İhsan Özgen'e dair...

Abone Ol

1960'lı yıllarda, Fatih'te, Kâmil Dürüst'ün evinda; Nihat Yalçınkaya, İbrahim Sevinç ile bir akşam oturmuş müzik yapıyorduk. Nihat kanun, ben ud çalıyordum.

Eve kısa, gri paltolu bir genç geldi. İktisat Fakültesinde okuyormuş, Ankara'da oturuyorlarmış.

Ev sahibi, bir keman çıkardı. Bu gence verdi. Kemanı çenesine dayamayıp, kemençe gibi tutarak kucağına yerleştirdi. Cemil Bey'in üslûbuna benzer baskılarla ve istiflerle çalmaya başladı. İlk başta kemanı aslına benzer şekilde tutmadığı için kızımıştım da... Ama çalmaya başlayınca, olağanüstü sanatkârlığı ve üstün yeteneği ortaya çıktı. Onu böyle tanıdım.

Konservatuvar talebe topluluğundaki arkadaşlara haber verdim. Aynı zamanda üniversite korosunda, İTM Konservatuarı korosunun çalışmalarına da katılıyor, pek istemese de bizimle sürükleniyordu.

Mezun olunca onu kaybettik. İstanbul Radyosu imtihanına girmiş, tanbûr imtihanını kazanmış, Necdet Yaşar, imtihan heyetine, "İhsan tanbûr imtihanını kazandı ama, bir de kemençesini dinlemenizi tavsiye ederim" demiş. Kemençesi yanında olmadığı için radyoda Cüneyd Orhon'un kemençesini getirmişler; tanbûr imtihanını kazandığı için radyoda kemençe sanatkârı olmasını uygun görmüşler. İhsan Özgen Konservatuar Talebeleri Korosu'nun Şan Sineması'ndaki konserinden sonra uzun süre sırra kadem bastı, kayboldu.

Daha sonraları tamamlayıcı bilgileri alınca: o dönem Ankara İstatistik Müdürlüğü'nde uzman olarak çalıştığını öğrendik...

Mutlu Torun, İleri Türk Mûsikîsi Konservatuarından arkadaşımızdı. Derslere ve meşklere beraber katılırdık. Aynı zamanda Güzel Sanatlar Akademisinde, mimarlık tahsil ediyordu. (Cinuçen Tanrıkorur, Erol Deran, Cüneyd Orhon, Nadir Hilkat Çulha, Kemal Emin Bara, Halil Dikmen, Mustafa Nâfiz Irmak, Zeki Müren de akademilidirler.)

Mezun olunca Ankara'ya yedek subaylığını yapmaya gitti. Bana çok heyecanlı bir mektup gönderdi.

"Biliyor musun Fırat, Cemil Bey'e en yakın kemençe çalabilen İhsan Özgen, Ankara Rasyosuna girdi!"

İşte İhsan Özgen'i böyle yeniden bulduk. devlet korosu kurulduğu zaman, kemençesini koltuğuna alır, uçağa atlar gelir çalar ve Ankara'ya geri uçardı. Türk Mûsikîsine merak salmadan önce 6 yıl keman çalışmıştı. Yüksek keman metodlarına ve repertuarına âşinaydı. Her zaman söylemişimdir. Bir dünya artisti idi. Yorum ve anlatım konusunda bir dehâ idi. Cemil Beyin Uşşak Peşrevi İcrâsını 6 ay dinlemiş, en küçük nüansları ve perde icrâlarını ezberlemişti. Boğaziçi Üniversitesi'nde, Necdet Yaşar ile beraber veriği konserinde bu eserde Cemil Bey olmuştu. Necdet Yaşar da Kadı Fuat Efendi'yi temsil ediyordu. 8 Mayıs 1985 gecesi yazdığım "Aman Uşşak" şiirinde:

"Gökler kanat açıılır,
Kevser şarabı içilir,
Tatlı canlarda geçilir;
Zaman Uşşak, Uşşak zaman"

mısrâlarını yazacaktım. Olağanüstü bir yorum ve anlatım içindetdi iki dehâ. Yazık ki, bu mûsikînin dinleyicisi çok az ve elitti.
***
Prof. Ayhan Songar, hekimliğinin yanı sıra çok iyi bir müzik amatörü idi. Obua, Trompet gibi çalgılara merak salmıştı. Mutlu Torun'dan da sürekli ders alıyor, ud çalışıyordu. Onun organize ettiği bir konser verdik. Türk-Japon Dostluk Derneği salonunda, ben lâvta, Mutlu ud, İhsan da kemençe çalmıştı. İlk eser, Cemil Bey'in Kürdîlihicazkâr Peşrevi idi. Bu peşrevin daha sonraki eserlerin icrâsı için adeta canımızı çıkarmıştı.

