İsmail Hakkı Çalışkan hocamız tanınan ve bilinen asilzade ve köklü bir aileye mensuptur.. Erikdibi (paynık) köyünden.
Hanedan ve oldukça nüktedan, esprilerine ve yarenliğine doyum olmayan, güldüren ve fakat güldürürken de derinliğine düşündüren bir üslup ve kültürel zenginliğe sahip; ‘eski zemanlara’ çağrışım yaptıran özel bir kişilik…
Öğretmenimiz olmasından kaynaklanan duruşu ve saygın kişiliğine hayrandık hocamızın ve hayatımızın ileri yıllarında daha derinliğine tanıdıkça daha da sevdik diyebilirim.
Sevgili okurlar, İsmail Hakkı Çalışkan, 04.11.1971 - 31.03.1977tarihleri arasında Bayburt Lisesi Müdürlüğü ve edebiyat öğretmenliğini deruhte ile ülkeye hizmet sunacak belki yüzlerce avukat, kaymakam, vali, doktor, eczacı, mühendis, öğretmen, memur, ordu ve emniyet mensubu gencin yetiştirilmesine ve daha eğitimli, daha donanımlı olarak ülke hizmetine hazırlanmasına vesile olan eğitimcinin adıdır…
Emekleri yadsınamaz.
Otantik bir Bayburt evladıdır..Memleketin yaşam ve kültürel tercihine uygun bir tarzı vardır. Tok ve davudi bir ses ile muhataplarına güler ve güleç yüzle hitap eder, kurduğu güzel ve edebî cümlelerle ne kadar nezih bir insanla karşı karşıya olduğunuzu hissettirir.. Temiz ve sade bir giyim-kuşam tercih eder. Hamaset erbabı, tok sesi ile dinleyenlerini etkiler.. İrdeleyen ve araştıran çelebi bir Bayburtlu!
Hemen her zaviyeden dost, arkadaş edinen bir karakter, has Bayburtlu.. bir arkadaşı şöyle anlatıyor hocamızı: "Paynık köyünün dert babası, dava ve iş takipçisi, ambülâns görevlisidir.. Derdi olan, hanımına kızan, beyinden eza çeken, sabah kargalar şeyini yemeden Çoruh boyunda ki İsmail hocanın evinin dış kapısının tokmağını, alacaklı gibi gümbürdetir. Hanımının açtığı kapı aralığından geleni görüp, neden geldiğini pantolonun uzun kemerini (...) takarken düşünen İsmail hoca, elini yüzünde gezdirince sakalının uzadığını fark eder! Olsun sorun değil, bir büfeden aldığı jiletle okul lavabosunda saniyesinde işlem tamamdır."
Lokal kültürümüze hayran ve aşinaydı, çok iyi hatırlıyorum lise folklor ekibine zurna çalan rahmetli Cilara’lı Recep emmiyi her görüşünde mutlaka bir zurna peşrevi ve resitali yaptırırdı, davulsuz.. İnanır mısınız zurnanın o tiz ve kulakları sağır edici sesini daha iyi alabilmek yani adeta hıfzedebilmek, moda deyimi ile içselleştirmek için kulağını zurnaya yapıştırır bundan büyük bir keyif aldığını da gülerek anlatır, kısaca çalınan parça veya ezgi hakkında bilgi verirdi. Benim hocamıza hayranlığım işte ondan sonra pekişmiştir.. Daha ziyade her devrin zamaneleri gibi bizim de"zemaneliklerimiz" vardı tabi, hocamızın yerel spontaneizme olan tavrı, zevki ve hevesi bize o günün zemane popüler kültüründen uzaklaşıp, yerel ve milli kültüre karşı sempatimizin olmasına vesile olmuştu. Ve o günden bu güne her zurna sesi duyduğumda duygusal bir fırtınaya tutulduğumu ve hocamızı hatırladığımı burada söylemem gerek..
Öğretmenimiz, ilk ve orta tahsilini Bayburt’ta, lise öğrenimini Erzurum Lisesinde (1962) , Üniversite öğrenimini Atatürk Ünv. Fen-Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde (1966) tamamlamıştır.
