılara yakın olursa değer kazanacağını zanneden bir kozmopolittir. Sami Bey, İngilizlerin her şeye muktedir olduğu kanısındadır. Bu nedenle Anadolu’daki Millî Mücadele’ye karşıdır.(3) İşgalde Sadrazam Damat Ferit ve gazeteci Ali Kemal bu tipin önde gelenleridir.

1.3.İşgal İstanbul’unda işbirlikçiler arasında, Türk milleti aidiyetini Müslüman olmalarına engelmiş gibi gösteren İngiliz Muhipler Derneği üyesi ve İslam Teali Cemiyeti üyeleri vardı. Bunlardan Şeyhülislam Mustafa Sabri; “Yalnız Müslüman ve insan olarak kalmak üzere Türklükten Allah’ın huzurunda istifa ediyorum… Tövbe yarabbi, tövbe Türklüğüme, beni Türk milletinden addetme” diye Allah’a yalvarıyordu. Dürrizade Abdullah gibi işbirlikçiler yüksek bir kültür ve büyük geçmişi olan Türk Millet varlığını basit bir etnisite olarak görüp, aynen Batı hayranı Türkler gibi işgalcileri kızdırmadan, özellikle İngilizlerin himayesinde yaşamayı öğütlüyordu. Bu İslâm maskeli Türk düşmanları Milli Mücadele’ye karşıydılar. Bunların Kuvâ-yı Milliyeciler aleyhine hazırladıkları çok şiddetli ifadeler içeren bildiri ve ölüm fetvalarının özü şuydu; ”Padişahın izni olmadan işgalcilere karşı duranları, asker ve para toplayanları tek tek topluca öldürmek, din gereği ve görevidir. Milliyetçileri öldürenler gazi sayılır, bu yolda ölenler şehittir.” Hükümet, bu bildirileri Anadolu’da işgalcilere karşı oluşan direnişi kırmak için İngiliz uçaklarından atarak dağıttırdı. Bunlarla halkın kafası karıştırılarak, iç ayaklanmaların yayılmasına sebep olundu. Bu bildirilerde Anadolu’da Milli Mücadele’yi yürüten Mustafa Kemal ve Kuvâ-yı Milliye, Yunan Ordusu’ndan daha kötü gösterildi.(4)

Buna rağmen Türk Milleti Millî Mücadele’nin yanında yer alıp zafere ulaşınca Mustafa Sabri ve diğerleri İngiliz gemilerine binerek Türkiye’den kaçtı.

İlginç olan, günümüz Türk toplumunda, bu gruptaki 3 ayrı işbirlikçi tipin fikirlerini paylaşan, bunlara birebir benzeyen kimseler, aşağıda okuyacağınız gibi; tarihi olayları çarpıtmaya ve o hainleri bize kahraman gibi yutturmaya kalkmaktadır.

2.Grup; İstanbul’da işgale karşı çıkanlardır. Bunlar kaderlerine razı olmaktansa kurtuluş için icabında ölmeyi göze alarak, tereddüt etmeden tehlikeli işlere aslanlar gibi atılan Türk milliyetçileri, vatanseverlerdir. İşgali yaşayan yazar, düşünür Samiha Ayverdi; “Bütün bu yokluklara rağmen Türk İstanbul elinde avucunda ne varsa Millî Mücadele’yi desteklemek için Anadolu’ya gönderdi. Kadınlar yatak ve yastıklarındaki yünleri Anadolu’daki askerlere giyecek ve çorap yapmak için kullandılar.” demektedir.(5) Millî Mücadele’nin yanında yer alan, Anadolu’ya silah kaçıran, insan ve yardım malzemesi götüren bu kişiler yakalandıklarında İngiliz idam mangalarının önüne konularak kurşuna dizildi. Ercüment Ekrem Talu “Kan ve İman” isimli romanında İstanbul’da Estekzade Mahallesi’ndeki Türklerin işgal sırasında vatan için canlarını feda edercesine yaptıkları çalışmalarını anlatır. Kan ve İman’da, Millî Mücadele hareketinde milletçe birlik olmanın, aynı duyguları paylaşmanın konu alınarak işlendiği görülür. Bu roman tek bir ferdin değil, uyanan bir milletin tüm yokluklara rağmen mücadele azmi ve kuvvetli imanın kurtuluşu sağlayacağı ana fikri etrafında kurgulanır.(6)

Evet, İstanbul ve Anadolu bu romanda anlatıldığı gibi çok zor şartlar altında, işgaldeki insanlarımızın mücadele ruhu ve kuvvetli imanıyla, maskeli hainleri ayırt eden irfan ve sezgisiyle, bir adı milliyetçilik olan ayakta kalma azim ve iradesi ile kurtuldu. Bu durum; Milli Mücadele’yi yöneten Atatürk ve arkadaşlarının ne büyük bir iş yaptığını gözler önüne sermektedir. Ancak, günümüzde bâzı kişi ve gruplar İstanbul ve Anadolu’yu düşman işgalinden kurtarmak için yapılan mücadeleyi küçültme gayreti içindedir. Damat Ferit, Ali Kemal ve Mustafa Sabri’nin günümüzdeki benzerleri olan bu kişiler yalan propaganda ile Kurtuluş Savaşı kahramanlarımızı itibarsızlaştırmak istemektedir. Bunların İstanbul’un işgal, direniş ve kurtuluşu hakkında çarpıttığı târihî yalanların en belirgini şunlardır;

1.İngilizler Milli Mücadele’de Türklerle savaşmadı, tarafsız kaldılar.

