'Dünya Gıda Günü' her yıl günün öneminden bihaber takvim yapraklarında yerini alıyor. Ekim ayının 16’sı olarak seçilen bu günün tek niteliği gıda sektörüne bahşedilmiş olmasıdır. Dünya üzerinde kutlanan bu özel günlerin önemi her millet için aynı mıdır? Tartışılır.
Sosyo-ekonomik farklılıklarını, kültürel ve yöresel yaşamlarını sofralarında sunan insanoğlunun farklı coğrafyalar üzerinde doymak ya da tatmak adına beslendiklerini varsayalım. Bu varsayım üzerinden her yıl 800 milyon kişinin açlık sınırında yaşadığını kabul edelim. Açlık sınırında yaşayan, az beslenmiş zayıf bir kadının Dünya’ya getirdiği zayıf bir bebek hayal edelim. Doğumdan sonraki evre olan Çocuk Gelişimi evresini gelişemeden tamamlayan, fiziksel ve akli faaliyetleri yarım kalmış bir çocuğu Dünya üzerinde selamlayalım. ‘Bu dramaturji’ye gönlümüz razı olamaz.’ dediğinizi duyar gibiyim. Merak etmeyin, bu öykü uzun sürmeyecektir. Dünya’da her gün yüzlerce insan açlıktan ölüyor. Maalesef ölmek üzere doğmuş bir çocuğun çocuk kalmış öyküsünü zihnimizde canlandırdık.
Elbette ki Dünya üzerinde kurulmuş dileklerin en başında sağlık gelir. Sağlıklı bir toplum olmak adına çabaların sürdüğü, fakat dileklerin hayal olduğu bir yaşam sürmekteyiz. İç savaşların, yoksulluk ve kuraklığın olağan bir durum olarak karşılandığı uzun yıllar geçirdik. Ve hala geçirmekteyiz. Öte yandan face-food tüketiminin arttığı ve açlıktan ölen insanlara tepkiymiş gibi obezite kaynaklı ölümlerin çoğaldığı görülmektedir. Ve hatta Dünya genelinde 2010 yılında yapılan bir araştırmada obeziteden ölenlerin sayısının açlıktan ölenlerin sayısının üç katı olduğu açıklandı. Bu kadar adaletsiz ve zıtlıklarla dolu yaşamda farkına varılmayan asıl olgu DENGE’dir.
Vücudumuz da tıpkı yaşam gibidir ancak denge ile sağlıklı bir ömür geçirebilir. Yaşamın her noktasında olduğu gibi vücudun asit-baz değerlerinde de denge en önemli unsurdur. 7-35 ve 7-45 gibi ufacık bir aralıkta bile vücudun da dünya gibi ne savaşlar verdiğini bilmek gerekir. Veya bolca acıkmalarımızı, sık sık idrara çıkma nedenlerimizi bilmemiz şarttır. Tüm bu hadiseler aslında vücudumuzun bizimle konuşma şekli, sesini yükseltişi, bize duyuruşu ya da duyuramayışıdır. Çok yakın vakitlerde ardı ardına acıkmalarımıza, ‘İştahlı bir insanım’ diyerek bedenimizi susturduk. Ve böylece herkes için aynı esnek yapıda olan mideye suçu atarak devam ettik. ‘Benim midem geniş.’ diyerek. Esasen çağımızın artan hastalıklarından biri olan İnsülin Direncinden bihaber öğünlerimize öğün kattık. Oysa ki vücudumuzu dinleyerek yolumuza devam edebilirsek daha tatminkar bir yaşam sürdürebiliriz. Örnek olarak vücudumuzda Demir ( Fe) ihtiyacımızın arttığı günlerde bile, metal kaşıkları emme ihtiyacı duyarız. Bu olay tamamen vücudumuzun bizi yönlendirme şeklidir. Bu aşamada bizim yapmamız gereken, seçtiğimiz besinlerin asidik ve bazik yapıda oluşlarını bilip vücudumuza uygunluğunu göze alarak öğünlerimizi tamamlamaktır.
Denge, günümüzde spor faaliyetlerinin yaygınlaşması ile birlikte tekrar değer kazanan bir kelime haline gelmiştir. Kişinin ve bedeninin her koşulda denge halinde olmasının önemi büyüktür. Tüketilen yiyecekler, ortamın ısısı, yapılan aktiviteler vücut dengesini etkileyerek insanın kendini kötü ya da iyi hissetmesine neden olur. Hastalıkların en temel nedenini yanlış beslenme ve negatif düşüncelerle üretilen stres ve mutsuzluk oluşturur. Bugün Dünya Sağlık Örgütü de sağlık kavramını ‘kişinin bedenen, zihnen ve ruhen tam bir iyilik halidir’ diye tanımlayarak aslında denge halinin önemini vurgulamaktadır.