1977 yılında ayrıldığı Bayburt Lisesi Müdürlüğünden sonra yine kendi okulunda edebiyat öğretmeni olarak 1986 yılına kadar devam etmiştir.. 1986 - 1998 yılları arasında (12 yıl) Bakanlık Baş müfettişliğini deruhte ile anılan tarihte emekli olup, bilahare İstek Vakfı Teftiş Kurulu Başkanlığını da 2007 ye kadar yapmıştır.. yani cem’an kırk yıl kadar eğitime hizmet vermiştir.
Arkadaş, dost ve yarenleri tarafından aranılan ve saygın bir kişilik olan Hocamız milli ve manevi konularda oldukça bilinçli, derinliğine irdeleyen, araştıran, daha ziyade olayların ironik ve trajikomik yanlarını tespite yönelik bir yaklaşım sahibidir.. Milliyetçi ve Atatürk eksenli dünya görüşüne sahip olup, duruşu ile de sahip olduğu değerleri yansıtır.
Mesai arkadaşı, yareni ve dönemin Lise Müdürü (sonradan İlçe Milli Eğitim Müdürü) değerli eğitimci Mehmet Kütükçü beyin İsmail bey ile ilgili anılarından bir bölüm okumaya ne dersiniz…
“Gözlerimi yumup Bayburt’u düşündüğümde gözlerimin önüne beyaz steyşın bir Renault gelir. Nerde duracağı belli olmayan, sanki durmak için bahane arayan tavrıyla Cumhuriyet Caddesi boyunca yavaş yavaş ilerlerken aniden duran! Açılan kapıdan ortanın üstünde boyuyla ihmal edilemeyecek göbeği ve geriye taralı kıvırcık saçlarıyla Paynik ağası, yılların öğretmeni, müdürü İsmail hoca iniyor. Acaba kimle konuşacak diye beklemeyin, bir kişinin elini sıkarken beş kişinin hatırını birden sorabilir!
- “Müdürüm!” dedi bana dönerek, uzattığım elimi şefkatle sıkarken…
- “Erzurum’dan geliyorum. Bu sefer ki hayırlı hasta, hem ölmedi hem de benzinimi koydular.”
Derken kahkahayı patlattı. En büyük zevki jetonla telefon etmekti. Bir avuç jetonla o zamanlar Erzurum ve Gümüşhane’de olan telefon kabinlerine girdi mi? Bekle ki çıkacak! Jetonlar bitmeden asla, jetonla telefon etmek için 200 Km yol gideni göreniniz var mı?
Altımızda arabamız, benzin de bizden değil. Bayburt kazan, biz kepçe. Ziraat Meslek Lisesi müdür odasındayız. Askerlik Şube Başkanı, Orman Fidanlık Müdürü… Kalabalık bir grup sohbet ediliyor. Refik Hoca laf arasında günlük süt ihtiyacı olanlara süt verebileceklerini anlatmaya başlayınca, İsmail hoca dayanamadı. Tüm saflığıyla: “Refik hocam bir şey sorabilir miyim, sütünüz temiz mi?” diyerek hiçbir şey olmamış gibi okul müdürü Süleyman beye baktı. Bir kısmı espriye kahkaha atarken, anlamayanlarda benim gibi saf saf bakakalmıştı."
Muhterem Mehmet Kütükçü Müdürümüzün de yukarıdaki anılarında teyit ettiği gibi, yaren ortamlarının aranılan, saygın; nükte ve ironi üstadı bir kişidir.
Derken kahkahayı patlattı. En büyük zevki jetonla telefon etmekti. Bir avuç jetonla o zamanlar Erzurum ve Gümüşhane’de olan telefon kabinlerine girdi mi? Bekle ki çıkacak! Jetonlar bitmeden asla, jetonla telefon etmek için 200 Km yol gideni göreniniz var mı?
Muhterem Mehmet Kütükçü Müdürümüzün de yukarıdaki anılarında teyit ettiği gibi, yaren ortamlarının aranılan, saygın; nükte ve ironi üstadı bir kişidir.
Yabancı kelime ve kavramlara karşı antipatikti hatırladığım kadarıyla, mesela Fransızca ‘Pardon’ kelimesini‘affedersin’ yerine kullanılmasını hazmedemez ironik bir şekilde kullanan kişiyi söylediğine, söyleyeceğine pişman ederdi... keza hatırlıyorum ‘normal ve (a)normal’ kelimelerinin kullanımı halinde kullanana yaptığı ders niteliğindeki esprilerini burada anlatmama gerek var mı bilemiyorum. Velhasıl arınmış, duru ve öz Türkçe kullanılmasından yana bir eğitimciydi..