2.İngilizler kurşun atmadan İstanbul’u Türklere teslim etti.

Bu yalanların doğrusu şudur;

1.1.İngilizlerin Milli Mücadele’de tarafsızlığı söz konusu değildir. Türklerle İngilizler Anadolu’nun her yerinde savaştı. 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’e çıkmasını sağlayıp, Anadolu’nun içlerine ilerlemelerini bizzat İngilizler kararlaştırdı. Yunan çıkarması İngiliz subaylarının gözetim ve denetimi altında gerçekleştirildi. 22 Haziran 1922’de Yunan saldırısını hazırlamakla kalmadılar, fiili destek verdiler. Mudanya, Gemlik gibi Marmara sahili kasabaları Yunan-İngiliz ortak hareketiyle işgal edildi. Birazcık araştıranlar İngiliz askerlerinin bu şehirleri işgalinin fotoğraflarına hemen ulaşır. Akhisar, Kırkağaç, Soma, Salihli, Akşehir, Balıkesir gibi Ege şehir ve kasabaları İngiliz destekli Yunan birliklerince Haziran-Temmuz 1920’de işgal edildi. Bunlardan başka daha birçok Anadolu şehir ve kasabasını İngilizler işgal etti.

Yunanistan bozguna uğradıktan sonra İngiltere tek başına Türkiye’ye karşı bir savaşı göze alamadı. Bunun sebepleri;

2.1.İngilizler İstanbul'u işgal ettikten sonra, direnişi kırmak için Türklere çok sert davrandı; uykudaki askerlerimizi bile şehit ettiler. Osmanlı Meclisi’ni basıp milletvekillerini yerlerde sürükleyerek götürdüler. Asker ve sivil 145 Türk aydınını tutuklayıp Akdeniz’in ortasındaki Malta adasına sürgün ettiler. Ziya Gökalp, Hüseyin Cahit, gibi yazar ve fikir adamları, Fahrettin Paşa, Ali Sabis Paşa gibi önemli asker ve devlet adamları sürgün edilenler arasında idi. İngilizlerin Malta'da 3 yıla yakın tuttuğu 145 sürgünden 15'i orada öldü. 20 Malta sürgünü tek veya topluca kaçmayı başardı. Malta sürgünleri Atatürk'ün gayretleri ile esir İngilizlere karşılık takas edilerek kurtarıldı.

Kendilerini Afrika’nın bir sömürge ülkesinde zanneden şımarık İngilizlere karşı, binlerce yıldır devletler kurmuş, efendi bir millet olarak bağımsız yaşamaya alışmış Türkler, İstanbul’da yüzlerce direniş örgütü kurarak İngilizlerle mücadele etti. Yüzbaşı Bennet gibi Türklere kötü muamele eden küstahlara ceza verildi. Türkler ayrıca bütün baskılara rağmen yüzbinlerin katıldığı mitinglerle işgali protesto ederken, İstanbul'un ve Anadolu'nun Türklere ait olduğunu bütün dünyaya haykırdı. Bununla da kalmayarak,  Milli Mücadele’yi malıyla, canıyla destekledi. İstanbul’un silâh depolarını boşaltarak Anadolu’ya kaçırdı.

2.2.İngiltere 1.Dünya savaşında 1 milyona yakın kayıp verdi. Askeri, maddî ve moral gücü yoktu. Bu nedenle ümitlerini Yunanistan’a bağladı. İngiliz kamuoyu yeni savaş istemedi. Atatürk’ün kazandığı zafer ve Irak’ta 31 Ağustos 1922’de Albay Özdemir Bey’in İngilizlere karşı kazandığı Derbent zaferi İngilizlerin yeni bir savaşı göze almalarına engel oldu. Kurtuluş Savaşı sırasında İrlanda, Mısır, Afganistan, Hindistan ve Irak’ta çıkan İngiliz karşıtı isyan ve bağımsızlık hareketleri de İngiltere’yi bu sömürgelerini elde tutmak için Anadolu’da bir maceraya girmekten alıkoymuştur. Atatürk’ün bu ülkelerdeki hareketleri desteklemesi ve İslam dünyasının da İstanbul’un işgaline tepkisi İngiltere’yi kaygılandırmıştır. (7) Zaten bütün bu yıllarda düşman olarak sadece Yunanlılarla savaşmış olsaydık, Lozan’da karşımızda yalnız Yunan Hükümeti olurdu. Barış anlaşmasında Türklerin karşısındaki en ciddi tarafın İngiltere ve Fransa olması da kimlerle savaştığımızı açıklamıyor mu?