Peki hayatımıza denge unsurunu nasıl alabiliriz?
Cevabı çok basit, bir o kadar da zor. Rejimle. Evet rejimle. Fakat bu rejim özellikle biz kadınların dönemsel yaşadıkları açlık hali olan, kısa vadede çözüm uzun vadede pişmanlıktan öte gidemeyen eziyet günleri değildir. Çünkü rejim mahrumiyet hali değildir. Rejim Fransızca kökenli bir kelimedir. Yeni bir yönetme biçimini, yeni düzeni ifade eder. Yeni hayatımıza, rejim kelimesini dönemsellik algısından ayırıp yeni bir başlangıç, yepyeni bir düzen olarak algılamakla başlayabiliriz. İlk adım her zaman beyinde başlar.
‘Beynim zayıflamak istemiyor’ diyen insanlarla karşılaştım. Tabi bunun yanında şişmanlığı kabul etmeyip, her hafta televizyon ve internet aracılığı ile tanıştığı diyetlerle vücudunu sınayan ve her sınamadan mağlup ayrılan insanlarla da. Her başarısız deneme nihayetinde zavallı bir kabullenme olarak geri döndü. Asıl sorun bu aşamada başladı. Dengesiz bir beslenmeyi, sağlıksız bir vücudu kabul ediş ömürden vazgeçiş oldu.
İnsan ömrünün her geçen yıllar doğuma daha da yaklaştığı görülmektedir. Bunun nedenleri şüphesiz ki beslenme şekli, stres, hareketsizlik, tarım sorunlarıdır. Gelişen teknoloji ve çevre koşulları, GDO’lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) ürünlerin artması ile birlikte organik kelimesi bir lüks halini almıştır. Tabi bunun yanında kısıtlı vaktimiz de beslenme sorunlarımıza eklenmiştir.
Azalan ömrümüz neticesinde hep bir yerlere yetişmeye çalışır olduk. Aceleci bir millet haline geldik. Market alışverişlerimizi dakikalara sığdırdık. Tabi bu halde yapılan alışverişlerde kısas ürün fiyatları oldu. Fiyatına bakılan ürün, bütçe için uygun ise sepete girmeyi başardı. Peki bütçe için uygun olan ürün bünye için uygun muydu?
Gelişen sanayi ile birlikte gıda sektöründe raf ömrünün uzaması, muhafaza koşullarının kolaylaşması beraberinde bize çeşitli Gıda Katkı Maddeleri, GUM’ları (kıvam arttırıcı maddeler) da getirdi. Neşeli pazarlama teknikleri ile de kale içten fethedilip çocuklara sevdirildi. Market alışverişlerinde yalnızca fiyatları dikkate alınarak satın alınan ürünler sofralarımızda yerlerini alıyor. Ve maalesef pek az insan, aldığı gıda ürününün içindekiler kısmını okuyor. Alınan gıda ürünlerinde küçük puntolarla yazılan içindekiler kısmında, büyük tehditlerin yer aldığı görmezden geliniyor.
Hayatımıza dengeyi getirmek için öncelikle mutfağımıza rejimi getirmek gerekir. Yeni bir beslenme şeklini kabul ederek daha sağlıklı bir yaşama merhaba diyebiliriz.
Yeni bir beslenme düzenine geçiş için en basitinden ilk 10 kural:
- Çiğ yediğiniz yiyecekleri arttırın. (Domates, maydanoz, biber vs.)
- Mayalı ürün tüketmemeye özen gösterin.
- Beyaz unu kesin.
- Beyaz pirinç yerine kepekli pirinç kullanın.
- Konserve ürünlerden kaçının.
- Ayakta atıştırmalardan vazgeçin. Düzenli öğün saatleriniz olsun.
- Her öğünde tabağınızın 4 de 3’ünü sebze ile doldurun.
- Tatlıları yavaş yavaş azaltın.
- Çaya kahveye şeker ilavesinden vazgeçin.
- Şeker oranı düşük meyveler tüketin.
Sağlıklı beslenmeyi yaşam standardı haline getirirseniz her daim sağlıklı ve formda kalıp daha uzun bir yaşam sürdürebilirsiniz.
Vücut formunu belirleyen en önemli faktör yaşam kalitesidir. Genler tabi ki önemli bir belirleyici, ancak vücut kompozisyonunun % 60’ını belirleyen faktör; beslenme şekli, yaşam tarzı ve spordur. Kilo kaynaklı hastalıkların kaderiniz ya da genetiğiniz olduğunu düşünmeyin.
Belki de aile fertleriniz bu konuda bir şey yapmadıkları için şişmandı. Siz bunu değiştirin.
(*) Beslenme ve Diyet Uzmanı