Çaldığı hiçbir eserde sıradan bir çözüm istemezdi. Bütün titizliğini ortaya koyar, notaları âdeta damıtırdı (izabe ederdi). Armuttan biraz büyük olan sazından çıkardığı ses, inanılmaz kalite mükemmelliği taşırdı.

Konserin son provasını, Ayhan Songar'ın Teşvikiye'deki evinde yaptık. Bu provada Ayhan Bey'in çektiği bir resim vardır. basında en çok kullandığımız resimdir. O gün Mutlu ile İhsan gömleğimi beğenmediler. Ayhan Bey, kendi gömleklerinden birini getirdi ve bir de gri desenli kıravat ekledi. Bu çalışmada Cemil Beyin Kürdîhicazkâr peşrevini öğrenmek nasiboldu.

***
Bizler için saat dokuz, erken saattir. Geç uyuduğumuz için geç kalkarız. Bir sabah kemençesi elinde, sabah sabah bize geldi. Kendi yazdığı notaları çıkardı. llk eser, Dede Efendi'nin Nevâ Yürüksemaisi'ydi. Zor bir eser değildir. İcrâ Heyetinde ve Devlet Korosunda defalarca çaldığım, tanıdığım ve çok sevdiğim bir eserdi. İhsan Özgen'le çalışmaya başlayınca, eseri hiç tanımadığımz ortaya çıktı. "Süleymaniye Evleri" program için TRT istemiş, Biz de çalıştık. O kemençe çalarken ben lâvta çaldım, tanbûr çalarken de viyolonsel çaldım. Arşive konduysa belki bir gün bulunur.

Bu çalışmamız öğleye kadar sürdü. Dört-beş saat vecd halinde (konsantre) çalışmanın haleti içindeydik. Bir ân gözlüklerimin gözümde olmadığını zannettim. İhsanı evin arka odalarını, ben de ön taraflarını aramaya başladık. Bir saate yakın araştırmamız boşunaydı. Çünkü gözlükler gözümdeydi (!)

***

Yazları Akçay'da kalırdık. İhsan da yazlarını orada geçirirdi. Onunla Tahtakuşlar köyüne ve müzesine gittik. Kazdağlarının çıkılacak tepelerine çıktık.

Bir akşam bir çocuk İhsan'ın beni istediğini haber verdi. Gittim, saz çalanların ortasına oturmuş, kucağında bir kanun çalıyordu.

Bir gün de Turan Usta'nın Beylerbeyi'ndeki atölyesinde kemençe gövdesi oyarken görmüştüm. Yaptığı kemençelerin, öğrencilerinin çok beğendiğini biliyorum. Bir kemençe nesli yetiştirdi. İkinci kızı Nevâ Özgen için birgün "bana benziyor" demişti son derece memnun olmuştum.
***
Bir gün de buzdolabından bir but çıkarmıştı. Üstü çemen kaplıydı. Pastırma yapmaya soyunmuştu. Bu arada çok iyi çiğ köfte yoğurduğunu da kaydetmeliyim. Bunlar onun her şeye meraklı olduğunun göstergesidir.
***
Türkçeyi çok ustalıklı kullanmam bir ifade tarzı ve üslûbu vardı. Yapı Kredi Yayınlarında yayınlanan: "Sanatı Yaşamak" denemelerinin kitabı ve Pan Yayıncılık'ta neşredilen "Avludaki Ses" kitapları, kelimeler yapılan şaheser müzik eserleridir. İlk kitabında bana ayırdığı satırlar ve bölüm, hatıra değeri yanında, hakkımda yazılan harika yazıdır.