Muhtemelen 1995 yılı idi Pendik’te bir İlköğretim Okulunda mutemetlik yapıyorum. İç hat telefonum çaldı, karşımda okul müdürü: “Faruk bey odama gelir misin..”, müdür beyin odasına girdiğimde hemen masaya ilişik koltukta İsmail Hakkı Hocamız oturuyor, beni görür görmez gözleri gülümseyerek ve her zamanki zarafet ve nezaketiyle: “ gel bakalım Faruk’cuğum” diye ayağa kalktı, şaşırmıştım.. ben hocamın ellerinden öperken hocamın beni bağrına basmasını asla unutamam.. Benim o okulda çalıştığımı duymuş ve sırf beni onore etmek adına okula ziyarete gelmişti.. bu kendinden menkul asil bir aidiyet ve asalet sahibi olan güzel yüreklerin işidir, müdür bey beni çağırmadan evvel orada bulunan zevata hiç te hak etmediğimiz sitayiş ile anlatmış bizi. İsmail Hakkı hocam gittikten sonra okul müdürü: “ya Faruk bey, çok güzel şeyler söyledi senin için, helal olsun sana.. bir bakanlık müfettişinin sırf öğrencisini onore etmek adına buralara gelmesi ne güzel yahu” demiştir..
Tabi değerli dostlar ayni zamanda İsmail Hakkı Bey kadimden baba dostumuzdur da, yani bizim de “eyni” mizi,"libası" mızı bilen, tanıyan birisi…
İsmail Hakkı hocamız şu an İstanbul Cevizli de ikamet…
Değerli dostlar bu değerli eğitimci büyüğümüzün dillere pelesenk olan ve maşerimizde kayıtlı çok güzel şeyler var, fakat malumunuz bizim burada yaptığımız kısa bir tanıtım işi olduğundan bu değerli hocamıza buradan ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dolu bir yaşam diliyoruz, iyi ki sizi tanımışız hocam.
* Hafıza-i Beşer, Öğretmenlerimiz serisinden...
Muhtemelen 1995 yılı idi Pendik’te bir İlköğretim Okulunda mutemetlik yapıyorum. İç hat telefonum çaldı, karşımda okul müdürü: “Faruk bey odama gelir misin..”, müdür beyin odasına girdiğimde hemen masaya ilişik koltukta İsmail Hakkı Hocamız oturuyor, beni görür görmez gözleri gülümseyerek ve her zamanki zarafet ve nezaketiyle: “ gel bakalım Faruk’cuğum” diye ayağa kalktı, şaşırmıştım.. ben hocamın ellerinden öperken hocamın beni bağrına basmasını asla unutamam.. Benim o okulda çalıştığımı duymuş ve sırf beni onore etmek adına okula ziyarete gelmişti.. bu kendinden menkul asil bir aidiyet ve asalet sahibi olan güzel yüreklerin işidir, müdür bey beni çağırmadan evvel orada bulunan zevata hiç te hak etmediğimiz sitayiş ile anlatmış bizi. İsmail Hakkı hocam gittikten sonra okul müdürü: “ya Faruk bey, çok güzel şeyler söyledi senin için, helal olsun sana.. bir bakanlık müfettişinin sırf öğrencisini onore etmek adına buralara gelmesi ne güzel yahu” demiştir..
Tabi değerli dostlar ayni zamanda İsmail Hakkı Bey kadimden baba dostumuzdur da, yani bizim de “eyni” mizi,"libası" mızı bilen, tanıyan birisi…
İsmail Hakkı hocamız şu an İstanbul Cevizli de ikamet…
Değerli dostlar bu değerli eğitimci büyüğümüzün dillere pelesenk olan ve maşerimizde kayıtlı çok güzel şeyler var, fakat malumunuz bizim burada yaptığımız kısa bir tanıtım işi olduğundan bu değerli hocamıza buradan ahir ömründe sağlık, sıhhat, afiyet ve huzur dolu bir yaşam diliyoruz, iyi ki sizi tanımışız hocam.
* Hafıza-i Beşer, Öğretmenlerimiz serisinden...