2.3.İngilizlerin bir kurşun atmadan İstanbul’u Türklere teslim ettiği yalanını tarihçi Prof. Dr. Salahi R. Sonyel İngiliz arşivlerini de tarayarak hazırladığı  “Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika’ isimli ciddi, önemli çalışmasında belgelere dayanarak çürütmektedir. Eserde yazarın belgelere dayalı aşağıdaki satırları dikkat çekicidir;

“9 Eylül 1922’de Türkler İzmir’e giriyorlar. Eylül ortalarına göre doğru tüm Anadolu Yunanlılardan kurtuluyor; böylece Yunanlıların Megali İdea’sı Misak-ı Millî’nin gücü önünde dize geliyordu. Bu büyük Türk zaferi Anadolu’nun her yanında kutlanırken, bir zamanlar Rum toplumunun refah içinde yaşadığı, ama şimdi Yunan ordusunca yıkılan veya tümüyle yakılan köylerin duman kokan yıkıntıları arasında, geride bırakılmış yaşlı Rum kadınları, ellerini göğe kaldırarak, İngiliz Başbakanı L. George’u “Kako hrono nahis Corci” (Sana lanet olsun Corci) çığlıklarıyla lânetliyordu.”

Mustafa Kemal, Türk ulusuna seslenen bir bildiriyle Türk zaferini şöyle kutluyordu:

“Akdeniz askerlerimizin zafer teraneleriyle dalgalanıyor. Asya İmparatorluğuna yeltenen küstah bir düşmanın muharebe meydanlarına gelmek cesaretinde bulunan ordu kumandanlarıyla kumanda heyetleri günlerden beri TBMM Hükümetinin harp esiri bulunuyor… Büyük Türk milleti, …büyük zafer münhasıran senin eserindir…”

“Türk zaferinin yankıları Türkiye’nin sınırlarını aşarak her tarafta yayılıyor; boyunduruk altında, sömürge hayatı yaşayan halkları etkiliyor; bu halklar şimdi Mustafa Kemal’e kendi kurtarıcıları gözüyle bakmağa başlıyorlardı.” İslam’ın Hıristiyanlığa, Doğu’nun Batı’ya, Asya’nın Avrupa’ya ve Kemalist Türkiye’nin Emperyalist İngiltere’ye karşı kazandığı en büyük zafer” olarak kutluyorlardı.” (8)

Türklerin zaferi her şeyden evvel inançta düğümleniyordu. Tarihçi İlber Ortaylı’nın söylediği gibi: ”Türkler yorucu Balkan ve 1. Dünya Savaşı’ndan sonra yenilgiyi kabul etmek ve düşmanlarının insafını beklemek veya direnmek arasında seçim yapmalıydı. Türkler bu seçimi yaptı, direndi.” Tek tek İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Rum, Ermeni ve yerli işbirlikçilerle savaştı, yendi veya baskıyla saf dışı bıraktı. Türkler işgalde, tarihlerinin bu en kötü günlerinde, içerde hemen Hrısantos’ların karşısına İngiliz Kemal’leri, Hüsamettin Ertürk’leri, Ali Kemal’lerin karşısına Süleyman Nazif, Yahya Kemal, Halide Edip’leri, Mustafa Sabri’lerin karşısına, Mehmet Akif, Mehmet Rifat Börekçi’leri ve Damat Ferit’lerin karşısına Mustafa Kemal’leri çıkardı. 7’den 70’e mücadele ederek, dış düşmanlarını da yenerek, direnme ve bağımsız yaşama gücünü ortaya koydu ve içinde nasıl bir cevher sakladığını dünyaya gösterdi. Anadolu’nun, İstanbul’un işgalden kurtuluşu böyle gerçekleşti.

6 Ekim 1923 günü Türk ordusunu bağrına basan İstanbul Türkleri, bin bir çileyle, hak edilerek kazanılmış zaferi bayram coşkusuyla kutladı. Biz de bugün işgale direnen, mücadele eden vatanımızı, İstanbul’umuzu kurtaran atalarımızı saygıyla, şükranla,  şehitlerimizi minnetle, rahmetle, hainleri lânetle hatırlıyoruz.

Kaynakça;

1. İlber Ortaylı, Yakın Tarihin Gerçekleri, Timaş, İstanbul, 2013
2. Halide Edip Adıvar, Türk’ün Ateşle İmtihanı, Atlas, İstanbul, 1980
3. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Sodom ve Gomore, İletişim, İstanbul, 1984
4. Milli Mücadele Dönemi Beyannameleri ve Basını, (Hazırlayanlar) Zekâi Güner- Orhan Kabataş, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Merkezi Yayını Sayı: 33, Ankara, 1990, s. 218-223).
5. Samiha Ayverdi, Hâtıralarla Başbaşa, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 1977
6. Ercüment Ekrem Talu, Kan ve İman, Kültür Turizm Bak. Yay.1994
7. Sinan Meydan, Cumhuriyet Tarihi Yalanları, İnkılâp, İstanbul, 2010
8. Salahi R.Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2003

Ekim/2013